|
5 Ocak '98[i]
1933'te Nazi Almanyasından kaçıp ülkemize sığınmış
bilimcilerden Prof. Dr. Ernst Hirsch'in özyaşamöyküsünde yazdığına göre,
kendisinin ve durumdaşlarının iş sözleşmelerinin 2. maddesinde şöyle deniyormuş:
"Profesör, üçüncü yıldan sonra derslerini Türkçe olarak vermek için
elinden geleni yapmakla yükümlüdür." Daha önce ülkemize gelmiş hiçbir
yabancı bilimciden Türkçe öğrenmesi istenmemiş.
Prof. Hirsch, Osmanlıcaya resmen savaş açılmış bir dönemde anılan
yükümlülüğün yabancı bir bilimciye çıkardığı güçlükleri çok güzel
belirtirken, 1935'te yürürlüğe girmiş 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanunu'nun dilini de örnek göstermiş. Bu yasanın dilini ben de bir
incelememde, başka amaçla, örnek göstermiştim.[ii] İvedi türetilip zorla
kullandırılmış ve pek çoğu tutunmamış öz Türkçe sözcükler vardır bu yasanın
metninde. O dönemde Osmanlıcayla savaşılırken yapılmışları bilmeyenler, Alman
bilimcilerin karşılaştıkları güçlüklerin çetinliğini tümüyle anlayamazlar.
Prof. Hirsch bütün bu güçlüklerin üstesinden gelmekle kalmayıp Türk hukuk dilinin
gelişmesine de emek vermiştir.
Prof. Hirsch'le birlikte ülkemize sığınmış başka Alman bilimcilerin de kendi
dallarıyla ilgili Türkçe terimler yaratılmasında payları vardır. Onlar Osmanlıcaya
karşı savaşın dış desteği olmuşlardır. Denebilir ki, Almanya'da faşizm
yaşanmasaydı bilim dilimiz kimi bilim dallarında bugün olduğu gibi olmazdı. 
i Ragıp Gelencik, "Dil
Günlüğü", Evrensel Kültür (dergi), sayı 82, Ekim 1998, s. 45.
ii Bkz.: Ragıp Gelencik, "Dil Sorunu ve Dilsel Sorun", Dil ve
Politika (Fe Yayınları, Ankara, Kasım 1993), s. 25-46. (Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)
Öner Ünalan, sözkonusu incelemesinde, 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanunu'nun diliyle ilgili şunları söylüyor:
"1938'e değin epey sözcük türetilir. Örneğin 2. 11. 1935'te yürürlüğe
girmiş, bugün de yürürlükte olan "2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve
Birlikleri Kanunu"nda şöyle sözcüklerle karşılaşılır: Arsıulusal, bağınlı,
buçlu, çıkatçı, erge, işyar, koyaç, kurağ,
onam, sorav, sürel, taptamak, taşıtsız (mal),
tutulga, ürem, üretmen, üsnomal, yaraç, yoğaltım,
yükenmek. Bunların yerine bugün şu sözcükler kullanılıyor: Uluslararası,
bağlı veya bağımlı, ihracatçı, erek veya amaç,
memur, depo veya ambar, yapı veya bina, onama
veya onay veya olur, sorum veya sorumluluk, sürekli,
uygulamak, taşınmaz (mal), tutanak, faiz, üretici,
olağanüstü, gereç veya malzeme, tüketim, taahhüt
etmek. Aynı metinde sermaye, iktisat, müdür, murakabe
gibi sözcükler yerine kapital, ekonomi, direktör, kontrol
gibi Batılı sözcükler kullanıldığı da göze çarpar. Bu, ve arsıulusal, üsnomal
gibi bugün gerçekten yadırganan sözcükler, o dönemde Osmanlıcaya nasıl bir savaş
açıldığını kanıtlar. O günlerde türetilip de bugün kullanılan kimi sözcükler
-aynı yasa metnine göre- şunlardır: Araç, bakanlık, genel,
kurul, seçim, üretim, yetki, yönetim."
(Bkz.: Ay., s. 37-38)
|
|