Yazıları

TARIM SATIŞ KOOPERATİFLERİ VE BİRLİKLERİ ÜZERİNE[i]

TARİŞ, ANTBİRLİK, ÇUKOBİRLİK gibi büyük bazı "tarım satış kooperatifleri birlikleri"nin adları, çeşitli olaylar dolayısıyla, günlük basında ve yayında sık sık geçiyor. Öyle görünüyor ki, tarım satış kooperatifleri ve birlikleriyle ilgili ve bilinip söylenegelmiş bazı olguları kısaca anımsamakta yarar var.
1929 büyük ekonomik bunalımını izleyen çetin yıllarda, Türkiye'de topraklı köylülüğü örgütleyip tarımsal üretimi ve tarımsal ürün dışsatımını geliştirme çabaları gösterilir. Bununla ilgili olarak, 1935 yılı sonlarında, 2834 sayılı "Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Hakkında Kanun" çıkarılır. Dili bakımıdan da ilgi çeken[ii] bu yasaya göre, tarım satış kooperatifleri ile birliklerinin kuruluş ergeleri [amaçları, erekleri] şunlardır:
"a) Ortakların ürünlerine devamlı sürüm ve alıcılar bulmak;
"b) Lüzumunda bu ürünleri ham madde olarak işlemek ve böylece elde edilen maddelerin satışını yapmak;
"c) İç ve dıştaki aracılara giden kazancı üretmenlere mal ederek durumlarını yabancı ülkelerdeki üretmenlere karşı kuvvetlendirmek;
"ç) Piyasada düzen verici bir yer alarak fiyatların zararlı dalgalanmalarının önüne geçmek, ürünlerin yoğaltım [tüketim] piyasasında en iyi fiyatlarla satışını başarmak;
"d) Yurt ürünlerinin standartlaştırılmasında üretmenlerle çıkatçılara [dışsatımcılara, ihracatçılara] düşen ödevleri gerçekleştirmek;
"e) Ortakların üretim ihtiyaçlarına yarayan her çeşit araç ve yaraçları toptan ucuz olarak edinip dağıtmak gibi çıkat ürünlerini ucuza mal etmek, kalitesini iyileştirmek, satış kapasitesini artırmak ve bunların arsıulusal [uluslararası] piyasalarda en iyi fiyatla satışını sağlamaktır."
O zamanlar güdülen "ulusalcı" politikanın açık izlerini de taşıyan bu "ergeler"den anlaşıldığı gibi, sözkonusu kooperatiflerin ve birliklerinin kurulması ile tarımsal sanayiin geliştirilmesi ve ekonomik bunalıma karşı savaşım da gözönünde tutulur. Bu "ergeler"le, o zamanlar çoğu gayri müslim olan (Türk olmayan) ticarî burjuvaziye karşı bir tutum takınıldığı da söylenebilir.
2834 sayılı yasanın birinci maddesine göre, "en az on çiftçi aralarında değişir kapitalli, değişir ortaklı ve buçlu soravlı [sınırlı sorumlu] Tarım Satış Kooperatifleri kurabilirler.
"Çiftçi olmayan veya Kooperatifin çalıştığı ürünlerüzerinde tecim [ticaret] ve komisyonculuk yapanlar bu kooperatife giremezler."
Yasanın 7. maddesine göre, "Tarım Satış Kooperatifleri ortakları, on sene ortaklık yapmadıkça yükendikleri ortaklık payının hepsini ödemedikçe ortaklıktan çıkamazlar. ... Ölen ortaklar için de bu hükümler taptanır [uygulanır]." Ortaklar kooperatife böylesine sıkı sıkıya bağlanmakla birlikte, "Bu kanunda yazılı Tarım Satış Kooperatifleri ile Birliklerin ortaklarınca imzalanacak anamukavelename [anasözleşme] formülleri Ziraat Bankasınca hazırlanır, Ekonomi [şimdi Ticaret] Bakanlığınca onanır ve İcra Vekilleri Kurulunca kabul edilir." (Madde 4).
Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin kurulmasına gelince,
"Madde 2 — En az üç Tarım Satış Kooperatifi, satışını yaptıkları ürünlerin çıkat ve piyasa merkezlerinde Ekonomi [şimdi Ticaret] Bakanlığının onamile bir Tarım Satış Kooperatifleri Birliği kurarlar. Her çıkat ve piyasa merkezinde bir ürün için ancak bir birlik kurulabilir." Böylece, bir dışsatım ve piyasa merkezinde bir ürün için ilk birliğin kurulması kolaylaştırılıp başka birlik kurulması yasaklanarak, örgütlenmede merkezileşmeye ağırlık verilir. Dolayısıyla, bugün, bir "tarım satış kooperatifleri birlikleri enflasyonu" yoktur.
Bir "tarım satış kooperatifleri birliği"nin "bütün üyelerini temsil eden en yüksek organı Genel Kuruldur." Anasözleşmeye göre,
"Her ortak kooperatif, Genel Kurulda Kooperatif Genel Kuruluna katılacak ortak sayısı ve Kooperatifin Genel Kurulunun görüşülen iş yılındaki teslimat ortalaması ile orantılı sayıda temsilci tarafından temsil edilir.
"Kooperatif Genel Kuruluna girme hakkına haiz her (400) ortak ve ürüne göre Ticaret Bakanlığınca tesbit edilecek ürün birimi için birer temsilci hesaplanır."
Bütün bunlardan şu sonuç çıkar: Büyük veya çok topraklı köylüler ile orta köylülerin çoğunlukta bulunduğu kooperatifler, Genel Kurulda daha çok üye ile temsil edilir. Böyle olmayan kooperatiflerde ise, büyük ve orta köylülerin Genel Kurula seçilme şansları artırılır.
Yasanın 19. maddesine göre, "Tarım Satış Kooperatifleriyle Birliklerinin işleri Genel Kurullarınca seçilen dörder kişilk Yönetim Kurulları tarafından görülür" ama, "Birliğin Genel Direktörü doğrudan doğruya Ekonomi [şimdi Ticaret] Bakanlığınca atanır. Genel Direktör Yönetim Kurulunun tabiî üyesi sayılır. Birlik adına imza koymaya yetkili başka işyarlarla [memurlarla] Satış Kooperatifleri direktörlerinin atanması ve işlerinden çıkarılması Ekonomi [şimdi Ticaret] Bakanlığının kabulüne bağlıdır." Anasözleşmenin 31. maddesine göre, "Birliklerin Genel Direktörlük emrinde çalışacak memurlardan Birlik adına imza koymağa izinli olanların tayini ve işten el çektirilmesi, Genel Direktörün teklifi ile Yönetim Kurulu kararına ve Ekonomi [şimdi Ticaret] Bakanlığının tasdikine bağlıdır. Bunlardan başka lüzumunda Birlik işlerinde kullanılacak memurların tayini veya işten el çektirilmesi Genel Direktörlük yetkisi içindedir."
Şimdi, bütün bunlar gözönünde tutulup, tarım satış kooperatiflerine ve birliklerine kooperatif gözüyle bakılırsa, "Bu kooperatiflerin özünde demokrasi yoktur"[1] denebilir; ama bu kuruluşlara şirket gözüyle bakılırsa, böyle konuşmak yanlış olur; çünkü onlarda da kapitalin özgürlüğü ve egemenliği vardır. Şu farkla ki, politik iktidar hiçbir şirkete onlara karışabildiği kadar karışamaz. Buraya kadar üzerinde durulan noktalar, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin ilerde gösterdikleri gelişmeyi daha iyi anlayabilmek için önemlidir. Bu kooperatifler ve birlikleri, devlet kapitalizmi anlayışına uygun olarak, topraklı köylülüğün kapitaliyle yaratılmış ilginç kuruluşlardır. Onlara, örneğin 1163 sayılı yasaya göre kurulmuş kooperatiflere ve birliklerine bakıldığı gibi bakılmamak gerekir. Nitekim, ülkemizde politik iktidarlar buna uygun davranmakta, bir TARİŞ'e bir KÖY-KOOP gözüyle bakmamaktadırlar.
1977 yılı sonunda, tarım satış kooperatifleri birliklerinin sayısı, kuruluş yerleri ve yılları TABLO I'deki gibidir.

TABLO — I


Sıra No. Birlik adı Kuruluş yeri ve yılı

 1 Tariş - Üzüm İzmir 1937
 2 Tariş - İncir   »  »
 3 Fiskobirlik Giresun 1938
 4 Mesebe (Tasfiye halinde.) İstanbul  »
 5 Güneydoğu - Fıstık Gaziantep 1940
 6 Çukobirlik Adana  »
 7 Tariş - Pamuk İzmir 1949
 8 Tariş - Zeytinyağı   »  »
 9 Kozabirlik Bursa 1950
10 Antbirlik Antalya 1952
11 Marmara Zeytin Bursa  »
12 Gülbirlik Isparta  »
13 Taskobirlik Nevşehir 1958
14 Narenciyebirlik Adana 1959
15 Trakyabirlik Edirne 1966
16 Ankara - Elma Ankara 1968
17 Güneydoğu - Üzüm Gaziantep  »
18 Güneydoğu - Zeytin     »  »
19 Güneydoğu - Kırmızı Biber     »  »
20 Güneydoğu - Bakliyat     »  »
21 Yerfisko Mersin  »
22 Şeftalibirlik Bursa  »
23 Narenciyebirlik Antalya  »
24 Ankara - Patates Ankara  »
25 Ankara - Sebze   »  »
26 Tiftikbirlik   » 1969
27 Tavkobirlik Bursa  »
28 Kayısıbirlik Malatya  »
29 Marmara - Üzümbirlik Bursa  »
30 Ankara - Soğan Ankara  »
31 Tavkobirlik (Bursa)   »  »
32 Trakya - Üzümbirlik Tekirdağ  »
33 Antalya - Sütbirlik Antalya 1976

TABLO — II


BİRLİKLERE BAĞLI

BAĞIMSIZ

TOPLAM


Yıllar

Koop.
sayısı

Ortak
sayısı

Koop.
sayısı

Ortak
sayısı

Koop.
sayısı

Ortak
sayısı


1970 487 231.667 131 7.735 618 239.402
1971 488 236.302 143 8.691 631 244.993
1972 490 243.329 145 8.756 635 252.958
1973 499 254.492 143 10.583 642 265.075
1974 502 273.944 148 10.861 650 284.805
1975 505 318.602 153 11.416 658 330.416
1976 520 375.152 166 10.703 686 385.855
1977 524 410.687 179  9.041 703 418.728

Kaynak: T. C. Ziraat Bankası Kooperatifler Müdürlüğü,
1977 Çalışma Raporu, s. 19.

Tablonun incelenmesiyle görülüvereceği gibi, ilk kurulan birlikler, Türkiye'nin klasik dışsatım ürünleri (kuru üzüm ve incir, fındık, pamuk, zeytinyağ, antepfıstığı) ile uğraşanlardır. Birlik sayısı 30'u aşkındır. Bununla birlikte, görüleceği gibi, ortak sayısı, özkaynakalar vb.bakımından ağırlık, belirli birliklerde toplanır. Birliklere bağlı (bağımlı) ve bağımsız (herhangi bir birliğe bağlı olmayan veya birlik kuramamış) tarım satış kooperatifleri ile ortaklarının sayıları TABLO II'de verilmiştir.
1977'de, bütün tarım satış kooperatiflerinin %25,46'sı bağımsız ise de, bunların ortak sayısı, toplamın ancak %2,15'i kadardır; bağımsız kooperatif başına ortalama 50,50; oysa bağımlı kooperatif başına ortalama 783,25 ortak düşer. Bağımsız tarım satış kooperatifleri, bütün tarım satış kooperatifleriyle birliklerinin toplam "yükenilen" kapitalinin ancak %0,32'sini, toplam "tahsil olunan" kapitalinin %0,29'unu temsil eder. Dolayısıyla, bağımsız tarım satış kooperatifleri, bağımlı tarım satış kooperatifleri ve birlikleri yanında veya karşısında sözü edilmeye değer bir güç değildir.
Öte yandan, gene 1977'de, beş büyük birlik, TARİŞ, ANTBİRLİK, ÇUKOBİRLİK, FİSKOBİRLİK, TRAKYABİRLİK bütün tarım satış kooperatifleri ortaklarının aşağı yukarı %70'ini temsil eder. Bu beş birliğin "yükenilen" kapitali, genel toplamın %86'sı; "tahsil olunan" kapitali, genel toplamın %88,9'u; "yedek akçe tutarı" ise genel toplamın %88,5'i kadardır. Bu beş birlik T. C. Ziraat Bankasının 1977/78 kampanyası için bütün birliklere açtığı krediler toplamının (27.114.197.000 TL.) %92,05'ini; bütün birliklere ve bağımsız tarım satış kooperatiflerine açtığı krediler toplamının ise %91,98'ini almışlardır.
Böylece, çeşitli olaylar dolayısıyla, günlük basında ve yayında neden bu birliklerin adı geçtiği biraz aydınlanmış oluyor. Ama "neden"in hepsi bu kadar değil.
Ticarî burjuvazi (özellikle dışsatımcı kesimi), tarım satış kooperatifleri birliklerini bir çeşit depo, uygun koşullarda alınıp dışarıya satılacak metalar kaynağı gibi kullanagelmiştir. Bir araştırma raporundan yapılan aşağıdaki aktarma, bunun hangi boyutlara varabildiğini (belki de eksik olarak gösteriyor:
"... pazarlanan kuru üzümün 1950 yılında %4,1'i iç, %95,9'u dış pazarlara satılmakta iken, 1966'da %42,3'ünün yurt içinde satılmış, %57,7'sinin ise çeşitli ülkelere ihraç edilmiş olması, yurt içi tüketimin ihracat aleyhine arttığını göstermektedir. Ancak bu artışın zahirî olması kuvvetle muhtemeldir. Zira, Üzüm Birliği, halihazırda kısmen bir stok müessesesi olarak çalışmakta, tüccar kendi satın aldığı ürün dışında ihraç imkânı buldukça istediği miktar ve kalitede üzümü satın alabilmekte ve ihraç etmektedir. Bu ise, Tariş tarafından yurt içinde satılan ürünün arttığı izlenimini vermektedir."[2]
TARİŞ eski genel müdürlerinden biri şunları yazıyor:
"1978 yılından önce Tariş'in ağır basan özelliği, tüccarın depoculuğunu yapmasıdır. Tariş, özel sektörün empoze ettiği taban fiyatları üzerinden rekoltelerin büyük bölümünü alıp depoladıktan sonra, istendiğinde bu ürünleri tüccara-ihracatçıya satmak ve böylece onları alım ve depolama giderleri ile iskten kurtarmakla görevliydi. O dönemlerde Tariş, bu niteliği sonucu, çoğu yıllar stok devretmiş ve önemli değer kayıplarına uğramıştır."[3]
Ortak dışı alımlarla ilgili şu eleştiri, rekoltelerin büyük bölümünün alındığını doğruluyor:
"Ortak dışı alımlarda, ürün bedelinin tamamen ödenmesi, faaliyetlerden doğan zararların ürün teslim edenlere intikâl ettirilmesi, ortak olanlarla olmayanlar arasında farklı bir durum yaratmaktadır."[4]
Sınaî burjuvazi de, bu birliklerden pay almakta ticarî burjuvaziden geri kalmıyor:
"Trakya Yağlı Tohumlar Kooperatifleri Birliği depolarında bulunan ve 300 milyon kilo dolayalrında olduğu öne sürülen ayçiçeği stoklarının, bu ürünün borsalarda 35 liraya dek alıcı bulmasına karşın 22 lira 60 kuruşluk fiyatla yağ sanayicilerine devredildiği belirlenmiştir. Trakya ve Marmara bölgesindeki üreticiler arasında yoğun tepkilere ve bir dizi girişime neden olan 'devredilme olayı' sonunda sanayicilerin, 4,5 ilâ 7 milyar liralık ek gelir sağlama olanağı elde ettikleri de saptanmıştır."[5]
Burjuvazi, bu birliklerle başka bakımdan da ilgilenir. 2. dipnnotta anılan rapordan bir alıntı daha yapılabilir:
"Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin İştirakleri:
"Birliklerin bilançolarında önemli bir yer tutan iştirakler üzerinde kısaca durmakta fayda görülmüştür.
"Bugün birliklerin bilançoları tetkik edilecek olursa bu iştiraklerin işletmecilik prensiplerine aykırı bir şekilde yapıldığı kolaylıkla görülür. Kendi malî imkânlarının dışında bankalardan alınan kredilerle sağlanmış olan bu iştiraklerden pek çoğunun derhal kâra geçen işletmeler olamayacağı dikkate alınacak olursa durumun önemi ortaya çıkar.
"...
"Ziraat Bankası kaynaklarından %10,5 faizli sağlanan bu kredilerin uzun zaman kâr tevzi edemiyecek iştiraklere yatırılmasında yalnızca faiz yükünün küçümsenmeyecek bir durum meydana getirdiği aşikârdır. Ancak iştirak edilen işletme %10,5'un üzerinde bir temettü dağıtabildiği zaman, faiz yükü Birliğin üzerinden kalkabilir. Ana borcun ödenebilmesi ise çözümlenmesi güç bir sorundur.
"Birliklerin söz konusu iştiraklerinin nerelere yapıldığı hakkında bilgi mevcut olmadığı için bunların ne dereceye kadar birlik konusu ile ilişkisi olduğu hususunda bir şey söylemeye imkân bulunmamaktadır.
"Birliklerin 1966-67 yılları bilançolarında iştirakleri ... toplam özvarlıklarının %43'ünü teşkil etmektedir.
"Bütün bunların yanında bazı iştiraklerin Hükümet nüfuz ve telkini altında yapıldığı hususu üzerinde durulması gerekli bir konudur."[6]
Buna Ziraat Bankasının şu eleştirisi de eklenebilir:
"Yetersiz bulunmasına rağmen öz sermaye ve hatta Bankamızdan sağlanan kısa vadeli kredilerden bir kısmı, sabit tesislere ve iştiraklere yatırılmıştır.
"Bu durumda, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri, bir işletme olarak mevcudiyeti tabiî olan zatî yatırım ve çevirme sermayesi ve kaynağından yoksun bulunmakta ve bu sebeple yatırım ve işletme faaliyetleri için daima dış finansman imkânları aramak zorunda kalmaktadır."[7]
Bu ilişkiler ağı bu noktada da bitmez. Örneğin, büyük köylülük ile ticarî burjuvazi arasında Çin Seddi yoktur. Tarım satış kooperatifi ortağı olan varlıklı bir köylü, yoksul köylülükten alivre satışlarla kapatılmış ürünü, kendi üzerine veya başka ortakların üzerinde gösterip kooperatife (ve birliğine) uygun fiyatla satabilir. Onunla işbirliği halindeki tacir de birlikten alacağı ürünü dışarı satabilir. vb. vb.
2834 sayılı yasanın özü gereği, bu kooperatifler ve birlikleri ile bürokrasi arasında da ilişki kurulmuştur. Ayrıca, birliklerin kendi içinde de gelişmiş (veya geliştirilmiş) bir bürokrasi vardır:
"Bu kuruluşlara yetişmiş memur bulmak ya da memur yetiştirmek yoluna gidilmemekte, çoğu kere gereğinden fazla memurla çalışılmakta ve zorunlu olan personel reorganizasyonu iç ve dış etkenler yüzünden yapılamamaktadır."[8]
Birliklerin anasözleşmesi, birlik içindeki bürokrasiye verilen önemi gösterir. Anasözleşmenin 58. maddesine göre,
"1. — Kârın
"a) %10'u birinci yedek akçeye;
"b) %15'e kadarı Yönetim Kurulu üyelerile, Genel Direktör ve memurlara ... [Altını ben çizdim. R. G.]
"c) Geri kalanı yaptıkları muamele nisbetinde ortak kooperatiflere dağıtılır."
Ayrıntılara girmeyen bu bilgilerden sonra şu sözleri okumak hiç de şaşırtıcı değil:
"Genel olarak Birliklerde birim mamûle düşen işletme gideri, özel sektöre göre çok fazladır. ...
"İstatistik çalışmaları ile bunlara dayanan kıyaslamalı işletme randıman ve maliyet hesapları yapılmamakta ve modern bir çalışma düzeyine erişilememektedir."[9]
Tarım satış kooperatifleri birlikleri, uğraştıkları ürünlerle ilgili destekleme alımlarını yapmakla da görevlendirilir. Bu alımlar sırasında birliklerin bütün olanaklarından yararlanılır. Destekleme alımlarının kârı ve zararı devletindir. Ama aşağıdaki tedbir önerisi, birliklerin bu işten pek de zararsız çıkmadığını gösterir:
"Birliklerin birikmiş destekleme alımları zararlarıyla bundan sonra bir önceki kampanyadan husule gelen zararları için, (kampanya ürününün satış sonucunu beklemeden) Devlet bütçesine mutlaka ödenek konulmasının ve tahsil edilmesinin sağlanması."[10]
1950'lerde izlenmeye başlanan ve bugün de sürdürülen enflasyon-devalüasyon politikasında destekleme alımlarının önemli bir yeri olduğu düşünülürse, tarım satış kooperatifleri, emekçilerin zararına bir politikanın uygulanmasında kullanılan araçlardan biri olarak görülür.
Bu kısa yazıda kooperatifleşmenin anlamı vb. üzerinde uzun boylu durulamaz. Klasik anlamda (kapitalist düzende) "Kooperatifleşme, ilk amacı aracıları ortadan kaldırmak olan bir iktisadî birleşme biçimidir: aracı, üretim kooperatiflerinde patron, tüketim kooperatiflerinde tüccar, kredi kooperatiflerinde bankacıdır. Kooperatifleşme çok değişik biçimlerde olabilir; ama bütün kooperatifleri bu üç çerçeve içine sokabiliriz."[11]
Kapitalist üretim ilişkilerinde, koşullara göre değişen belirli bir işletme büyüklüğünden sonra, topraklı köylülük, tarımsal proleterya karşısında patron durumundadır. Öte yandan sanayici, tacir, bankacı (sınaî, ticarî, malî burjuvazi, kısaca burjuvazi) topraklı köylülük için aracı durumundadır. 2834 sayılı yasanın "ergeleri", tarım satış kooperatifleri ve birlikleriyle, sınaî burjuvaziyi, ticarî burjuvaziyi ve tefecileri aradan çıkarmayı öngörür. Sınaî burjuvazi ürünlerin hammadde olarak işlenmesiyle, ticarî burjuvazi, birincisi iç ve dışsatımın birliklerce yapılmasıyla, ikincisi işletme girdilerinin birliklerce iç ve dışalımıyla aradan çıkarılmak istenir. (Yasanın çıkarıldığı yıllarda ticarî burjuvazi genellikle gayri müslim [Türk olmayan] niteliktedir.) Yasanın 18. maddesine göre, "Tarım Satış Kooperatifleriyle Birliklerinin Banka ve Kredi işleri Ekonomi [şimdi Ticaret] Bakanlığının direktiflerine uygun olarak Ziraat Bankasınca yapılır. Lüzum ve ihtiyaç halinde Ziraat Bankasıyle yapılacak danışma üzerine bu işler Ekonomi [şimdi Ticaret] Bakanlığının göstereceği bankalar tarafından da yapılabilir. (Ayrıca, 3202 sayılı yasa da, Ziraat Bankasına bu görevi verir.) Böylece, devlet, bir devlet bankası aracılığı ile topraklı köylülüğe karşı "malî burjuvazi"nin rolünü üstlenir.
Yasadaki "ergelere" uygun davranılması halinde ticarî burjuvazinin; "ergelere" aykırı "iştirakler"in önlenmesiyle sınaî burjuvazinin, ve onlarla ilişkileri vb. dolayısıyla malî burjuvazinin, tek sözcükle burjuvazinin zarar göreceği bellidir. Toprak ağalığı ile öteden beri dayanışmış ve bürokrasinin iktidar ortaklığına çoktan son verip politik iktidara ağırlığını koymuş olan burjuvazi, hele işbirlikçi ve tekelci burjuvazi, buna göz yummaz; bununla yetinmeyip bu kooperatiflerden ve birliklerden kendi adına ve sonuna kadar yararlanmak için elinden geleni yapar. Üstelik, devlet kapitalizminin tarım satış kooperatifleri ve birlikleriyle ilgili mekanizması, burjuvazinin amacına ulaşmasını kolaylaştırır niteliktedir. Burjuvazi de bu mekanizmayı işletiyor. Ayrıca, bu mekanizma, burjuvazi ile topraklı köylülüğün üst kesimi arasında işbirliği kurulmasına da uygundur. Yalnız, ilişkilerin ayrıntıları ne olursa olsun, bu birlikler dolayısıyla görünür hale gelen bir çelişki var: Burjuvazi ile topraklı köylülük arasındaki çelişki.
Türkiye'de işçilerin, emekçilerin, yoksul köylülüğün örgütlenmesi geciktirilmiştir. Tarım işçilerinin durumu, bu gecikmenin günümüze kadar sürdürüldüğüne kanıttır. Kooperatif adını taşıyor diye birtakım örgütlerle emekçiler ve yoksul köylülük arasında ilişki kurmak önemli yanlışlara yol açabilir.
Tarım satış kooperatifleriyle birliklerini yoksul köylülüğün örgütleri sanıp buna göre davranmak yanlıştır. Bu birliklerin sınaî işletmelerinde çalışan işçilerin onlara bağlı kooperatiflerin ortakları arasında dayanışabilecekleri bir köylülük kesimi genellikle yoktur. Bununla birlikte, bu birliklerle ilgili çeşitli sorunlar, çoğu zaman, küçük ve yoksul köylülüğün sorunlarıymış gibi sunulur ve öyle sandırılır.[12] Bu örgütlerin demokratik kooperatifler haline getirilebileceğini düşünenler ise, öyle görünüyor ki, havanda su dövmektedirler.


1 Nedim Tarhan, "TARİŞ Olayı ve Kooperatifler", Cumhuriyet, 28 Şubat 1980.

2 Kooperatifçilik Sorunları Araştırması (T. C. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilâtı, Şubat 1972, Ankara), s. 264.

3 Erdinç Gönenç, "1978 ve 79'da TARİŞ", Cumhuriyet, 7 Mart 1980.

4 1977 Çalışma Raporu (T. C. Ziraat Bankası Kooperatifler Müdürlüğü), s. 27.

5 Cumhuriyet, 29 Şubat 1980.

6 Kooperatifçilik Sorunları Araştırması, s. 226-228.

7 1977 Çalışma Raporu, s. 26.

8 Ay., s. 27.

9 Ay., s. 27.

10 Ay., s. 29.

11 Pierre Brizon. Emeğin ve Emekçilerin Tarihi ([Onur Yayınları,] Şubat 1977, Ankara), s. 553.

12 2 Mart 1980 günlü Cumhuriyet'te, "Halkın Çukobirlik'le Bağlantısı Kaldırılmak İsteniyor" başlığı altında şu haber yer alıyor: "Hatay CHP Senatörü Mehmet Sönmez, Çukobirlik'te 10 dekar toprak katılımıyla ortak olma koşulunun kaldırılmasına ilişkin çalışmaların sürdürüldüğünü söylemiş ... 'Halkın Çukobirlik'le olan bağlantıları ortadan kaldırılmak istenmektedir' demiş, özetle şunları  söylemiştir:

'— On dekarlık kişilerin ortaklığı fesh edildiğinde, 7 bine yakın kişi Çukobirlik'ten ayrılacaktır. 7 bin ortağın, yaklaşık olarak 3'er ton pamuk teslim etmiş olsalar, 2,1 milyon ton karşılığında Çukobirlik'ten alacakları kredi 210 milyon lira olacaktır. Toprak ve pamuk ağaları yeni yönetim aracılığı ile bu krediye göz dikmişlerdir.'"

Şimdi, bu 7000 kişi bir tek kooperatifte toplanmış olsalardı, anasözleşmeye göre, Genel Kurulda 17-18 üye ile temsil edilebilirlerdi. Bu, onların Genel Kuruldaki güçsüzlüğünü gösterir.

Öte yandan, bu kişiler, kooperatife 10 dekarlık toprakla katılıyorlar demenin anlamı nedir? Bu, onlar, kooperatife her yıl 10 dekardan alınan pamuk ürününü vermeyi taahhüt ediyorlar demektir. Öyleyse, ikili bir ekim nöbetinde 20, üçlü bir ekim nöbetinde 30 dekar arazileri olmak gerekir. Ayrıca, pamuk ekimine ayırmadıkları arazileri de olabilir (portakal bahçesi, okaliptüslük, vb.) Çukobirlik'in bölgesinde bu kadar arazisi olan kişiler, yoksul köylü değillerdir. Böylece, "halk" sözcüğünün, her zaman çok dikkatle kullanılması gereken bu sözcüğün, burada gerçeği yansıtmadığı söylenebilir.


i Ragıp Gelencik, "Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Üzerine", Yeni Ülke (dergi), sayı 11/12, Nisan/Eylül 1980, s. 81-91.

ii Öner Ünalan, "Dil Sorunu ve Dilsel Sorun" adlı incelemesinde, 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu'nun diliyle ilgili şunları söylüyor: "1938'e değin epey sözcük türetilir. Örneğin 2. 11. 1935'te yürürlüğe girmiş, bugün de yürürlükte olan "2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu"nda şöyle sözcüklerle karşılaşılır: Arsıulusal, bağınlı, buçlu, çıkatçı, erge, işyar, koyaç, kurağ, onam, sorav, sürel, taptamak, taşıtsız (mal), tutulga, ürem, üretmen, üsnomal, yaraç, yoğaltım, yükenmek. Bunların yerine bugün şu sözcükler kullanılıyor: Uluslararası, bağlı veya bağımlı, ihracatçı, erek veya amaç, memur, depo veya ambar, yapı veya bina, onama veya onay veya olur, sorum veya sorumluluk, sürekli, uygulamak, taşınmaz (mal), tutanak, faiz, üretici, olağanüstü, gereç veya malzeme, tüketim, taahhüt etmek. Aynı metinde sermaye, iktisat, müdür, murakabe gibi sözcükler yerine kapital, ekonomi, direktör, kontrol gibi Batılı sözcükler kullanıldığı da göze çarpar. Bu, ve arsıulusal, üsnomal gibi bugün gerçekten yadırganan sözcükler, o dönemde Osmanlıcaya nasıl bir savaş açıldığını kanıtlar. O günlerde türetilip de bugün kullanılan kimi sözcükler -aynı yasa metnine göre- şunlardır: Araç, bakanlık, genel, kurul, seçim, üretim, yetki, yönetim." Bkz.: Ragıp Gelencik, "Dil Sorunu ve Dilsel Sorun", Dil ve Politika (Fe Yayınları, Ankara, Kasım 1993), s. 25-46. (Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)