Söyleşiler

"Anadolu insanının garip
romantizmini yansıtmaya çalıştım"
[i]

Yunus Nadi yarışmasının birincisi, Türk sanatçılarına güveniyor.

İsmail SADIK[ii]

YUNUS EMRE ilk öğretmen okulu, Eskişehir'den 45 kilometre ötede, ova soğukluğunun ve beyazlığının içinde, tepelerine kadar yeşillendirilmiş sıcacık bir eğitim yuvası.. Burada da, geleceğin mutlu ülkesinin yapıcılarını yetiştirmeğe çalışan toprak yüzlü insanlar, ülkücü, toplumcu öğretmenler.. Ve.. aralarında, ovanın yakıcılığına karşı, insanda yeşil Bursa'nın serinliğini andıran duyularla dolu birisi: ÖNER ÜNALAN...
Telefonla "Yunus Nadi Armağanı"nı kazandığını bildirdiğimde olduğu gibi, karşılaştığımızda da olağanüstü bir davranış göstermedi, yalnız "Hikâyeler yayınlanmaya başlayınca, bir derece alacağımı ümit ettim.." demekle yetindi. Sonra ekledi: "Önemli olan bu toprağın insanlarından, yine kendimize, bir şeyler aktarabilme duyusunun paylaşılmasıdır..."
"Hikâyeciliğe 1952 yılında başladım ve kestim" diyen Öner Ünalan, "Cumhuriyet"in yarışmasını vesile ederek tekrar başladığını açıkladı.,. Ve sonra "Beni uzun süredir rahatsız eden bir konuydu, yazıp boşaldım. 'Karıncayı İncitmeyen Adam' çıktı ortaya..." dedi.[iii] Ardından konu dışı sorular dahil, kendisine ne yöneltmişsem, hiç bir yana değinmeden, rahatlıkla cevapladı: Ortaya, duyularıyla ve görüşleriyle yeni hikâyecimiz çıktı.

Romantizm

"Ülkemiz insanlarının bir kelimeyle tarifi mümkün olamayan tıkanıklığını ve bir yerdeki garip romantizm'ini anlatmak istiyor"du hikâyelerinde Ünalan.. Bu konuda diyordu ki: "Anadolu'da, ilk bakışta garip görünen olaylar çıkar ortaya... Örneğin, tarla faresi yüzünden bir adam öldürülür veya adamın birisi, gece uyanır, yatağındaki karısını otuz yerinden bıçaklar... Kaba bir bakışla, bu olaylar çok kere yanlış değerlendirilir. Bu olaylardaki kahramanların dramları genellikle gözden kaçar. Oysa, yaptıklarında, güzel bir yan ve insanca bir başkaldırma vardır.. Hazırladığım yeni bir hikâyenin konusu da bunlardan birisi: 'Tüfeğini denemek için adam öldüren bir insanın hikâyesi...' Hayâli gibi görünse de gerçekçi bir hikâye olacak..[iv] Bundan sonra yazacaklarım da böylesine gidecek.. Ülkemin insanlarını anlatacağım tüm... Tabii bir parçasını anlatabilirsem, ne mutlu.. En büyük mutluluğumu bunda duyacağım.."
Belki, bu mutluluğu duyma istemi, O'nu, acı kırların içinde yaşama savaşını veren insanlara eğdirmiş ve on'ları anlatmaya yöneltmişti: "Bu bir ağrı'ydı, dinmeyen bir ağrı.. Sularca, yeşilliklerce, kırlarca, tepelerce ve ovaların sonsuzluğunca büyük, yollarca sürüp giden bir ağrı..." Doktoru, ilâcı "Tüm insanlarının mutluluğundandı..." O'nun yalnızlığını, 20. asrın dünyasındaki yalnızlığını, sızısını, ümidini ve çoğunluk bunlardan doğan garipliklerini, anlatabildiği, duyurabildiği veya bağırabildiği takdirde hiç olmazsa, rahatlayacaktı, insancıl bir hizmeti görmenin, eksik de olsa mutluluğunu duyacaktı..
Roman sahasında olduğu gibi, hikâye sahasında da toplumculuk yönünden başarılı örnekler verildiğini belirten genç hikâyeci: "Yollarını değiştirmiş olmakla birlikte Kemal Tahiri, Yaşar Kemali ve ilk hikâyelerinde Orhan Kemali" beğendiğini söylüyor ve: "Genç kuşağın bambaşka olma istemi karşısında, klâsik hikâye unsurlarından ayrılmasına" değinerek şunları ekliyordu: "Bense, geçmişteki herşeyden yararlanma yolunu seçtim. Klâsik hikâye anlayışından da yararlandım.. Değişik, milletler yazarlarından okumağa özellikle gayret ettim. Yazarken, memleketimin şartlarını ve insanlarını göz önünde bulundurdum. Zaten, milletler arası değerlere, ülkemizin değerlerinden çıkarak ulaşmak gerekir kanısındayım."

10 yıl önce


"10 yıl önce, 1 Türk romancılığından veya hikâyeciliğinden söz açılamıyordu, hâlâ yaya olduğumuz söyleniyordu, hem de rahatça söyleniyordu, iyi hatırlıyorum" diyen Ünalan, daha sonra şunları ekliyordu: "Oysa şimdi, Türk romancılığı kendini dış ülkelere, yazar sayısı sınırlı olmakla birlikte, kabul ettirmiş durumdadır." Bunun açık nedeni de "Yazarlarımızın toplumcu ve gerçekçi olmaya yönelmiş bulunmalarıydı..
"Daha önceleri, çevirileri yapılan bazı yapıtlarımızın dış ülkelerde tepkilere yol açabilmiş olduğu"nu söylemekle birlikte yine de genç hikâyeciye göre "Türk romancılığının başarıya ulaşmış olmasına delil saymamak gerekti, O devri..."
"Roman yerine, hikâye ile insanın herhangi bir şeyi daha bütün ve ayrıntılı" olarak anlatacağı kanısında bulunan öğretmen-hikâyeci, dağılmakta olan konuyu toparladı ve sonunda şöyle dedi: "Kendi sorunlarımızdan ve insanlarımızdan hareket ederek, bütün dünya insanlarına seslenecek yapıtlar, yazabiliriz pekâlâ..."
Dağı ile taşı ile kuşu ve hayvanı ile insanını yazmak, yazabilmeyi düşünmek ne büyük bir "Başlangıç"tı Anadolu'da, hatta, "Fare yüzünden adam öldürülüşünü bile olsa..."


i Cumhuriyet (gazete), 2 Temmuz 1965, s. 5. (Öner Ünalan'ın eşinin bildirdiğine göre, söyleşi Eskişehir'deki Kılıcoğlu Pastanesi'nde yapılmış. Eşi ve eşinin yeğeni de orada bulunmuşlar.)

ii İsmail Sadık (1933-2007), gazeteci. Asıl adı İsmail Hakkı Gaşan'dır. Babasının adını soyadı olarak almıştır. Eskişehir'de doğdu. Sanat Enstitüsü'nde okudu. İlk şiir ve yazılarını "İstanbul Son Telgraf" ve Eskişehir bölgesindeki çeşitli dergi ve gazetelerde yayımladı. 1952'de "Yeni Hakimiyet"te gazeteciliğe başladı. Ardından "İstanbul Vatan" gazetesinde muhabir oldu. Eskişehir'de yazı işleri müdürü olarak çeşitli gazetelerde çalıştı. "Terazi", "İç Anadolu", "Sakarya" gibi yerel gazetelerin yanı sıra, "Yeni Sabah", "Akşam", "Cumhuriyet", "Yeni Tanin" ve Anadolu Ajansı'nın Eskişehir muhabirliklerini yaptı. 1969'da merkezi Ankara'da bulunan Demiryol-İş Federasyonu'nun Basın Dairesi Müdürlüğü'ne geçti. Federasyonun sonradan dergiye dönüşen yayın organı "Hız" gazetesini yayına hazırladı. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi'nin Ankara Basın Müşavirliği görevinde bulundu. Son olarak Ankara'daki "Anayurt" gazetesinde çalıştı. 2007'de Ankara'da öldü. İsmail Sadık, Basın Şeref Kartı sahibiydi. Kitapları: "Çile Yılları (Anılarda Kaş)" (1983), "Batıya Giden Yol" (2003), "Çukurbağ" (2004), "Bunalım", "İlk Gecekondular", "Cumhurbaşkanına Kırılan Çocuk". (Bu kısa yaşamöyküsünü, internetten derledik.)

iii Öner Ünalan'a, 1965 Yunus Nadi Armağanı kısa öykü birincilik ödülünü kazandıran "Karıncayı İncitmeyen Adam" adlı kısa öyküyü okumak için buraya tıklayınız.

iv Sözü edilen öykü, Aralık 1965'te Dost dergisinde yayınlanan "Kırık Arpacık"tır. (Öyküyü okumak için buraya tıklayınız.)