Yazıları

DARWIN NE YAPTI?[i]

Darwin'in başyapıtı Türlerin Kökeni 24 Kasım 1859'da yayımlanır ve 1250 nüshalık ilk baskı daha o gün tükenir. Türlerin Kökeni Türkçeye çevrilmek için 111 yıl bekleyecektir.[1] Darwin "türlerin kökeni" sorunuyla nasıl ilgilenmeye başladığını şöyle anlatır: "Majestelerinin gemisi Beagle'da bir doğa bilgini olarak bulunduğum sırada, Güney Amerika'da yaşayan organik varlıkların dağılımındaki, ve o kıtanın bugünkü ve geçmişteki canlılarının yerbilimsel ilişkilerindeki belirli olgular gözüme pek çarpmıştı. Bu olgular, ... büyük filozoflarımızdan birinin dediği 'türlerin kökeni'ne ışık tutacağa benziyordu. 1837'de yurda dönerken, bununla ilişkisi olabilecek bütün olguları sabırla derleyerek, ve titizlikle karşılaştırarak sözkonusu soruya eksik de olsa bir yanıt bulunabileceğini düşündüm. Ancak beş yıllık bir çalışmadan sonra bu konuda kurguda bulunmaya (speculation'a) başladım ve kısa bazı notlar aldım; 1844'te bunları genişleterek bana olası (probable) görünen sonucun taslağını elde ettim. Aynı konuyla o zamandan beri hiç aralıksız uğraştım. ... Şimdi (1859) yapıtım aşağıyukarı bitti."[2] Türlerin Kökeni yayımlandığında Darwin elli yaşındadır ve yirmi iki yıldır bu kitap üzerinde çalışmaktadır. 1844'te, vardığı sonucun taslağını C. Lyell'e ve Dr. Hooker'a okumuştur. 1858'de, A. R. Wallace, daha sonra C. Lyell'e vermesi dileğiyle Darwin'e bir yazısını gönderir: Wallace da Darwin'le aynı sonuca, "doğal seçme teorisine" varmıştır; ama Darwin'den 20 yıl sonra. Darwin ve Wallace, Linnean Society'nin 1 Temmuz 1858 günlü tarihsel oturumunda bildirilerini okurlar. Darwin ile Wallace'ın bilim tarihinde uzun sayılmayan bir zaman aralığıyla aynı sonuca varmaları da şunu gösterir: Çağın koşulları Darwinciliğin doğumuna iyice hazırdır! (Darwincilik veya Darwinism sözcüğünü ilk kullanan, daha doğrusu öneren Wallace'tır.) Marksçılığın doğumu için Alman felsefesi, İngiliz politik ekonomisi, Fransız sosyalizmi nasıl gerekli idiyse,[3] Darwinciliğin doğması için de, Alman felsefesinin yanısıra belirli bir doğabilimsel ilerleme gerekiyordu. XIX. yüzyıla kadar türlerin varlığı "yaratma dogması" ile açıklanır. Bu dogmaya göre, önceden planlayan bir yaradan, türleri ayrı ayrı ve oldukları gibi yaratmıştır ve türler değişmez. Bu inanç Darwin'den önce sarsılmaya başlanır. Bütün türlerin, insanın da, başka türlerden türemiş olduğu öğretisini ilk öne süren Lamarck'tır (1801). Darwin'in söylediği gibi, "Türlerin değişmez ürünler olduğu inancı, dünyanın pek kısa bir tarihi olduğu düşünüldüğü sürece zorunlu olarak sürecekti."[4] Çünkü evrim ve evrimsel bir teori, Doğal Seçme teorisi gibi, "Dünyanın yaşayan ve tükenmiş canlıları arasında ve ardışık her dönemde tükenmiş ve hala yaşayan türler arasında sonsuz sayıda geçişsel biçimin tükenmesini öngürür."[5] Onun için de dünyanın çok uzun bir tarihi olması ve bunun kanıtlanması gerekir. Ve artık geçmiş zamanın uzunluğu konusunda biraz bilgi edinilmiştir.[6] Darwin'i özellikle etkileyen ve 5 yıllık dünya gezisi boyunca yanından ayırmadığı kitaplardan biri de Lyell'in Principles of Geology'si (Yerbilim İlkeleri) -dir.[7] Lyell'in kitabında evrim kavramı tam anlamıyla vardır. Bu evrim cansız nesnelerle, kayalar, ırmaklar, çöller, dağlar vb. ile ilgilidir; okura evrimci düşünceler aşılar, onu bu düşünceleri canlı biçimlere, insana bile, uygulamaya özendirir. Darwin yerbilimle de zorunlu olarak ilgilenir ve bu bilimdalına da katkısı olur: Mercan kayalıklarının nasıl biçimlendiğini açıklayan teorisi bugün ana çizgileriyle doğru kabul edilmektedir. Burada ayrıntıları verilmeyen bu tarihsel ön hazırlıklara Darwin'in 5 yıllık dünya gezisindeki gözlemleri de eklenirse, ve Darwin'in üzerinde güneş batmayan, bütün canlılar alemi üzerine kurulmuş bir imparatorluğun birinci sınıf yurttaşlarından biri olarak engin olanaklardan yararlandığı da unutulmazsa, Darwinciliğin doğumu anlaşılır olur.

Türlerin Kökeni Darwin'in sağlığında 6 kez basılır (sonuncusu Ocak 1872'de). Darwin, ölümüne kadar kitabını geliştirir, eklemeler ve düzeltmeler yapar. Türlerin Kökeni'nde doğal seçme veya en uygunların kalımı teorisi yalnız konmakla kalmaz, teoriye yöneltilen itirazlar da yanıtlanır. Doğal seçme teorisi, pek kabaca, şöyle özetlenebilir: Bütün canlı biçimler, bir yaradanın değil, çevremizde etkilerini sürdüreduran yasaların sonucudur. "Bu yasalar -geniş bir anlamda- Üreme ve Büyüme; Soyaçekim (hemen hemen üremenin kapsamında kalır); yaşam koşullarının, ve parçaların kullanılıp kullanılmamasının doğrudan ve dolaylı etkilerinin sonucu olan değişkenliktir; üreme öylesine hızlıdır ki Yaşama Savaşına yol açar; ve bunun sonucu ıranın ıraksamasını ve az gelişmiş biçimlerin tükenmesini zorunlu kılan Doğal Seçmedir. Böylece, doğanın savaşından, açlıktan ve ölümden, düşünebildiğimiz en yüce ereğe, daha yukarı hayvanların oluşmasına varılır."[8] "Yaşayan hiç bir tür, kendi kılığını değişmemiş olarak uzak bir geleceğe iletemeyecektir. Ve bugün yaşayan türlerden çok azı kendi dölünü uzak bir geleceğe iletebilecektir. ... her sınıfın büyük ve başat gruplarından olan, çok yayılmış ve sık raslanan türler, sonunda üstün gelecek ve yeni, başat türler üretecektir. Yaşayan canlı biçimlerin hepsi Kambriyum Döneminden önce yaşamış olanların doğrudan doğruya dölü olduğu için, kuşakların o bilinen ardışımı asla kesilmemiştir, ve dünyayı tümüyle ıssız bırakmış hiç bir tufan olmamıştır."[9] Darwin, bütün canlıların bir veya birden çok ilkbiçimden türemiş olup olmadığı konusunda şöyle der: "İki ana bölümü -yani hayvan ve bitki alemlerini- bile ele alsak, belirli aşağı biçimler öylesine arada kalmaktadır ki, doğa bilginleri onları hangi aleme koyacaklarını tartışıp durmaktadırlar. ... 'aşağı deniz yosunlarının sporları ve öbür üretken parçaları önce hayvansal ve sonra açıkça bitkisel bir varlık göstermektedir.' Bundan ötürü, böyle arada kalan bir biçimden, hem bitkilerin ve hem de hayvanların türeyebilmiş olması, doğal seçme ve ıranın ıraksaması ilkelerine göre, inanılmaz görünmemektedir; ve böyle olduğunu kabul edersek, yeryüzünde yaşamış ve yaşayan bütün varlıkların bir tek ilk-başlangıç (primordial) biçimden türemiş olabileceğini kabul etmeliyiz. ... yaşam başlangıcında birçok biçimde de ortaya çıkmış olabilir; böyle olduysa, onlardan ancak birkaçının değişiklik geçirmiş döller bıraktığı sonucuna varabiliriz."[10]

Burada doğal seçme teorisinin anlaşılmasında karşılaşılan ve Darwin'in de sık sık vurguladığı bir nokta üzerinde durulmalıdır. Bu nokta, teoriye göre, yaşayan biçimler arasında kalan biçimler, örneğin insan ile şempanze arasında biçimler aramak yanılgısına düşülmesidir. Oysa Darwin açıkça şöyle der: "Doğal seçme teorisine göre her gruptaki bütün türleri bugün çeşitlerin yaptığına pek benzer bir tarzda birbirine bağlayan sonsuz sayıda ara biçim yaşamış olmak gerektiği için, bu geçişsel biçimleri neden her yerde görmediğimiz sorulabilir. Bütün organik varlıklar neden içinden çıkılmaz bir karmaşa göstermemektedir? Yaşayan biçimlerle ilgili olarak, onları birbirlerine doğrudan doğruya bağlayan ara biçimler bulmayı beklemeye (seyrek bazı haller dışında) hakkımız olmadığı ansınmalıdır; ama ancak yaşayan bir biçimle tükenmiş bir biçim arasındaki halkaları bulmayı umabiliriz. ... Çünkü bir cinsin her zaman ancak birkaç türünün değişmeye uğradığına inanmamız için gerekçe vardır; öbür türler tümüyle tükenmekte ve değişiklik geçirmiş hiç bir döl bırakmamaktadır."[11]

Bugünkü bilgilerimizin ışığında doğal seçme veya en uygunların kalımı yoluyla evrim teorisi doğrudur. Modern evrim-genetiği (Evolutionsgenetik), bundan, belirli genleri ve gen kombinasyonlarını taşıyan canlı bireylerin sağ kalma ve döl verme güçleri arasındaki farklılığı anlamaktadır. Sağ kalma ve döl verme oranları yüksek (belirli genleri ve gen kombinasyonları uygun) bireylerin o canlı topluluğundaki oranı durmadan artmakta ve yüzde yüze ulaşmaktadır. Öbür bireyler ve dolayısıyla onların genleri ve gen kombinasyonları yitmektedir. Genetik olarak yeğlenenlerin her zaman "en iyi" olması da gerekli değildir.[12] Darwin'in insanın türeyişiyle ilgili vargılarına geçmeden önce şu da belirtilmelidir: Darwin'e göre doğal seçme veya en uygunların kalımı, biricik evrim yolu değildir: "Doğal Seçmenin, değişiklik geçirmenin biricik yolu değilse bile, başlıca yolu olduğu kanısındayım."[13]

Darwin, Türlerin Kökeni'nde insanla apaçık ilgili bir tek söz söyler: "İnsanın kökeni ve tarihi daha da aydınlanacaktır."[14] Kitabı Almancaya ilk çeviren H. G. Bronn bu tümceyi metinden çıkarır. Bu iki olgunun nedeni, gene Darwin'den, üstü kapalı olarak, öğrenilebilir: "Yıllarca, insanın kökeni ya da soyu üzerine notlar topladım; bu konuda herhangi bir yayımda bulunmaya hiç niyetim yoktu; tersine, hiç bir şey yayımlamamak kararında idim; çünkü böylelikle yalnızca görüşlerime karşı olan önyargıları artıracağımı sanıyordum. Türlerin Kökeni adlı yapıtımın ilk baskısında, bu yapıtla, 'insanın kökenine ve tarihine ışık tutulduğunu' dolaylı olarak göstermek elverir gibime geldi. Bu, insanın da, yeryüzünde belirişiyle ilgili herhengi bir genel sonuç çıkarırken öbür organik varlıklarla birlikte düşünülmesi gerektiği anlamına gelir. Artık durum tümüyle değişmiştir. Carl Vogt gibi bir doğa bilgini, Cenova Ulusal Enstitüsü Başkanı olarak verdiği söylevde (1869) 'Kimse, hiç değilse Avrupa'da, türlerin birbirinden bağımsız yaratıldığını artık savunamaz' deyince, doğa bilginlerinin çoğunun, türlerin başka türlerin değişikliğe uğramış dölleri olduğunu kabul etmeleri gerektiği anlaşılmış demektir. ... Bütün başka durumlarda olduğu gibi, bilimle ilgisiz kimselerin eninde sonunda kendilerini izleyeceği pek çok doğa bilgininin benimsediği görüşlerden ötürü, daha önceki yapıtlarımda vardığım genel sonuçların insana hangi ölçüde uygun olduğunu görmek için, notlarımı biraraya getirdim."[15] Böylece İnsanın Türeyişi (The Descent of Man) adlı kitap doğar. İnsanın Türeyişi, teorinin insan soyuna uygulanmasıdır. Darwin'in asla söylemediği bir söz vardır: "İnsan maymundan türemiştir!" Bu söz, Darwinciliğe aykırıdır ve yanlıştır. Darwinciliği doğru anlayan herkes bilir ki, böyle konuşmak, teoriyi tümüyle unutmak demektir. Gerçekte teori insanın türeyişini veya soyunu açıklarken, bugünkü maymunların, daha doğrusu bütün memelilerin türeyişini veya kökenini açıklar. Bunla da yetinmez, bütün omurgalı hayvanların kökenine gider. Orada da durmaz: O kökenin de kökenine yönelir, vb., vb. Darwin bu işi çağındaki bilgilerin elverdiği ölçüde başarmıştır. Pek gerilere gitmeden, insanın türeyişinin veya soyunun maymunlarla ilgili noktasından başlamak gerekirse, Darwin'in söylediği şudur: "İnsanbiçimli (anthropomorphous) maymunların doğal bir alt-grup oluşturduğu kabul edilirse, o zaman, insan yalnız tüm dar-burunlu-maymunlar grubunda ortak olan ıraların hepsini taşıdığı için değil, kuyruksuzluk ve kabalarda nasırsızlık gibi başka özel ıralar ve genel görünüş bakımından da onlarla uyuştuğu için, insanbiçimli maymunların eski bir üyesinin insanı doğurduğu sonucunu çıkarabiliriz."[16] İnsan, bugünkü insanbiçimli maymunlardan türemiş değildir; ama insanla onların ayrıldığı ortak bir ata vardır. "İnsanın ilk ataları bir zamanlar kıllarla kaplı, her iki eşey (sex) de sakallı olmak gerekir. Onların kulakları herhalde sivriydi ve hareket edebiliyordu; ve vücutlarında, özel kasları olan bir kuyruk vardı. Kolları ve bacakları da, şimdi ancak arada bir yeniden ortaya çıkan, ama dörtellilerde (Quadrumana) normal olarak bulunan kaslarla hareket ediyordu. Bu dönemde ya da daha erken bir dönemde, büyük önkol atardamarı ve siniri, supra-condyloid bir delikten geçiyordu. Barsakta bugün olduğundan çok daha uzun bir körbarsak (diverticulum, caecum) vardı. ... ayak o zamanlar kavrayıcı (prehensile) idi; ve atalarımız kuşkusuz, ağaçlarda, sıcak ve ormanlarla kaplı bir ülkede yaşıyordu. Erkeklerin korkunç silah olarak yararlandıkları büyük köpekdişleri vardı."[17] Konuya iyice açıklık getirmek için Darwin'den bir alıntı daha yapılabilir: "... bir doğa bilgini, dar-burunlu ve yassı-burunlu maymunların ortak ıralarının çoğunu taşıyan, öbür ıraları aracı (intermediate) durumunda, ve belki birkaçı bugün her iki grupta da bulunanlardan başka olan eski bir biçimi (form), kuşkusuz, bir maymun gibi sınıflardı. Ve insan soykütüğü bakımından dar-burunlu soydan ya da Eski Dünya kökeninden olduğu için, övüngenliğimize ne kadar aykırı düşerse düşsün, ilk atalarımızın böyle adlandırılmaya yaraşır olduğuna karar vermek zorundayız. Ama insanla birlikte tüm gerçek maymunlar (Simiae) soyunun ilk atalarının, bugün varolan maymunlardan herhangi biriyle özdeş olduğunu, ya da ona pek benzediğini sanmak yanılgısına da düşmemeliyiz."[18] (Altını ben çizdim. R. G.) Tükenmiş bir tür asla yeniden türeyemez. Ve "Dünya, sık sık söylendiği gibi, insanın doğumu için uzun zaman hazırlanmış gibi görünmektedir; ve bu, bir bakıma tam anlamı ile doğrudur; çünkü insan, doğumunu uzun bir atalar dizisine borçludur. Bu zincirin halkalarından bir teki varolmasaydı, insan tam bugün olduğu gibi olmazdı."[19] İnsanın ataları tükenmiştir. Bugün onlardan bazılarının ancak kalıntılarına raslayabiliyoruz. Bunlardan ötürüdür ki, günümüzde yaşayan maymunların herhangi birinden insan türeyebileceğini sanmak veya bunun neden gerçekleşmediğini sormak, art-niyetlilik değilse, bilgisizliktir. Şunu da söylemek gerkir ki, insan en yukarı aşamaya varıp bütün canlılara egemen olduğu için, onların insan gibi yücelmesi olanaksızlaşmıştır. Bu noktada şu soru üzerinde de durulabilir: Başka gezegenlerde yaşam ve insan var mı? Bu sorunun ilk yarısına kesin bir yanıt veremiyoruz. Ama "bulunan gezegenlerden yüzde birinin ... elverişli koşulları sergilediğini kabul edelim. Gezegenlerin çok yaygın olduğuna inanılıyorsa, Galaksimizde bu tür gezegenlerden bir milyar, yani Samanyolunda canlıların bulunduğu bir milyar dünya ve bilinen evrende 1017 dünya kolayca bulunabilecektir."[20] Demek ki yaşam yalnız dünyamıza özgü olmayabilir ve eksik bilgilerimize göre umduğumuzdan epeyce yaygın olabilir. Ama yaşam yaygın olsa, evrim geçirmiş ve insan gibi en üst aşamalara yücelmiş canlı biçimler bulunsa bile, insan tektir ve öyle kalacaktır.

Darwin insan ırkları arasındaki bazı farkları ve erkek-dişi farklılığını açıklamak için İnsanın Türeyişi'ni Seksüel Seçme ile birlikte yayımlar. Bizde iki kitap halinde çevrilip yayımlanan yapıtın tam adı The Descent of Man, an Selection in Relation to Sex'tir. "Engin ve yaratıcı bir hayalgücü vardır Darwin'in. Onun bu yanı kitapları okunurken belki farkedilir; ama okunduktan sonra şöyle bir düşünülünce göz kamaştırır. ... Seksüel Seçme'de büyük bir veri bolluğu ile karşılaşılır. Böceklerden memelilere ve sonunda insana kadar, bütün hayvanlar alemi gözden geçirilir, şaşırtıcı ayrıntılar üzerinde durulur. Yaşambilimsel anlamda erkek-dişi çelişkisinin nelere yolaçabildiği sergilenir. Aşkın yalnız insana özgü olmadığı, tersine, evrensel ve hayvansal olduğu, Darwin'in göstermek istediği bu değilse de, açıkça ortaya çıkar. Seksüel Seçme'yi okuyan kimse aşkı, aşk üzerine yazmayı küçümseyen, aşk üzerine yazanları kınayan keskin devrimciler gibi düşünmenin hiç de diyalektik olmadığını farkediverir. Bazı güzel sanatların yaşambilimsel kökenleri üzerine düşünceye varır. Seksüel Seçme, bu yanıyla, güzel sanatları sevenlerin özellikle okuması gereken bir kitaptır."[ii]

Darwin toplumsal koşulların insan soyunda seksüel seçmeyi nasıl aksattığı üzerinde de durur. Yazdıkları, kimi okurları herhalde şöyle düşündürür: "Dünya biraz da aşk uğruna değiştirilmelidir..."[21] Seksüel Seçme'yi pek de yaşambilimsel sayılamayacak bir açıdan değerlendiren ve biraz değiştirilerek yapılan bu alıntıdan sonra, bu kısa yazı şöyle bağlanabilir:

Engels, Marx'ın gömülme töreninde yaptığı konuşmada şöyle der: "Darwin'in organik doğanın gelişim yasasını bulduğu gibi, Marx da insan tarihinin gelişim yasasını buldu."[22] Malthus öğretisiyle kurduğu, daha doğrusu kurduğunu sandığı ilişki için ve insanın hayvanlar aleminden insanlık aşamasına yücelmesinde emeğin payını sözkonusu etmediği için Darwinciliği eleştiren Engels, Darwin'i bu şerefe yaraşır görmüştür. Çünkü, "Doğa diyalektiğin kanıtıdır ve çağdaş bilimin bu kanıtı her gün artan çok zengin gereçlerle donattığı ve böylece, şunu gösterdiği söylenmelidir: doğa, metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir; hiç durmaksızın yeniden dönülen bir çemberin o sonsuz değişmezliğinde hareket etmemekte, tersine, gerçek bir tarihsel evrimden geçmektedir. Bununla ilişkili olarak, herkesten önce Darwin'in adı anılmak gerekir. Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak, metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi."[23] Yaşambilim, Darwin'le birlikte ve ondan sonra materyalist ve diyalektik bir temele oturur ve gerçekten bir bilim olur. Darwin adı, bütün gerici sınıflar ve tabakalar için, Marx, Engels, Lenin adları gibi sevimsizdir. O uzun, gür, kar gibi ak sakallı, zengin ve anlamlı yüz çizgileriyle insanda saygı uyandırıveren Darwin'in böyle sevimsiz bulunması gerekçesiz değildir: Burjuvazi, kendisine yıkıcı ideolojik sille indirmiş kişileri ne unutur, ne de bağışlar. Darwin'i yalnız yaşam-bilimsel bakımdan değerlendirmek hem eksik hem de yanlış olur.

Darwin'in genel okuru ilgilendiren yapıtlarının dilimize yüz yılı aşkın bir gecikmeyle çevrilebilmiş olması, bilinçli bir politikayla nasıl bir düşünsel ve bilimsel geriliğe itildiğimizi gösteren olgulardan biridir. Darwin adı geçen her yerde ya bilimsel bir yaklaşım, ya ideolojik bir savaşım, ya da ikisi birden vardır.


1 Bildiğim kadarıyla Darwin'den dilimize çevrilen ilk kitap İnsanın Türeyişi'dir. Bu çeviri kitabın Almancasından yapılmıştır. Bkz.: Charles Darwin, İnsanın Türeyişi, (Çeviren Yavuz Erkoçak), Sol Yayınları, Başnur Matbaası, Ankara, Aralık 1968. İnsanın Türeyişi daha sonra İngilizce aslından çevrilmiştir. Bkz.: Charles Darwin, İnsanın Türeyişi, ikinci baskı, Onur Yayınları, Orsel Matbaası, Ankara, Temmuz 1975 (birinci baskı Haziran 1973).

Darwin'in bu yazıda anılan öbür kitapları için bkz.: C. Darwin, Türlerin Kökeni, Sol Yayınları, Sevinç Matbaası, Ankara, Haziran 1970 ve gene aynı çeviri için bkz.: C. Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Özyurt Matbaası, Ankara, Nisan 1976. Ve C. Darwin, Seksüel Seçme, Onur Yayınları, Çağ Matbaası, Ankara, Nisan 1977.

2 C. Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, s. 22, 23.

3 Bkz.: V. İ. Lenin, Marx Engels, Marksizm, Sol Yayınları, Çağ matbaası, Ankara, Kasım 1976, s. 86.

4 Darwin, Türlerin Kökeni, s. 582. (Bütün alıntılar Onur Yayınları'nca basılmış çeviridendir.)

5 Darwin, ay., s. 563.

6 Darwin, ay., s. 582.

7 H. Graham Cannon'un yazdığı "Introduction"dan. Bkz.: Charles Darwin, The Voyage of the Beagle, Everyman's Library 104, London 1961, p. vi.

8 Darwin, Türlerin Kökeni, s. 591.

9 Ay., s. 590-591.

10 Ay., s. 586.

11 Ay., s. 562.

12 Charles Darwin, Die Entstehung der Arten durch natürliche Zuchtwahl (Übersetzung von Carl W. Neumann, Nachwort von Gerhard Heberer), Druck: Reclam Stutgart, Germany 1967, s. 686.

13 Darwin, agy., s. 27.

14 Ay. s. 590.

15 C. Darwin, İnsanın Türeyişi, Onur Yayınları, s. 7, 8.

16 Ay., s. 212.

17 Ay., s. 230.

18 Ay., s. 213.

19 Ay., s. 230.

20 Roland Omnes, Evren ve Dönüşümleri, Onur Yayınları, İlkyaz Basımevi, Ankara, Mayıs 1978, s. 186.

21 Ragıp Gelencik, "Seksüel Seçme", Türkiye Yazıları, sayı 1, Nisan 1977. [Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.]

22 Karl Marx, Friedrich Engels, Selected Works, fourth printing, Progress Publishers, Moscow 1977, vol. III, p. 162.

23 Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, dördüncü baskı, Sol Yayınları, İlkyaz Basımevi, Ankara, Ekim 1977, s. 74, 75.

[Öner Ünalan'ın Friedrich Engels'ten alıntıladığı bu tümceler, Anti-Dühring'in "Giriş"inde de geçmektedir: Bkz.: Friedrich Engels, "Anti-Dühring" (çev. Kenan Somer), 2. baskı, Sol Yayınları, Ankara, Mart 1977, s. 73-74.]


i Ragıp Gelencik, "Darwin Ne Yaptı?", Yeni Ülke (dergi), sayı 5, Ekim-Kasım-Aralık 1978, s. 231-238.

ii Kaynak belirtilmemiş. Bkz.: Ragıp Gelencik, "Seksüel Seçme", Türkiye Yazıları (dergi), sayı 1, Nisan 1977, s. 33. (Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)