|
DARWIN NE YAPTI?[i]
Darwin'in başyapıtı Türlerin Kökeni 24 Kasım 1859'da
yayımlanır ve 1250 nüshalık ilk baskı daha o gün tükenir. Türlerin Kökeni
Türkçeye çevrilmek için 111 yıl bekleyecektir.[1] Darwin "türlerin
kökeni" sorunuyla nasıl ilgilenmeye başladığını şöyle anlatır:
"Majestelerinin gemisi Beagle'da bir doğa bilgini olarak bulunduğum
sırada, Güney Amerika'da yaşayan organik varlıkların dağılımındaki, ve o
kıtanın bugünkü ve geçmişteki canlılarının yerbilimsel ilişkilerindeki belirli
olgular gözüme pek çarpmıştı. Bu olgular, ... büyük filozoflarımızdan birinin
dediği 'türlerin kökeni'ne ışık tutacağa benziyordu. 1837'de yurda dönerken,
bununla ilişkisi olabilecek bütün olguları sabırla derleyerek, ve titizlikle
karşılaştırarak sözkonusu soruya eksik de olsa bir yanıt bulunabileceğini
düşündüm. Ancak beş yıllık bir çalışmadan sonra bu konuda kurguda bulunmaya (speculation'a)
başladım ve kısa bazı notlar aldım; 1844'te bunları genişleterek bana olası (probable)
görünen sonucun taslağını elde ettim. Aynı konuyla o zamandan beri hiç aralıksız
uğraştım. ... Şimdi (1859) yapıtım aşağıyukarı bitti."[2] Türlerin
Kökeni yayımlandığında Darwin elli yaşındadır ve yirmi iki yıldır bu kitap
üzerinde çalışmaktadır. 1844'te, vardığı sonucun taslağını C. Lyell'e ve Dr.
Hooker'a okumuştur. 1858'de, A. R. Wallace, daha sonra C. Lyell'e vermesi dileğiyle
Darwin'e bir yazısını gönderir: Wallace da Darwin'le aynı sonuca, "doğal seçme
teorisine" varmıştır; ama Darwin'den 20 yıl sonra. Darwin ve Wallace, Linnean
Society'nin 1 Temmuz 1858 günlü tarihsel oturumunda bildirilerini okurlar. Darwin ile
Wallace'ın bilim tarihinde uzun sayılmayan bir zaman aralığıyla aynı sonuca
varmaları da şunu gösterir: Çağın koşulları Darwinciliğin doğumuna iyice
hazırdır! (Darwincilik veya Darwinism sözcüğünü ilk kullanan, daha
doğrusu öneren Wallace'tır.) Marksçılığın doğumu için Alman felsefesi, İngiliz
politik ekonomisi, Fransız sosyalizmi nasıl gerekli idiyse,[3] Darwinciliğin
doğması için de, Alman felsefesinin yanısıra belirli bir doğabilimsel ilerleme
gerekiyordu. XIX. yüzyıla kadar türlerin varlığı "yaratma dogması" ile
açıklanır. Bu dogmaya göre, önceden planlayan bir yaradan, türleri ayrı ayrı ve
oldukları gibi yaratmıştır ve türler değişmez. Bu inanç Darwin'den önce
sarsılmaya başlanır. Bütün türlerin, insanın da, başka türlerden türemiş
olduğu öğretisini ilk öne süren Lamarck'tır (1801). Darwin'in söylediği gibi,
"Türlerin değişmez ürünler olduğu inancı, dünyanın pek kısa bir tarihi
olduğu düşünüldüğü sürece zorunlu olarak sürecekti."[4] Çünkü
evrim ve evrimsel bir teori, Doğal Seçme teorisi gibi, "Dünyanın yaşayan ve
tükenmiş canlıları arasında ve ardışık her dönemde tükenmiş ve hala yaşayan
türler arasında sonsuz sayıda geçişsel biçimin tükenmesini öngürür."[5]
Onun için de dünyanın çok uzun bir tarihi olması ve bunun kanıtlanması
gerekir. Ve artık geçmiş zamanın uzunluğu konusunda biraz bilgi edinilmiştir.[6]
Darwin'i özellikle etkileyen ve 5 yıllık dünya gezisi boyunca yanından ayırmadığı
kitaplardan biri de Lyell'in Principles of Geology'si (Yerbilim İlkeleri)
-dir.[7] Lyell'in kitabında evrim kavramı tam anlamıyla vardır. Bu evrim
cansız nesnelerle, kayalar, ırmaklar, çöller, dağlar vb. ile ilgilidir; okura evrimci
düşünceler aşılar, onu bu düşünceleri canlı biçimlere, insana bile, uygulamaya
özendirir. Darwin yerbilimle de zorunlu olarak ilgilenir ve bu bilimdalına da
katkısı olur: Mercan kayalıklarının nasıl biçimlendiğini açıklayan teorisi
bugün ana çizgileriyle doğru kabul edilmektedir. Burada ayrıntıları verilmeyen bu
tarihsel ön hazırlıklara Darwin'in 5 yıllık dünya gezisindeki gözlemleri de
eklenirse, ve Darwin'in üzerinde güneş batmayan, bütün canlılar alemi üzerine
kurulmuş bir imparatorluğun birinci sınıf yurttaşlarından biri olarak engin
olanaklardan yararlandığı da unutulmazsa, Darwinciliğin doğumu anlaşılır olur.
Türlerin Kökeni Darwin'in sağlığında 6 kez basılır (sonuncusu Ocak
1872'de). Darwin, ölümüne kadar kitabını geliştirir, eklemeler ve düzeltmeler
yapar. Türlerin Kökeni'nde doğal seçme veya en uygunların kalımı teorisi
yalnız konmakla kalmaz, teoriye yöneltilen itirazlar da yanıtlanır. Doğal seçme
teorisi, pek kabaca, şöyle özetlenebilir: Bütün canlı biçimler, bir yaradanın
değil, çevremizde etkilerini sürdüreduran yasaların sonucudur. "Bu yasalar
-geniş bir anlamda- Üreme ve Büyüme; Soyaçekim (hemen hemen üremenin kapsamında
kalır); yaşam koşullarının, ve parçaların kullanılıp kullanılmamasının
doğrudan ve dolaylı etkilerinin sonucu olan değişkenliktir; üreme öylesine
hızlıdır ki Yaşama Savaşına yol açar; ve bunun sonucu ıranın ıraksamasını ve
az gelişmiş biçimlerin tükenmesini zorunlu kılan Doğal Seçmedir. Böylece,
doğanın savaşından, açlıktan ve ölümden, düşünebildiğimiz en yüce ereğe,
daha yukarı hayvanların oluşmasına varılır."[8] "Yaşayan hiç
bir tür, kendi kılığını değişmemiş olarak uzak bir geleceğe iletemeyecektir. Ve
bugün yaşayan türlerden çok azı kendi dölünü uzak bir geleceğe iletebilecektir.
... her sınıfın büyük ve başat gruplarından olan, çok yayılmış ve sık raslanan
türler, sonunda üstün gelecek ve yeni, başat türler üretecektir. Yaşayan canlı
biçimlerin hepsi Kambriyum Döneminden önce yaşamış olanların doğrudan
doğruya dölü olduğu için, kuşakların o bilinen ardışımı asla kesilmemiştir, ve
dünyayı tümüyle ıssız bırakmış hiç bir tufan olmamıştır."[9]
Darwin, bütün canlıların bir veya birden çok ilkbiçimden türemiş olup olmadığı
konusunda şöyle der: "İki ana bölümü -yani hayvan ve bitki alemlerini- bile ele
alsak, belirli aşağı biçimler öylesine arada kalmaktadır ki, doğa bilginleri
onları hangi aleme koyacaklarını tartışıp durmaktadırlar. ... 'aşağı deniz
yosunlarının sporları ve öbür üretken parçaları önce hayvansal ve sonra açıkça
bitkisel bir varlık göstermektedir.' Bundan ötürü, böyle arada kalan bir biçimden,
hem bitkilerin ve hem de hayvanların türeyebilmiş olması, doğal seçme ve ıranın
ıraksaması ilkelerine göre, inanılmaz görünmemektedir; ve böyle olduğunu kabul
edersek, yeryüzünde yaşamış ve yaşayan bütün varlıkların bir tek
ilk-başlangıç (primordial) biçimden türemiş olabileceğini kabul etmeliyiz.
... yaşam başlangıcında birçok biçimde de ortaya çıkmış olabilir; böyle
olduysa, onlardan ancak birkaçının değişiklik geçirmiş döller bıraktığı
sonucuna varabiliriz."[10]
Burada doğal seçme teorisinin anlaşılmasında karşılaşılan ve Darwin'in de sık
sık vurguladığı bir nokta üzerinde durulmalıdır. Bu nokta, teoriye göre, yaşayan
biçimler arasında kalan biçimler, örneğin insan ile şempanze arasında biçimler
aramak yanılgısına düşülmesidir. Oysa Darwin açıkça şöyle der: "Doğal
seçme teorisine göre her gruptaki bütün türleri bugün çeşitlerin yaptığına pek
benzer bir tarzda birbirine bağlayan sonsuz sayıda ara biçim yaşamış olmak
gerektiği için, bu geçişsel biçimleri neden her yerde görmediğimiz sorulabilir.
Bütün organik varlıklar neden içinden çıkılmaz bir karmaşa göstermemektedir?
Yaşayan biçimlerle ilgili olarak, onları birbirlerine doğrudan doğruya
bağlayan ara biçimler bulmayı beklemeye (seyrek bazı haller dışında) hakkımız
olmadığı ansınmalıdır; ama ancak yaşayan bir biçimle tükenmiş bir biçim
arasındaki halkaları bulmayı umabiliriz. ... Çünkü bir cinsin her zaman ancak
birkaç türünün değişmeye uğradığına inanmamız için gerekçe vardır; öbür
türler tümüyle tükenmekte ve değişiklik geçirmiş hiç bir döl
bırakmamaktadır."[11]
Bugünkü bilgilerimizin ışığında doğal seçme veya en uygunların kalımı yoluyla
evrim teorisi doğrudur. Modern evrim-genetiği (Evolutionsgenetik), bundan,
belirli genleri ve gen kombinasyonlarını taşıyan canlı bireylerin sağ kalma
ve döl verme güçleri arasındaki farklılığı anlamaktadır. Sağ kalma ve döl verme
oranları yüksek (belirli genleri ve gen kombinasyonları uygun) bireylerin o canlı
topluluğundaki oranı durmadan artmakta ve yüzde yüze ulaşmaktadır. Öbür bireyler
ve dolayısıyla onların genleri ve gen kombinasyonları yitmektedir. Genetik olarak
yeğlenenlerin her zaman "en iyi" olması da gerekli değildir.[12]
Darwin'in insanın türeyişiyle ilgili vargılarına geçmeden önce şu da
belirtilmelidir: Darwin'e göre doğal seçme veya en uygunların kalımı, biricik evrim
yolu değildir: "Doğal Seçmenin, değişiklik geçirmenin biricik yolu değilse
bile, başlıca yolu olduğu kanısındayım."[13]
Darwin, Türlerin Kökeni'nde insanla apaçık ilgili bir tek söz söyler:
"İnsanın kökeni ve tarihi daha da aydınlanacaktır."[14] Kitabı
Almancaya ilk çeviren H. G. Bronn bu tümceyi metinden çıkarır. Bu iki olgunun nedeni,
gene Darwin'den, üstü kapalı olarak, öğrenilebilir: "Yıllarca, insanın kökeni
ya da soyu üzerine notlar topladım; bu konuda herhangi bir yayımda bulunmaya hiç
niyetim yoktu; tersine, hiç bir şey yayımlamamak kararında idim; çünkü böylelikle
yalnızca görüşlerime karşı olan önyargıları artıracağımı sanıyordum. Türlerin
Kökeni adlı yapıtımın ilk baskısında, bu yapıtla, 'insanın kökenine ve
tarihine ışık tutulduğunu' dolaylı olarak göstermek elverir gibime geldi. Bu,
insanın da, yeryüzünde belirişiyle ilgili herhengi bir genel sonuç çıkarırken
öbür organik varlıklarla birlikte düşünülmesi gerektiği anlamına gelir. Artık
durum tümüyle değişmiştir. Carl Vogt gibi bir doğa bilgini, Cenova Ulusal
Enstitüsü Başkanı olarak verdiği söylevde (1869) 'Kimse, hiç değilse Avrupa'da,
türlerin birbirinden bağımsız yaratıldığını artık savunamaz' deyince, doğa
bilginlerinin çoğunun, türlerin başka türlerin değişikliğe uğramış dölleri
olduğunu kabul etmeleri gerektiği anlaşılmış demektir. ... Bütün başka durumlarda
olduğu gibi, bilimle ilgisiz kimselerin eninde sonunda kendilerini izleyeceği pek çok
doğa bilgininin benimsediği görüşlerden ötürü, daha önceki yapıtlarımda
vardığım genel sonuçların insana hangi ölçüde uygun olduğunu görmek için,
notlarımı biraraya getirdim."[15] Böylece İnsanın Türeyişi
(The Descent of Man) adlı kitap doğar. İnsanın Türeyişi, teorinin
insan soyuna uygulanmasıdır. Darwin'in asla söylemediği bir söz vardır: "İnsan
maymundan türemiştir!" Bu söz, Darwinciliğe aykırıdır ve yanlıştır.
Darwinciliği doğru anlayan herkes bilir ki, böyle konuşmak, teoriyi tümüyle unutmak
demektir. Gerçekte teori insanın türeyişini veya soyunu açıklarken, bugünkü
maymunların, daha doğrusu bütün memelilerin türeyişini veya kökenini açıklar.
Bunla da yetinmez, bütün omurgalı hayvanların kökenine gider. Orada da durmaz: O
kökenin de kökenine yönelir, vb., vb. Darwin bu işi çağındaki bilgilerin elverdiği
ölçüde başarmıştır. Pek gerilere gitmeden, insanın türeyişinin veya soyunun
maymunlarla ilgili noktasından başlamak gerekirse, Darwin'in söylediği şudur:
"İnsanbiçimli (anthropomorphous) maymunların doğal bir
alt-grup
oluşturduğu kabul edilirse, o zaman, insan yalnız tüm dar-burunlu-maymunlar grubunda
ortak olan ıraların hepsini taşıdığı için değil, kuyruksuzluk ve kabalarda
nasırsızlık gibi başka özel ıralar ve genel görünüş bakımından da onlarla
uyuştuğu için, insanbiçimli maymunların eski bir üyesinin insanı doğurduğu
sonucunu çıkarabiliriz."[16] İnsan, bugünkü insanbiçimli
maymunlardan türemiş değildir; ama insanla onların ayrıldığı ortak bir ata
vardır. "İnsanın ilk ataları bir zamanlar kıllarla kaplı, her iki eşey (sex)
de sakallı olmak gerekir. Onların kulakları herhalde sivriydi ve hareket edebiliyordu;
ve vücutlarında, özel kasları olan bir kuyruk vardı. Kolları ve bacakları da,
şimdi ancak arada bir yeniden ortaya çıkan, ama dörtellilerde (Quadrumana)
normal olarak bulunan kaslarla hareket ediyordu. Bu dönemde ya da daha erken bir
dönemde, büyük önkol atardamarı ve siniri, supra-condyloid bir delikten geçiyordu.
Barsakta bugün olduğundan çok daha uzun bir körbarsak (diverticulum, caecum)
vardı. ... ayak o zamanlar kavrayıcı (prehensile) idi; ve atalarımız
kuşkusuz, ağaçlarda, sıcak ve ormanlarla kaplı bir ülkede yaşıyordu. Erkeklerin
korkunç silah olarak yararlandıkları büyük köpekdişleri vardı."[17]
Konuya iyice açıklık getirmek için Darwin'den bir alıntı daha yapılabilir:
"... bir doğa bilgini, dar-burunlu ve yassı-burunlu maymunların ortak
ıralarının çoğunu taşıyan, öbür ıraları aracı (intermediate)
durumunda, ve belki birkaçı bugün her iki grupta da bulunanlardan başka olan eski bir
biçimi (form), kuşkusuz, bir maymun gibi sınıflardı. Ve insan soykütüğü
bakımından dar-burunlu soydan ya da Eski Dünya kökeninden olduğu için,
övüngenliğimize ne kadar aykırı düşerse düşsün, ilk atalarımızın böyle
adlandırılmaya yaraşır olduğuna karar vermek zorundayız. Ama insanla birlikte
tüm gerçek maymunlar (Simiae) soyunun ilk atalarının, bugün varolan maymunlardan
herhangi biriyle özdeş olduğunu, ya da ona pek benzediğini sanmak yanılgısına da
düşmemeliyiz."[18] (Altını ben çizdim. R. G.) Tükenmiş bir
tür asla yeniden türeyemez. Ve "Dünya, sık sık söylendiği gibi, insanın
doğumu için uzun zaman hazırlanmış gibi görünmektedir; ve bu, bir bakıma tam
anlamı ile doğrudur; çünkü insan, doğumunu uzun bir atalar dizisine borçludur. Bu
zincirin halkalarından bir teki varolmasaydı, insan tam bugün olduğu gibi
olmazdı."[19] İnsanın ataları tükenmiştir. Bugün onlardan
bazılarının ancak kalıntılarına raslayabiliyoruz. Bunlardan ötürüdür ki,
günümüzde yaşayan maymunların herhangi birinden insan türeyebileceğini sanmak veya
bunun neden gerçekleşmediğini sormak, art-niyetlilik değilse, bilgisizliktir. Şunu da
söylemek gerkir ki, insan en yukarı aşamaya varıp bütün canlılara egemen olduğu
için, onların insan gibi yücelmesi olanaksızlaşmıştır. Bu noktada şu soru
üzerinde de durulabilir: Başka gezegenlerde yaşam ve insan var mı? Bu sorunun ilk
yarısına kesin bir yanıt veremiyoruz. Ama "bulunan gezegenlerden yüzde birinin
... elverişli koşulları sergilediğini kabul edelim. Gezegenlerin çok yaygın
olduğuna inanılıyorsa, Galaksimizde bu tür gezegenlerden bir milyar, yani Samanyolunda
canlıların bulunduğu bir milyar dünya ve bilinen evrende 1017 dünya
kolayca bulunabilecektir."[20] Demek ki yaşam yalnız dünyamıza özgü
olmayabilir ve eksik bilgilerimize göre umduğumuzdan epeyce yaygın olabilir. Ama yaşam
yaygın olsa, evrim geçirmiş ve insan gibi en üst aşamalara yücelmiş
canlı biçimler
bulunsa bile, insan tektir ve öyle kalacaktır.
Darwin insan ırkları arasındaki bazı farkları ve erkek-dişi farklılığını
açıklamak için İnsanın Türeyişi'ni Seksüel Seçme ile birlikte
yayımlar. Bizde iki kitap halinde çevrilip yayımlanan yapıtın tam adı The
Descent of Man, an Selection in Relation to Sex'tir. "Engin ve yaratıcı bir
hayalgücü vardır Darwin'in. Onun bu yanı kitapları okunurken belki farkedilir; ama
okunduktan sonra şöyle bir düşünülünce göz kamaştırır. ... Seksüel Seçme'de
büyük bir veri bolluğu ile karşılaşılır. Böceklerden memelilere ve sonunda insana
kadar, bütün hayvanlar alemi gözden geçirilir, şaşırtıcı ayrıntılar üzerinde
durulur. Yaşambilimsel anlamda erkek-dişi çelişkisinin nelere yolaçabildiği
sergilenir. Aşkın yalnız insana özgü olmadığı, tersine, evrensel ve hayvansal
olduğu, Darwin'in göstermek istediği bu değilse de, açıkça ortaya çıkar. Seksüel
Seçme'yi okuyan kimse aşkı, aşk üzerine yazmayı küçümseyen, aşk üzerine
yazanları kınayan keskin devrimciler gibi düşünmenin hiç de diyalektik
olmadığını farkediverir. Bazı güzel sanatların yaşambilimsel kökenleri üzerine
düşünceye varır. Seksüel Seçme, bu yanıyla, güzel sanatları sevenlerin
özellikle okuması gereken bir kitaptır."[ii]
Darwin toplumsal koşulların insan soyunda seksüel seçmeyi nasıl aksattığı
üzerinde de durur. Yazdıkları, kimi okurları herhalde şöyle düşündürür:
"Dünya biraz da aşk uğruna değiştirilmelidir..."[21] Seksüel
Seçme'yi pek de yaşambilimsel sayılamayacak bir açıdan değerlendiren ve biraz
değiştirilerek yapılan bu alıntıdan sonra, bu kısa yazı şöyle bağlanabilir:
Engels, Marx'ın gömülme töreninde yaptığı konuşmada şöyle der: "Darwin'in
organik doğanın gelişim yasasını bulduğu gibi, Marx da insan tarihinin gelişim
yasasını buldu."[22] Malthus öğretisiyle kurduğu, daha doğrusu
kurduğunu sandığı ilişki için ve insanın hayvanlar aleminden insanlık aşamasına
yücelmesinde emeğin payını sözkonusu etmediği için Darwinciliği eleştiren Engels,
Darwin'i bu şerefe yaraşır görmüştür. Çünkü, "Doğa diyalektiğin
kanıtıdır ve çağdaş bilimin bu kanıtı her gün artan çok zengin gereçlerle
donattığı ve böylece, şunu gösterdiği söylenmelidir: doğa, metafizik olarak
değil, diyalektik olarak işlemektedir; hiç durmaksızın yeniden dönülen bir
çemberin o sonsuz değişmezliğinde hareket etmemekte, tersine, gerçek bir tarihsel
evrimden geçmektedir. Bununla ilişkili olarak, herkesten önce Darwin'in adı anılmak
gerekir. Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın
kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu
kanıtlayarak, metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi."[23]
Yaşambilim, Darwin'le birlikte ve ondan sonra materyalist ve diyalektik bir temele oturur
ve gerçekten bir bilim olur. Darwin adı, bütün gerici sınıflar ve tabakalar için,
Marx, Engels, Lenin adları gibi sevimsizdir. O uzun, gür, kar gibi ak sakallı, zengin
ve anlamlı yüz çizgileriyle insanda saygı uyandırıveren Darwin'in böyle sevimsiz
bulunması gerekçesiz değildir: Burjuvazi, kendisine yıkıcı ideolojik sille indirmiş
kişileri ne unutur, ne de bağışlar. Darwin'i yalnız yaşam-bilimsel bakımdan
değerlendirmek hem eksik hem de yanlış olur.
Darwin'in genel okuru ilgilendiren yapıtlarının dilimize yüz yılı aşkın bir
gecikmeyle çevrilebilmiş olması, bilinçli bir politikayla nasıl bir düşünsel ve
bilimsel geriliğe itildiğimizi gösteren olgulardan biridir. Darwin adı geçen her
yerde ya bilimsel bir yaklaşım, ya ideolojik bir savaşım, ya da ikisi birden vardır. 
1 Bildiğim kadarıyla
Darwin'den dilimize çevrilen ilk kitap İnsanın Türeyişi'dir. Bu çeviri
kitabın Almancasından yapılmıştır. Bkz.: Charles Darwin, İnsanın Türeyişi,
(Çeviren Yavuz Erkoçak), Sol Yayınları, Başnur Matbaası, Ankara, Aralık 1968. İnsanın
Türeyişi daha sonra İngilizce aslından çevrilmiştir. Bkz.: Charles Darwin, İnsanın
Türeyişi, ikinci baskı, Onur Yayınları, Orsel Matbaası, Ankara, Temmuz 1975
(birinci baskı Haziran 1973).
Darwin'in bu yazıda anılan öbür kitapları için bkz.: C. Darwin, Türlerin
Kökeni, Sol Yayınları, Sevinç Matbaası, Ankara, Haziran 1970 ve gene aynı
çeviri için bkz.: C. Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Özyurt
Matbaası, Ankara, Nisan 1976. Ve C. Darwin, Seksüel Seçme, Onur Yayınları,
Çağ Matbaası, Ankara, Nisan 1977.
2 C. Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, s. 22, 23.
3 Bkz.: V. İ. Lenin, Marx Engels, Marksizm, Sol Yayınları, Çağ
matbaası, Ankara, Kasım 1976, s. 86.
4 Darwin, Türlerin Kökeni, s. 582. (Bütün alıntılar Onur
Yayınları'nca basılmış çeviridendir.)
5 Darwin, ay., s. 563.
6 Darwin, ay., s. 582.
7 H. Graham Cannon'un yazdığı "Introduction"dan. Bkz.: Charles
Darwin, The Voyage of the Beagle, Everyman's Library 104, London 1961, p. vi.
8 Darwin, Türlerin Kökeni, s. 591.
9 Ay., s. 590-591.
10 Ay., s. 586.
11 Ay., s. 562.
12 Charles Darwin, Die Entstehung der Arten durch natürliche Zuchtwahl
(Übersetzung von Carl W. Neumann, Nachwort von Gerhard Heberer), Druck: Reclam Stutgart,
Germany 1967, s. 686.
13 Darwin, agy., s. 27.
14 Ay. s. 590.
15 C. Darwin, İnsanın Türeyişi, Onur Yayınları, s. 7, 8.
16 Ay., s. 212.
17 Ay., s. 230.
18 Ay., s. 213.
19 Ay., s. 230.
20 Roland Omnes, Evren ve Dönüşümleri, Onur Yayınları, İlkyaz
Basımevi, Ankara, Mayıs 1978, s. 186.
21 Ragıp Gelencik, "Seksüel Seçme", Türkiye Yazıları,
sayı 1, Nisan 1977. [Yazıyı okumak için buraya
tıklayınız.]
22 Karl Marx, Friedrich Engels, Selected Works, fourth printing,
Progress Publishers, Moscow 1977, vol. III, p. 162.
23 Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm,
dördüncü baskı, Sol Yayınları, İlkyaz Basımevi, Ankara, Ekim 1977, s. 74, 75.
[Öner Ünalan'ın Friedrich Engels'ten alıntıladığı bu tümceler, Anti-Dühring'in
"Giriş"inde de geçmektedir: Bkz.: Friedrich Engels, "Anti-Dühring"
(çev. Kenan Somer), 2. baskı, Sol Yayınları, Ankara, Mart 1977, s. 73-74.]
i Ragıp Gelencik, "Darwin
Ne Yaptı?", Yeni Ülke (dergi), sayı 5, Ekim-Kasım-Aralık 1978, s. 231-238.
ii Kaynak belirtilmemiş. Bkz.: Ragıp Gelencik, "Seksüel
Seçme", Türkiye Yazıları (dergi), sayı 1, Nisan 1977, s. 33. (Yazıyı
okumak için buraya tıklayınız.)
|
|