|
TÜRKİYE'DE KÖYLÜLÜĞÜN DAĞILIMI[i]
GİRİŞ
Türkiye'de köylülük, nelerle ilişkili olarak, nasıl bir dağılım gösteriyor?
Elinizdeki çalışma, belirli koşullarda, bu soruları yanıtlıyor. Başvurulan
başlıca kaynak, Köyişleri Bakanlığının "köy envanter etüdleri"dir.
İllere göre "köy envanter etüdleri" 1964-71 yıllarında yayımlandı. Demek
ki 1971'e kadar bu kaynaktan yukarıdaki amaçla yararlanma olanağı yoktu. "Köy
envanter etüdleri" belirli bir yılda (aynı zamanda) yapılıp bitirilmiş
değildir. Onun için genel durumun belirli bir zaman kaymasıyla saptandığı
söylenebilir. "Envanter" çalışmalarında belirli bir yanılma payına göz
yumulduğu da anılmalıdır. Bütün bunlara karşın elinizdeki çalışmada izlenen
yol, bu türlü eksiklerin yanıltıcı etkilerini büyük ölçüde azaltabilecek
niteliktedir. Ayrıca, yanılma payını azaltmak için il değil, ilçe
temeline dayandırılmıştır.
"Köy envanter etüdleri" bitirildiğinden beri Türkiye'nin bazı ilçelerinde
köy varlığı elbette önemli ölçüde değişmiştir. Örneğin Keban Baraj Gölü
birçok köyün sular altında kalmasına (yok olmasına) yolaçmıştır. Büyük
kentlere yakın birçok köy onlarla birleşip "köy" olmaktan çıkmıştır,
vb. Bunlar, bu çalışmada varılan sonuçların dayandığı ayrıntılarda olup bitmiş
değişikliklerdir. Yerel etkileri çok büyük olmuş olabilir; ama varılmış
sonuçlarda büyük düzeltmeler yapılmasını gerektirdiği söylenemez. Bu
çalışmanın en önemli eksiği, yanıtlamadığı soru şudur: Osmanlı toprak düzeni,
Tanzimattan önce ve sonra, uygulandığı haliyle, "köy envanter
etüdleri" sonunda öğrenilen durumu nasıl etkilemiştir? O düzenin bu durumu
etkilediği kesindir: Varılan sonuçlar gösteriyor ki köylülüğün bugünkü
dağılımında en önemli etken "toprak mülkiyeti durumu"dur.
Burada sayılamalı (statistical) yöntemlere yabancı okurlara bildirilmesi
gereken önemli bir nokta var: Varılan sonuçlar kesinlikle ilçelerin hepsi
(kesinlikle bütün Türkiye) için değil, genellikle ilçelerin hepsi
(genellikle bütün Türkiye) için geçerlidir. Bazı ilçelerin durumları varılan
sonuçlara uymayabilir, onlarla çelişebilir. Ama böyle ilçelerin varlığı, teorik
bakımdan, sonuçların yanlışlığını göstermez. Ve teorik bakımdan böyle ilçeler
çoklukta olamaz. Sözgelimi Çanakkale Merkez İlçe, Eceabat, Gelibolu böyle bir
uymazlık veya çelişki gösterebilir. Bunun başka bir açıklaması vardır: O ilçeler
Çanakkale Savaşlarına sahne olmuştur ve üçü de, askeri bakımdan hâlâ stratejik
önemi büyük birer yerdir. Bu örnekte olduğu gibi, varılan sonuçlara uymayan her
durumda özel bir açıklama bulunmak gerekir. Bu çalışmadan gereği gibi yararlanmak
için hep gözönünde tutulması gereken önemli nokta budur.
Metin sayılamalı yöntemlere yabancı okurlar düşünülerek, yeniden kaleme
alınmış, teknik ayrıntılardan vazgeçilerek özetlenmiştir. Dipnotları izleyerek
onlar da sözü edilen ilişkileri nicel olarak kolayca değerlendirebileceklerdir.
TÜRKİYE'DE KÖY YOĞUNLUĞU
Türkiye'de ilçelere göre, köy yoğunluğu 0,5-43,5 arasında değişmektedir ve
ortalama 6,1'dir.[1] Köy yoğunluğu ortalamadan yüksek ilçeler, doğudan
batıya, Şile'ye kadar, Karadeniz kıyıları boyunca; sonra Güney Marmara kıyıları
boyunca; Ege'de kıyı şeridinin hemen doğusunda; Hatay, Gaziantep, Mardin, Tunceli
illerinde toplanmıştır. (Bkz: HARİTA I)[ii] Ülkenin öbür
kesimleri ortalamaya eşit ve ortalamadan küçük köy yoğunluğu gösteren ilçelerle
kaplıdır. Bu ilçelerin dağılımında göze çarpıveren kopukluklar yoktur. Aynı
ildeki ilçelerin çoğunluğunda köy yoğunluğu genellikle eşit değildir ve bazen
büyük farklar göstermektedir.[2] Ayrı coğrafî bölgelerdeki ilçelerde
aynı köy yoğunluklarına rastlanmaktadır. Toplam köylerin %75,6'sı (16.917 köy)
yoğunlukları 2,1-7,6 arasında değişen 479 ilçededir. Bu 479 ilçe, toplam ilçelerin
%77'si, ve toplam kırsal alanları Türkiye kırsal alanının %82,3'üdür. Yaygın köy
yoğunluğu 2,1-7,6'dır. Köy yoğunlukları ortalamadan yüksek ilçelerin toplam
kırsal alanı, bütük kırsal alanın %21,4'üne eşittir. Ve ilerde görüleceği gibi,
Türkiye köylülüğü bu dar alanda büyük ölçüde yoğunlaşmıştır. İlçeler
köy yoğunluklarına göre sınıflanınca TABLO I'deki durum ortaya çıkmaktadır.[3]
|
TABLO
I |
|
|
SINIFLAR
(Köy Yoğunluğu) |
|
İLÇELER |
|
TOPLAM
KÖY SAYISI |
|
Sayısı |
|
Bütün
İlçelere
Oranla % |
|
0,5-2,9 |
2,1-3,0 |
3,1-4,0 |
4,1-5,0 |
5,2-6,2 |
6,6-7,6 |
8,3 |
9,0 |
10,0 |
11,1 |
12,5 |
14,2 |
16,6 |
20,0 |
25,0 |
35,0 |
43,5 |
|
|
29 |
64 |
94 |
104 |
130 |
87 |
20 |
23 |
21 |
12 |
6 |
10 |
9 |
5 |
5 |
2 |
1 |
|
|
4,66 |
10,29 |
15,11 |
16,72 |
20,90 |
13,99 |
3,22 |
3,70 |
3,38 |
1,93 |
0,96 |
1,61 |
1,45 |
0,80 |
0,80 |
0,32 |
0,16 |
|
|
1.061 |
2.574 |
4.319 |
5.954 |
8.305 |
5.765 |
1.330 |
1.534 |
1.467 |
602 |
337 |
818 |
690 |
398 |
274 |
160 |
10 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KÖY YOĞUNLUĞU VE KIRSAL NÜFUS
1965 sayımı kesin sonuçlarına göre 20.542.717 olan Türkiye kırsal nüfusu, 1970
sayımı geçici sonuçlarına göre 21.880.934'e yükselmiştir. Artma %6,5'tir. Ülkenin
kırsal nüfus yoğunluğu 1965'te 29 iken, 1970'te 31'e çıkmıştır. 1965 sayımı
sonuçlarına göre, köy yoğunluğu 0,5-2,0 olan ilçelerde kırsal nüfus yoğunluğu 5
ile 27 arasında değişmektedir ve ortalama 13'tür. Kırsal nüfus yoğunluğu köy
yoğunluğu ile birlikte oldukça düzgün bir artma göstermekte ve 25,0 köy yoğunluklu
ilçelerde 160-246'ya ulaşmakta ve ortalama 195 olmaktadır. Köy yoğunluğu ile kırsal
nüfus yoğunluğu arasında açık bir karşılıklı-ilişki (correlation)
vardır. Bu karşılıklı-ilişkinin katsayısı 0,6813'tür.[4] Köy
yoğunlukları farklı sınıflarda ortalama köy nüfusu pek büyük farklar
göstermemektedir; ama değişim sınırları ve değişim genişlikleri arasında büyük
farklar vardır. (Bkz: TABLO II ve açıklayıcı notu.) Nüfus durumu, ülke
köylülüğünün genellikle dar bir alanda, köy yoğunluğu ortalamadan yüksek
ilçelerde, büyük ölçüde yoğunlaştığını ayrıca kanıtlamaktadır.
|
TABLO
II
KÖY YOĞUNLUĞU İLE KÖY NÜFUSU ARASINDAKİ İLİŞKİ |
|
|
SINIFLAR
(Köy Yoğunlukları) |
|
KÖY
NÜFUSU |
|
Ortalama |
|
Değişim
Sınırları |
|
Değişim
genişliği |
|
0,5-2,0 |
2,1-3,0 |
3,1-4,0 |
4,1-5,0 |
5,2-6,2 |
6,6-7,6 |
8,3 |
9,0 |
10,0 |
11,1 |
12,5 |
14,2 |
16,6 |
20,5 |
25,0 |
|
|
782 |
738 |
697 |
587 |
545 |
534 |
532 |
596 |
619 |
621 |
472 |
627 |
624 |
606 |
779 |
|
|
402-1383 |
310-1477 |
280-1752 |
215-3070 |
207-3663 |
235-1091 |
355- 858 |
283-1928 |
313-1038 |
233-1072 |
333- 745 |
340-1142 |
301-1004 |
296- 935 |
692- 862 |
|
|
981 |
1167 |
1472 |
2855 |
3456 |
856 |
503 |
1645 |
725 |
839 |
412 |
802 |
703 |
639 |
170 |
|
|
|
Açıklayıcı not:
Değişim sınırları, ortalaması alınan köy nüfusları içinde en düşük olan ile
en yüksek olandır. Değişim genişliği de bu ikisi arasındaki farktır.
NOT: Sınıf 9,0'da Bornova hesaba katılmamıştır. Katılırsa, ortalama 672, değişim
sınırları 283-2342, değişim genişliği 2059 olmaktadır. Sınıf 10,0'da Karşıyaka
(İzmir) hesaba katılmamıştır. Karşıyaka ile birlikte ortalama 687, değişim
sınırları 313-2051, değişim genişliği 1736 olmaktadır. |
|
İlçelerde köy yoğunluğu ile kırsal nüfus
yoğunluğu arasındaki karşılıklı-ilişki hemen şunu düşündürür: Köy
yoğunluğu ile kırsal nüfus yoğunluğu artışı arasında da doğru bir
karşılıklı-ilişki olmalıdır. Çünkü, bir ülkedeki çoğalma oranı genel ve
aynı olmak koşuluyla, belirli bir alandaki nüfus artışı oradaki nüfusun çokluğuna
özellikle bağlı olmak gerekir. Oysa, ilçelerde köy yoğunluğu ile kırsal nüfus
yoğunluğu artışı (1965 kesin ve 1970 geçici sayım sonuçlarına göre
hesaplanmış kırsal nüfus yoğunluklarının farkları)[5] arasında böyle
bir ilişki yoktur. İlçelerde köy yoğunlu ile birlikte kırsal nüfus yoğunluğu da
artmakta, ama kırsal nüfus yoğunluğu onlara uymamaktadır. Bulunan
karşılıklı-ilişki katsayısı 0,0723'tür. Bunun başlıca nedenlerinden biri, köy
yoğunluğu yüksek ilçelerde köyden kente göçün çokluğu, oraların sürekli nüfus
yitirmesi olabilir. Bu doğruysa, öngörülen karşılıklı-ilişki elbette ortadan
kalkar, daha doğrusu bulunmaz. Bu durum şu varsayıma yol açar: İlçelerde
köy yoğunluğu ile birlikte köyden kente göç etmeleri en olağan sayılabilecek hiç
topraksız (özgürleşmiş) ve az topraklı ailelerin yoğunlukları arasında doğru bir
karşılıklı-ilişki olmalıdır. Bu varsayım doğrudur:
KÖY YOĞUNLUĞU VE HİÇ TOPRAKSIZ AİLELER
Türkiye'de, ilçelerdeki köy yoğunluğu arttıkça, hiç topraksız (hiç topraksız
tarım işçisi, hiç topraksız ortakçı, hiç topraksız kiracı) ailelerin yoğunluğu
da artmaktadır. Karşılıklı-ilişki katsayısı 0,7928'dir. Gerçekte bu ilişki hiç
topraksız tarım işçisi ailelerin yoğunlaşmasından doğmaktadır. Köy yoğunluğu
ile hiç topraksız ortakçı ve kiracı ailelerin yoğunlukları arasında
karşılıklı-ilişki yoktur.[6] Katsayı, hiç topraksız ortakçı
aileler için 0,0255 ve hiç topraksız kiracı aileler için 0,0117'dir. Oysa hiç
topraksız tarım işçisi aileler için bulunan karşılıklı-ilişki katsayısı
0,8002'dir. Demek ki köy yoğunluğu yüksek ilçelerde ortakçılık ve kiracılık
ilişkileri çok zayıftır. Ve Türkiye'de köy yoğunluğu yüksek ilçelerde tarım
proleteryasının da yoğunluğu yüksektir. Görülüyor ki ülkede tarım proleteryası
da, sanayi proleteryası gibi, birbiçimli (uniform) dağılmış değildir ve
bazı yerlerde yoğunlaşmıştır.
KÖY YOĞUNLUĞU VE TOPRAKLI AİLELER
İlçelerde köy yoğunluğu ile çeşitli büyüklüklerde işletmeleri olan ailelerin
yoğunlukları arasındaki karşılıklı-ilişki katsayıları aşağıdaki gibidir:
|
0-10 |
|
dekarlık işletmesi olan
aileler için |
|
0,7509 |
11-25 |
|
»
» »
» » |
|
0,7340 |
26-50 |
|
»
» »
» » |
|
0,3205 |
51-75 |
|
»
» »
» » |
|
—0,0049 |
76-100 |
|
»
» »
» » |
|
—0,0253 |
101-200 |
|
»
» »
» » |
|
—0,1929 |
200+ |
|
»
» »
» » |
|
—0,1511 |
|
Görülüyor ki ilçelerde 0-10 ve 11-25 dekarlık
işletmeleri olan ailelerin yoğunlukları köy yoğunluğu ile birlikte artmaktadır.
İşletme büyüklüğü ayrımı yapılmayıp bütün işletmeler (topraklı aileler)
gözönünde tutulursa, katsayı 0,4954 ve yalnız 0-50 dekarlık işletmeler için 0,7965
ve yalnız 50 dekardan büyük işletemeler için —0,0821 olmaktadır. Açıkça
görülüyor ki işletmeleri geçimlerini sağlamalarına yetmeyecek kadar küçük
olduğu için başka bir iş (örneğin "ücretli işçilik") de yapmak veya
köyden kente göç etmek durumunda olan yarı-proleter aileler, köy yoğunluğu yüksek
ilçelerde yoğundur. Ama bunun tersi sayılabilecek şu durum da doğrudur: Az topraklı
ailelerin geçimlerini sağlayabildikleri ilçeler de, köy yoğunluğu yüksek
olanlardır. Ve 50 dekardan büyük işletmesi olan ailelerin yoğunluğu, köy
yoğunluğu ile birlikte artmamaktadır. Onlarla ilgili katsayıların hep (—) eksi
çıkması dikkate değerdir. Yalnız, bulunan katsayılar ters bir
karşılıklı-ilişki olduğunu söylemeye yetecek büyüklükte de değildir.[*]
Bir de köyde toprağı olup da kasabada, kentte oturan aileler var. "Köy envanter
etüdleri"nde topluca gösterildikleri, işletmelerinin büyüklüklerine göre
sınıflanmadıkları için, onların durumu "envantere" dayanılarak
aydınlatılamaz. Gerçekte onlar hem ayrı ve topluca, hem de topraklı ailelerle
birlikte ve onlarla sınıflanarak gösterilmişlerdir. Dolayısıyla yukarıdaki
ilişkiler onları da kapsamaktadır.
Böyle aileler ayrıca ele alınırsa, yoğunlukları ile köy yoğunluğu arasında
zayıf bir karşılıklı-ilişki olduğu söylenebilir: Katsayı 0,2497'dir. Eldeki
verilere dayanarak böyle ailelerle ilgili varsayımlarda bulunmak yanlış olur. Yalnız,
şu söylenebilir: Köy yoğunluğu çok yüksek ilçelerde, böyle aileler, kasabada veya
kentte otursalar da, topraklarını genellikle kendileri işletiyor veya işlettiriyor
olabilirler; çünkü öyle ilçelerde ortakçılık ve kiracılık ilişkileri çok
zayıftır. Ayrıca böyle aileler içinde köyden kente göç etmemiş (kentli),
çeşitli amaçlarla köyde toprak edinmiş aileler de, herhalde vardır.
KÖY YOĞUNLUĞU VE DAĞINIK KIRSAL YERLEŞİM
İlçelerde köy yoğunluğu ile birlikte köy olmayan küçük kırsal yerleşim
birimleri (kom, mezra, vb.) yoğunluğunun arttığı da söylenebilir. Bulunan katsayı
pek büyük değilse bile, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde yerleşimin toplanma
değil, parçalanma eğilimi gösterdiğini söylemeye elverir. Gerçekte köy
yoğunluğunun artması da, başlıbaşına, parçalı yerleşim demektir. Ne var ki bu
parçalı yerleşim dar bir alanda sık yerleşim anlamına gelir. Oysa
köy yoğunluğu düşük ilçelerde parçalı ve sık değil, az parçalı ve seyrek
bir yerleşim vardır. Başka bir söyleyişle, köy yoğunluğu yükseldikçe, kırsal
yerleşim belirli bir alanda yoğunlaşmakta; köy yoğunluğu düştükçe, daha
çok belirli noktalarda toplanmaktadır. Köy yoğunluğu ile köy olmayan
küçük kırsal yerleşim birimleri yoğunluğu arasındaki karşılıklı-ilişkinin
katsayısı 0,6150'dir.[7] Buraya kadarki bulguların ışığında, köy
yoğunluğu yükselen ilçelerdeki yerleşim durumu çok anlaşılır ve olağandır.
Arazi genellikle küçük özel mülkler halinde bölünmüştür. Köylü, kendi
toprağına kurabileceği bir konutta barınabilir ve işletmesine yakın olma
kaygısıyla böyle yapmayı gerekli bulabilir. Köy yoğunluğunun düşük olduğu
ilçelerde ise böyle bir yerleşimi her şeyden önce özel mülk olan geniş
toprakların varlığı engeller.[8]
KÖY YOĞUNLUĞU VE ORMAN
İlçelerde köy yoğunluğu ile birlikte "orman-içi ve orman-kenarı-köyler"
yoğunluğu da artmaktadır. Köy yoğunluğu ortalamadan yüksek ilçelerin
dağılımını gösteren haritaya (HARİTA I) şöyle bir gözatıvermek de böyle
bir ilişkinin varlığını düşündürür. Köy yoğunluğu ile "orman-içi ve
orman-kenarı-köyler" yoğunluğu arasındaki karşılıklı-ilişkinin katsayısı
0,5185'tir.
Köy yoğunluğu ile "topraksız ve az topraklı köylü aileler" yoğunluğu
arasında doğru bir karşılıklı-ilişki olduğuna ve ormanlar devlet
mülkiyetinde bulunduğuna göre, bu ilişki her şeyden önce "yoksul
köylüler" ile "devlet", ve dolayısıyla "egemen sınıflar"
arasında bir ilişkidir. Köy yoğunluğu yüksek ilçeler, "yoksul
köylülerin" ormandan daha büyük pay almak için "egemen sınıflarla"
daha çok çekiştikleri alanlardır.[9]
KÖY YOĞUNLUĞU VE OTLAKLAR
Köy yoğunluğu ile otlaklar (100 km. kareye düşen otlak alan) arasında, pek büyük
olmasa bile ters bir karşılıklı ilişki görülmektedir. Katsayı —0,3424.
Köy yoğunluğu arttıkça 100 km. kareye düşen otlak alanda azalma olmaktadır. Bunun
tersi de doğrudur. Bu, olağan bir sonuçtur: Köy yoğunluğu ile birlikte her türlü
(ormanlık, otlak, ekilebilir, vb.) alan artamaz. Ormanlık alan köy yoğunluğu ile
birlikte arttığına göre, öbür alanlardan birinin, birkaçının veya hepsinin
azalması gerekir.
Türkiye'de otlaklar köy ortak malıdır. Otlaktan bütün köylü yararlanır.[10]
Bununla birlikte, köy yoğunluğu ortalamaya eşit veya yakın veya onun altında olan
ilçelerin kapladığı geniş alan gözönünde bulundurulursa, şu sonuca varılır:
Türkiye toplam otlak alanından en çok ve gerçekten yararlananlar genellikle büyük ve
orta köylülerdir. Onun içindir ki böyle ilçeler, otlakla ilişki bakımından
"yoksul köylüler" ile "büyük ve orta köylüler" arasında bir
çelişki bulunan yerlerdir.
KÖY YOĞUNLUĞU VE OVALAR
İlçelerde köy yoğunluğu ile 100 km. kareye düşen ovalık alan arasında
karşılıklı-ilişki yoktur. Katsayı 0,0649'dur. Harita
I incelenirse, Türkiye'nin belli başlı büyük ve verimli ovalarında, genellikle,
ortalamaya çok yakın ve ortalamadan küçük köy yoğunluklu ilçeler görülür.
Ülkenin ovaları, büyük ve orta köylülerin başat olduğu alanalardır. Ve oralarda
tarımın en çok kapitalistleştiğini, ve bunun epey önceleri
gerçekleştiğini söylemekte hiç bir sakınca yoktur.[11] Dolayısıyla,
Türkiye'nin büyük ve verimli ovaları, "büyük ve orta köylüler" ile
"egemen sınıflar" arasındaki ilişkilerin ve çelişkilerin yoğunlaştığı
yerlerdir. Buraları, ayrıca, "büyük ve orta köylüler" ile "tarım
proleteryası" arasındaki çelişkilerin en keskin olduğu alanlardır.
KÖY YOĞUNLUĞU İLE DAĞLIK ARAZİ VE İKLİM
Köy yoğunluğu ortalamadan yüksek ilçelerin dağılımını gösteren haritaya
şöyle bir bakıveremek, bu konuda doğru bir sonuca varmayı engelleyebilir. Yüksek
köy yoğunluklu ilçeler genellikle dağlık alanlarda toplanmışsa da, İç Anandolu,
Doğu ve Güney-Doğu Anadolu Bölgelerinde durum hiç de böyle değildir. İlçelerde
köy yoğunluğu ile 100 km. kareye düşen dağlık arazi arasındaki
karşılıklı-ilişkinin katsayısı 0,0190'dır. Ama yalnız Karadeniz Bölgesi
için böyle bir katsayı hesaplansaydı, bunun tersi bir durumla karşılaşılabilirdi.[12]
Dağlık alanlarda köy yoğunluğu büyük ve küçük ilçeler görülebilir.
Yüksek köy yoğunluklu ilçelerin dağılımını gösteren harita (HARİTA
I) incelenince, onların en az 6 farklı iklim bölgesine dağılmış olduğu
görülür. Kısaca, ilçelerde köy yoğunluğu ile iklim arasında ilişki olduğu
söylenemez.[13]
KÖY YOĞUNLUĞU VE ANA GEÇİM KAYNAĞI EL ZANAATLARI OLAN KÖYLER
Türkiye'de ana geçim kaynağı el zanaatları olan 2483 köy vardır.[14] Bu,
bütün köy varlığının %6,98'ine eşittir. Böyle 10 ve daha çok köyü bulunan
ilçeler HARİTA II'de gösterilmiştir. İllerde
"ana geçim kaynağı el zanaatları olan" köylerin toplam köylere oranı
%0-53,37 arasında değişmektedir. Bu oranın en yüksek olduğu iller şunlardır:
Isparta %53,37; Afyon %39,59; Kayseri %28,83; Manisa %25,28; Niğde %28,08; Burdur %19,62;
Ordu %18,42; Artvin % 17,75; İstanbul %16,20; Kütahya %15,24. Böyle köylerin hiç
bulunmadığı illerse Diyarbakır, Hakkâri, Malatya, Tekirdağ ve Urfa'dır.
Sözkonusu köyler 356 ilçeye, Türkiye'deki ilçelerin %57'sine dağılmıştır. Bu 356
ilçenin 227'sinde köy yoğunluğu ortalamadan küçüktür. Bu ilçelerde "ana
geçim kaynağı el zanaatları" olan 1591 köy vardır ve ilçe başına, ortalama,
7,01 böyle köy düşmektedir. Geri kalan 129 ilçenin köy yoğunluğu ortalamadan
büyüktür. Buralarda "ana geçim kaynağı el zanaatları olan" 892 köy
vardır ve ilçe başına, ortalama, 6,91 böyle köy düşmektedir. Bu ortalamalar (7,01
ile 6,91) bile, ilçelerde köy yoğunluğu ile "ana geçim kaynağı el
zanaatları olan köyler" yoğunluğu arasında ilişki olmadığını söylemeye
yeter. Karşılıklı ilişki-katsayısı gene de hesaplanmıştır: 0,1229. Yalnız
"ana geçim kaynağı el zanaatları olan köyler"in bulunduğu ilçeler
gözönünde tutularak, oralarda köy yoğunluğu ile böyle köylerin yoğunluğu
arasındaki karşılıklı ilişki araştırılıp şu katsayı bulunmuştur:[15]
0,2117. Görülüyor ki böyle ilçelerde bile, köy yoğunluğu ile ana geçim kaynağı
el zanaatları olan köylerinki arasında sözü edilmeye değer bir
karşılıklı-ilişki yoktur. Öyleyse, ilçelerde, böyle köylerin yoğunluğu ile 1.
Kırsal nüfus yoğunluğu; 2. Hiç topraksız ve az topraklı ailelerin yoğunluğu; 3.
Orman köyü yoğunluğu arasında da karşılıklı-ilişki yoktur. Böyle köylerin
bugünkü dağılımı, kırsal alandaki topraksız ve az topraklı köylülerin el
zanaatlarına bir geçim aracı olarak sarılmalarının sonucu değildir. Yoksa,
sözkonusu köyler, genellikle, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde toplanmak gerekirdi.
(Bu vargılar haritaların karşılaştırılmasıyla da irdelenebilir.) Onların
dağılımını açıklamak için tarihsel bilgilere de başvurulabilir.[16]
Köylülüğün türdeş (homogeneous) veya birbiçimli (uniform) bir
sınıf olmadığını söylemek, onun çelişkilerinin de türdeş ve birbiçimli
olmadığını söylemek demektir. Bu pek genel ve doğru bilgi, köylülükle ilgili
sorunlara yaklaşırken ancak bir çıkış noktası olabilir. Köylülüğün
çelişkilerini genel ve teorik olarak bilmek de yetmez. O çelişkilerin
yoğunlaştığı yerler (coğrafya) de bilinmelidir. Sorunların çözüm öncelikleri
ancak o coğrafyayı iyi tanımakla saptanabilir. Ve o coğrafyada, köylülüğün
kendisi gibi, türdeş veya birbiçimli değildir. 
1 Nüfus yoğunluğu (1 km.
kareye düşen nüfus) dışında, bütün yoğunluklar 100 km. kareye göre
hesaplanmıştır. Ortalamalar hesaplanırken örneklemeye başvurulmamıştır.
2 Örneğin Hakkari'de yoğunluğun ilçelere göre değişim sınırları
1,0-3,0 ve değişim genişliği 2 olduğu halde, Kastamonu'da 5,2-43,5 ve 38,3'tür.
3 İstanbul ilinin Silivri, Çatalca, Beykoz, Kartal, Şile, Yalova
dışındaki ilçeleri, kırsal karakterlerini yitirip dağınık bir büyük kentin
parçaları haline geldikleri gerekçesiyle, Bozcaada ile Gökçeada ise özel
durumlarından ötürü araştırma dışı bırakılmıştır.
4 Sayılamalı yöntemlere yabancı okurlara karşılıklı-ilişki (correlation)
katsayısı üzerine şunları söylemek yetecektir kanısındayım: Bu katsayı özel bir
yoldan hesaplanan ve —1 ile +1 arasında değişen bir sayıdır. Katsayı +1'e ne kadar
yakınsa, araştırmaya konu olan iki şey arasında o kadar büyük bir doğru
karşılıklı-ilişki var, biri artınca öbürü de artıyor demektir. Katsayı sıfıra
ne kadar yakınsa, o iki şey arasında o kadar az bir karşılıklı-ilişki bulunduğu;
katsayı sıfır ise, hiç bir karşılıklı-ilişki bulunmadığı anlaşılır.
Katsayı —1'e ne kadar yakınsa, o iki şey arasında o kadar büyük bir ters
karşılıklı-ilişki olduğu, biri çoğalınca öbürünün azaldığı anlaşılır.
Pratikteki hesaplamalarda katsayının —1, +1 ve 0 (sıfır) çıkması pek zayıf bir
olasılıktır. Yukarıda katsayı +0,6813'tür.
5 Geçici sonuçlarla yapılmış çalışmanın sonradan niçin kesin
sonuçlara göre düzeltilmediğini sorabilecek okurlara şu gerekçe gösterilebilir:
1970'e kadarki son 8 nüfus sayımında geçici sonuçlar ile kesin sonuçlar arasındaki
farkların ortalaması binde 1,97 veya yuvarlak %0,2'dir. Kesin sonuçlarda fark,
ortalamnın 5 katı artarak %1'e bile ulaşsa, bu çalışmada verilen sonuçlarda sözü
edilmeye değer değişikliklere yolaçmaz.
6 "Köy envanter etüdleri" Marksist bir anlayışla
yapılmamıştır. Metinde bu etüdlerdeki deyimler kullanılıp "hiç topraksız
tarım işçisi", "hiç topraksız ortakçı", "hiç topraksız
kiracı" deniyor. Yalnız, bu deyimlerle Türkiye'deki feodal ve yarı-feodal
ilişkilerin gizlendiği gözönünde tutulmalıdır. Örneğin Doğu ve Güney-Doğu
Anadolu'da "hiç topraksız tarım işçisi" bir aile, ortakçılıktan da geri
ilişkiler içinde bulunabilir. Oysa, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde böyle bir aile
genellikle proleterleşmiş olmak gerekir. Bunlar göz önünde tutulduğu içindir ki
"proleter", "yarı-proleter" terimleri yalnızca köy yoğunluğu
yüksek ilçelerden sözedilirken kullanılmıştır. Şunu da eklemek gerekir: "Köy
envater etüdleri"ndeki bu verilere dayanarak tarımda kapitalistleşmeyi hesaplamaya
kalkmak yanlış olur.
7 Bu katsayı hesaplanırken küçük kırsal yerleşim birimleriyle ilgili
veriler şu kaynaktan alınmıştır: Köysel Alanda Dağınık Yerleşim Deseni,
Köyişleri Bakanlığı, Toprak ve İskân İşleri Genel Müdürlüğü, Araştırma ve
Planlama Dairesi, Ankara 1971. (Çoğaltma)
8 Uyguladığı tarım tekniği, yetiştirdiği ürün, vb. köylüyü
toprağıyla sıkı ilişkilere sokabilir, toprağına yakın veya çoğu zaman
toprağında olmasını gerektirebilir; dolayısıyla köylü toprağına yerleşebilir.
Ama bu durumda bile özel mülkiyetin varlığı önkoşuldur.
Bazı yerlerde, örneğin "içme ve kullanma suyu"nun az ve zor bulunur olması,
su kaynağına yakın ve toplu bir yerleşimi gerektirmiş olabilir. Ama böyle haller
ayraldır (istisnaidir).
9 1955 başından 1964 ilkyazına kadar, çok sayıda yeni köy kurulan iller,
genellikle, yüzölçümlerinin %16,6'sından çoğu ormanla kaplı illerdir. Bkz: Türkiye'de
Kırsal Gelişmeyi Etkileyen Faktörler ve Beklenen Gelişme, İmar ve İskân
Bakanlığı, Planlama ve İmar Genel Müdürlüğü, Bölge Planlama Dairesi, Ankara,
(çoğaltma), s. 2.
10 Bu, görünüşte veya sözde böyledir. Türkiye'de hiç topraksız
köylüler (proleterler), otlaktan özgürce yararlanma hakları olduğuna göre, otlağa
dayalı bir hayvancılık yapabilirler diye düşünmek, her şeyden önce otlaktan
bütün yıl ve yeterince yararlanılabildiğini varsaydığı için değil, onların
böyle bir olanağa kavuşabileceğini (kapital biriktirebileceğini) varsaydığı için
doğru değildir. Özel mülkiyetin başat olduğu bir ülkede bazı alanların veya
şeylerin ortak mülk veya devlet mülkü olması, kullanım eşitliği sağlayamaz.
Türkiye'de devlet karayollarından en çok kimlerin yararlandığı, bunu gösteren bir
başka örnek değil midir?
"Hayvancılık oranı yüksek olan yerlerde, yeni köy oranı düşüktür."
Ay., s. 5.
11 Örneğin Adana ve İzmir yöresinde tarımda kapitalistleşmenin eskiliği
ile ilgili bazı bilgiler için bkz: Tevfik Çavdar, "Türkiye'de Burjuva Demokratik
Düzene Yönelik İlk Hareketler", Yeni Ülke, sayı 3, s. 132.
12 Giriş'te sayılamalı yöntemlere yabancı okurlara bildirilen
önemli noktayla ilgili güzel bir örnek.
13 Burada "doğal koşullar"la ilgili olarak Marx'tan bir alıntı
yapmak yerinde olur: "Toplumsal üretimin az ya da çok gelişmiş şekli bir yana,
emeğin üretkenliği fiziksel koşullarla da engellenir. Bütün bunlar, insanın kendi
yapısı (ırk vb.) ile doğal çevresine bağlanabilir. Dış fiziksel koşullar iki
büyük ekonomik sınıfa ayrılırlar, (1) geçim araçlarındaki doğal zenginlik, yani
verimli topraklar, balık dolu sular vb.; ve (2) çağlayanlar, ulaşıma elverişli
nehirler, kereste, maden, kömür vb. gibi emek araçları şeklinde doğal zenginlik.
Uygarlığın şafağında ağır basan birinci sınıf doğa zenginliğidir, daha yüksek
gelişme aşamasında ise ikinci sınıf. ... Toprağın verimliliği ile iklimin
elverişliliği ne kadar fazla olursa, üreticinin ... gerekli emek-zamanı o kadar kısa
olur. ... Kapitalist üretim bir kez varsayılınca, diğer koşullar aynı kalmak üzere
ve işgününün uzunluğu belli olduğuna göre artı-emek miktarı, emeğin fiziksel
koşullarına, özellikle de toprağın verimliliğine bağlı olarak değişir. Ama bu,
hiç bir zaman, en verimli toprağın, kapitalist üretim tarzının gelişmesi için en
uygun ortam olduğu anlamına gelmez. Bu üretim tarzı, insanın doğa üzerindeki
egemenliğine dayanır. ... Doğa, insana, kendisini geliştirmesi için herhangi bir
zorunluluk yüklemez. ... Uygun doğal koşullar, bize yalnızca bir olanak sağlar;
yoksa, ne artı-emeği, ne de dolayısıyla artı-değeri ve art-ürünü hazır durumda
bize vermez." Karl Marx, Kapital, ikinci baskı, Sol Yayınları, Ankara,
Mart 1978, c. I, s. 523-525.
14 Burada "el zanaatları" terimini kullanıyoruz. "Köy
envanter etüdleri"nde "ev ve el sanatları" deniyor ve şunlar
sıralanıyor: "iplik eğirme; ağartma; boyama; dokuma; örnek, nakış ve oya;
halı ve kilim; marangozluk; doğramacılık; oymacılık; oyuncakçılık; hasır, sepet
örmeciliği; kerpiç; tuğla; çömlek; çini; seramik; değirmen taşı; lületaşı;
Hacbektaş taşı; Oltu taşı; bakırcılık; demircilik; akik, necef, altın, gümüş
vb.; debbağlık; ayakkabıcılık; saraçlık; post ve kürk işleri."
Küçük ev ve el sanatları ise "doğrudan doğruya elle, küçük aletler veya el
tezgâhları ile evlerde yapılan imâl faaliyetleri" olarak tanımlanıyor. Bkz:
".... Köyüne Ait Köy Envanter Etüdü Formu". Envanter
çalışmalarında kullanılan bu etüd formunun basıldığı yer, tarih, vb. yazılı
değildir.
15 Bu son iki katsayı örneklemeye başvurulmadan hesaplanmıştır.
16 HARİTA II incelendiğinde, ana geçim kaynağı el zanaatları olan köyleri
10 ve daha çok olan ilçelerin özellikle şu üç bölgede toplandığı görülür: 1.
Batı Anadolu (özellikle iç kesimi); 2. Orta Anadolu; 3. Orta Karadeniz Bölgesi. Gene
aynı haritada, aşağıda verilen çok kısa tarihsel bilgilerde adı geçen yerlere
bakılırsa, ana geçim kaynağı el zanaatları olan köylerin oralarda büyük bir
yığılma gösterdiği anlaşılır:
Marco Polo, 1271-2 yıllarında, Anadolu'da bulunmuştur ve Konya'da, Sivas'ta,
Kayseri'de halı dokunduğunu yazmaktadır. İbni Batuta, Aksaray
halılarını övmüştür. Konya halılarının o sıralarda dokunduğu
merkezler Konya, Aksaray, Kayseri ve Sivas idi. Bergama
ve Uşak, 14. yüzyılda halı dokunan yerlerdendir. Bursa'da, bugün Gemlik
ile Orhangazi'nin bulunduğu yerde, 15. yüzyılın başlarında, halı
dokunuyordu. (Bkz: Kurt Erdmann, Der Türkische Teppich des 15 Jharhunderts,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları 715, s. 93-97 ve 100-101.) Gördes,
Kula, Fethiye, Milas, Avanos, 18. yüzyılda
halıları ile ünlü idiler. (Bkz: Thames and Hudson, Oriental Carpets and Rugs,
London, 1967, s. 16-55.) Demirci, Balıkesir, Sındırgı, Soma,
eskiden beri halı dokunan yerlerdir. Isparta'da halıcılık 19. yüzyılın
ikinci yarısında yaygınlaşmıştır. (Bkz: General Kâzım Dirik, Eski ve Yeni
Türk Halıcılığı ve Cihan Halı Tipleri Panoraması, İstanbul 1938, s. 66, 71,
81, 87.)
Görüldüğü gibi, Anadolu'da, eski ve büyük iki halı bölgesi vardır: 1. Batı
Anadolu; 2. Orta Anadolu. Ve bu halı bölgeleri ile "ana geçim kaynağı el
zanaatları olan" köylerde, halıcılık önde geliyor olabilir. Ve bu, büyük bir
genellikle, yüzyıllardan beri böyle olmuş olabilir. Öyle görünüyor ki, buna benzer
bir tarihsel açıklama, halıcılıktan başka bir veya birkaç el zanaatı ile ilgili
olarak, Orta Karadeniz Bölgesi için de yapılabilir.
"Köy envanter etüdleri"nde sözkonusu köyler hiç sınıflanmamış,
yalnızca il ve ilçelere göre sayıları verilmiştir. Bu bir eksiklik ise de,
elinizdeki çalışmanın amacı gözönünde tutulursa, önemsenmeyebilir.
* Böyle bir "ters
karşılıklı-ilişki" bulunup bulunmadığını sorup izlenen yöntemin
işlerliğinden kuşkulanabilecek okurlara şunlar söylenmelidir: Bu katsayılar aile
veya işletme sayılarına dayanılarak hesaplanmıştır. Hepsi de 100 km. kareye düşen
köy sayısı ile belirli nitelikteki ailelerin veya belirli nicelikteki işletmelerin
sayısı arasındaki ilişkileri göstermektedir.
Köy yoğunluğu ile büyük işletmeler arasındaki karşılıklı-ilişkiyi daha açık
ortaya koymak için, ilerde otlak, dağlık ve ovalık alanlar için yapıldığı gibi,
100 km. karedeki köy sayısı ile belirli nicelikteki işletmelerin 100 km. karede
kapladığı alanlar arasındaki karşılıklı-ilişkiler hesaplanmalıdır. Ama
açıktır ki o zaman "hiç topraksız aileler" için katsayı hesaplanamaz;
çünkü onların mülkü olan alan "sıfır"dır. Bunlardan ötürüdür ki
yöntem, kullanıldığı sınırlar içinde geçerli ve işlerdir. Ayrıca soruna aile
veya işletme sayısı açısından bakmakla, işletmelerin kapladığı alanlar
açısından bakmak bir ve aynı şey değildir.
i Ragıp Gelencik,
"Türkiye'de Köylülüğün Dağılımı", Yeni Ülke (dergi), sayı 4,
Temmuz-Ağustos-Eylül 1978, s. 188-202.
Yazıyı, Öner Ünalan'ın basılı metin üzerinde yaptığı sayısal verilerle ilgili
düzeltmelerine uygun aktardık.
ii Derginin (Yeni Ülke, sayı 4) 191. ve 192. sayfalarında yer alan iki
harita, doğal olarak küçük, haritada yer alan il ve ilçelerin adları okunaksız
basılmış. Gene de, haritaların 'çözünürlüğü yüksek' örneklerini koyduk:
HARİTA I |
|
- |
|
"Köy Yoğunluğu Ortalamadan
Yüksek İlçeler" |
HARİTA II |
|
- |
|
"Ana Geçim Kaynağı El
Zanaatları Olan 10 ve Daha Çok Köy Bulunan İlçeler" |
Her ne kadar yazının
içeriği ve amacı bakımından pek önemsenmeyebilir olsa da, özgün haritaları
bulabilirsek, bu eksiği gidermeye çalışacağız.
|
|