Öyküleri

KARINCAYI İNCİTMEYEN ADAM[i]

Adam bir tarla faresi yüzünden öldürülmüştü. Köylülerin alışageldikleri adam öldürme olaylarına hiç benzemiyordu bu. Adam öldürülürdü öldürülmesine: Toprak için, para için, kadın için, öcalmak için, anlaşılır herhangi bir şey için. Ama tarla faresi yüzünden adam öldürmek duyulmuş işlerden değildi. Üstelik öldüren "karıncayı incitmeyen" biriydi. Herkes elinde olmaksızın kendini öldürülenin yerine koyuyor, olaya karışıveriyordu. "Ciğeri beş para etmez"in biriydi öldürülen. Kimse onun üstüne tek söz söylemedi. Sanki adam kesinlikle olayın dışındaydı.

OLAY YERİ
Orta Anadolu bozkırını kara bir çizgi gibi kesen karayolu adsız, küçük bir tepenin de yanından geçer. Tepenin batısında bir küme akasya vardır. Ağustos başlarında akasyaların bütün canı olanca yeşilliği ile dal uçlarına çekilmiştir. Tepeyi kaplayan köpekdişlerinin ömürleri çoktan tükenmiştir. Cılız devedikenleri, gümüş renkli tüyleriyle canlarını güneşten saklayan sığırkuyrukları kurağın bir türlü yıkamadığı yaşayan anıtlardır. Soluk pembe çiçecikleriyle yabankaranfilleri gülümseyerek bu çetin yaşama savaşına katılırlar. Onların iyimserliğe çağırmaları bambaşkadır. Bu öylesine güçlü bir çağrıdır ki, yapılacak en güzel iş boyun eğmektir. Artık verimsiz tarlalara, toprağı akıp gitmiş uzak tepelere bakmak da neden? Göğe bakın, göğe! Bu bozkır göğünün aydınlığı güçlü yaşamalar içindir.
Burada mı tarla faresi yüzünden adam öldürülmüş?

TARLA FARESİ
Özellikle Ağustos başlarında bozkırın bütün renkleri tarla faresinin tüylerinde birleşir. Tarla faresi kımıldamadan durunca anızların, nadasa bırakılmış tarlaların, otları seyrelmiş boz otlakların bir parçası olur. Ama o yürümek, koşmak zorundadır. Yuvarlanan bir keseğe, rüzgarda sürüklenen bir top kuru ota da benzese "hareket" onu ele verir. Bunu bilir tarla faresi. Onun için ikide bir durur, bütün duyuları ile çevresini dinler, korku yokken korkuyu bekler, sığınabileceği en yakın deliğin yerini kestirir: Güvenlik yeraltındadır. Güzelim yeryüzüne çıkar çıkmaz kaybolan güvenlik.
Ama o tepede yaşayan tarla faresi güvenliğini yer altında kaybetti.

OLAYDAN İKİ GÜN ÖNCE
Tarla faresi alışık olmadığı sesler işitti o gün. Uzakta bir yerde toprağa vuruluyordu. Hayvan yeraltındaki güvenliğinin tehlikeye düştüğünü sezdi. Bir süre karanlık yeraltı yollarının birinde durdu, dinledi. Sonra usul usul tepedeki deliklerin birinden başını çıkarıp kurumuş köpekdişlerinin arasından seslerin geldiği yöne baktı. Korkulacak bir şey görünmüyordu ama sesler değişmeksizin işitiliyordu.
Akasyaların ilerisinde sırtın arkasını göremiyordu tarla faresi. Sesler oradan geliyordu. Orada yirmi kadar işçi hendek açıyordu. Hendek yakındaki köyden başlamıştı, iki gün sonra tarla faresinin yaşadığı tepeyi yarıp geçecekti.
Karıncayı İncitmeyen Adam orada çalışanlardan biriydi. Daha ilk bakışta çevresindekilerden ayrılıyordu. Giyimi onlarınkine benziyordu, ama ona bakınca insanın gözü güzel bir uyumda, olağanüstü bir dengede bulduğu rahatlığa kavuşuyordu. Adam toprağa basarken bile dost, sevgili bir eli tutar gibiydi.
Öğleyin iş bırakıldı. İşçiler akasyaların gölgesine oturup Allah ne verdiyse yediler. Kimisi şundan bundan konuşmaya daldı, kimisi yere sırtüstü uzanarak kasketini yüzüne kapayıp dinlenmeye koyuldu. Karıncayı İncitmeyen Adam da sırtüstü uzanmıştı toprağa ama kasketini başının altına koymuş, gözlerini gökyüzünün aydınlık mavisine açmıştı... Önce göğsünde kavuşturduğu kollarını yanlarına uzattı; sağ elinin parmakları kullanılmış sabun kalıbını andıran yeşil, güzel bir taşa dokundu. Taşı aldı adam, avucunda hafifçe sıktı, yere bırakıp okşamağa başladı. Taş yumuşadı, daha da güzelleşti. O sırada biri elini uzatıp çekti aldı taşı. Karıncayı İncitmeyen Adam baktı: Köylüsüydü bu adam. Ama ikisi birbirine öyle yabancıydılar ki, kırk evlik bir köyde böyle iki insanın bulunabileceği belki yalnızca düşünülebilirdi. Taşı elinde şöyle bir tarttı adam; sonra önüne yere attı; sağında duran kazmayı aldı, kaldırdı. Taş bütün taşlar gibi durdu kazmanın altında: Taş gibi. Kazma taşın ortasına indi. Parçalar çevreye dağıldı. Taşla birlikte Karıncayı İncitmeyen Adamın da yüzünde bir şeyler kırıldı.
Sesler kesildikten sonra korkusu yatışan tarla faresinin yüreği gene hızla çarpmağa başladı.

OLAYDAN BİR GÜN ÖNCE
Tarla faresinin korkusu büyüyordu. Gittikçe yaklaşıyordu sesler. Artık köpekdişlerinin arasından bakınca karşı sırttan ağır ağır inen kalabalığı da görebiliyordu. İkide bir yuvasına girip çıkıyordu hayvan. Dışarı her çıkışında yaşadığı tepeye durmadan yaklaştıklarını farkettiği insanlara bakıyor, korkusu biraz daha büyüyordu.
Öğleyin Karıncayı İncitmeyen Adam, biraz uzakta bir yabankaranfilinin karşısına yüzükoyun uzanmıştı. Üç çiçeciği vardı karanfilin. Rüzgardan ince saplarının ucunda hafifçe sallanıyorlardı. Bir insanla yabankaranfilinin en başbaşa oldukları anda biri geldi, eğildi, çiçecikleri koparıverdi. Karıncayı İncitmeyen Adam gözlerini karanfilden ayırmadı. Artık karanfilin rüzgardan sallanan hiçbir şeyi kalmamıştı. O adam susturmuştu karanfili.
Tarla faresi sessizliği yadırgıyor, yuvasında hiç kımıldamadan bekliyordu.

OLAY GÜNÜ
O sabah herşey birdenbire olup bitti. Tarla faresi sağ artbacağında dayanılmaz bir acı duydu, toz toprak içinde gün ışığına çıkarıldı: Günün ilk kazması vurulmuştu, kazmayı amansız eller tutuyordu.
"Bırak onu, bırak onu!" Karıncayı İncitmeyen Adam apaçık yalvarıyordu. Yaşanabilecek en büyük korkuyu yaşıyordu hayvan. Adam kazmasını kaldırıp yanlamasına vurdu tarla faresine. Farenin yalnızca başı hiç bozulmadan kalmıştı. Bıyıklarında, ağzının çevresinde belirli, kısa bir titreme oldu. Sonra bitti tarla faresi. İşte tam o zaman Karıncayı İncitmeyen Adam kazmasını adamın sırtına savurdu. Kazmanın sivri yanı sağ kürek kemiğinin altından göğüs boşluğuna gömüldü. Adam bütün ağırlığı ile yüzükoyun düştü.
Koşup gelenler en son Karıncayı İncitmeyen Adamın yüzüne baktılar: Gözler buğulanmış, dudakları titreyen bir çocuk yüzüydü bu.
"Neden sanki?" dedi hıçkırarak.
Herkes içinden:
"Neden sanki?" dedi.


i Öner Ünalan, "Karıncayı İncitmeyen Adam", Cumhuriyet (gazete), 28 Nisan 1965. (Öner Ünalan'a, 1965 Yunus Nadi Armağanı kısa öykü birincilik ödülünü kazandıran kısa öyküsü.)

Daktilosuyla yazdığı özgün metinden aktardık.