Yazıları

TÜRKİYE'DE KÖYLÜLÜĞÜN DAĞILIMI[i]

GİRİŞ

Türkiye'de köylülük, nelerle ilişkili olarak, nasıl bir dağılım gösteriyor? Elinizdeki çalışma, belirli koşullarda, bu soruları yanıtlıyor. Başvurulan başlıca kaynak, Köyişleri Bakanlığının "köy envanter etüdleri"dir. İllere göre "köy envanter etüdleri" 1964-71 yıllarında yayımlandı. Demek ki 1971'e kadar bu kaynaktan yukarıdaki amaçla yararlanma olanağı yoktu. "Köy envanter etüdleri" belirli bir yılda (aynı zamanda) yapılıp bitirilmiş değildir. Onun için genel durumun belirli bir zaman kaymasıyla saptandığı söylenebilir. "Envanter" çalışmalarında belirli bir yanılma payına göz yumulduğu da anılmalıdır. Bütün bunlara karşın elinizdeki çalışmada izlenen yol, bu türlü eksiklerin yanıltıcı etkilerini büyük ölçüde azaltabilecek niteliktedir. Ayrıca, yanılma payını azaltmak için il değil, ilçe temeline dayandırılmıştır.

"Köy envanter etüdleri" bitirildiğinden beri Türkiye'nin bazı ilçelerinde köy varlığı elbette önemli ölçüde değişmiştir. Örneğin Keban Baraj Gölü birçok köyün sular altında kalmasına (yok olmasına) yolaçmıştır. Büyük kentlere yakın birçok köy onlarla birleşip "köy" olmaktan çıkmıştır, vb. Bunlar, bu çalışmada varılan sonuçların dayandığı ayrıntılarda olup bitmiş değişikliklerdir. Yerel etkileri çok büyük olmuş olabilir; ama varılmış sonuçlarda büyük düzeltmeler yapılmasını gerektirdiği söylenemez. Bu çalışmanın en önemli eksiği, yanıtlamadığı soru şudur: Osmanlı toprak düzeni, Tanzimattan önce ve sonra, uygulandığı haliyle, "köy envanter etüdleri" sonunda öğrenilen durumu nasıl etkilemiştir? O düzenin bu durumu etkilediği kesindir: Varılan sonuçlar gösteriyor ki köylülüğün bugünkü dağılımında en önemli etken "toprak mülkiyeti durumu"dur.

Burada sayılamalı (statistical) yöntemlere yabancı okurlara bildirilmesi gereken önemli bir nokta var: Varılan sonuçlar kesinlikle ilçelerin hepsi (kesinlikle bütün Türkiye) için değil, genellikle ilçelerin hepsi (genellikle bütün Türkiye) için geçerlidir. Bazı ilçelerin durumları varılan sonuçlara uymayabilir, onlarla çelişebilir. Ama böyle ilçelerin varlığı, teorik bakımdan, sonuçların yanlışlığını göstermez. Ve teorik bakımdan böyle ilçeler çoklukta olamaz. Sözgelimi Çanakkale Merkez İlçe, Eceabat, Gelibolu böyle bir uymazlık veya çelişki gösterebilir. Bunun başka bir açıklaması vardır: O ilçeler Çanakkale Savaşlarına sahne olmuştur ve üçü de, askeri bakımdan hâlâ stratejik önemi büyük birer yerdir. Bu örnekte olduğu gibi, varılan sonuçlara uymayan her durumda özel bir açıklama bulunmak gerekir. Bu çalışmadan gereği gibi yararlanmak için hep gözönünde tutulması gereken önemli nokta budur.

Metin sayılamalı yöntemlere yabancı okurlar düşünülerek, yeniden kaleme alınmış, teknik ayrıntılardan vazgeçilerek özetlenmiştir. Dipnotları izleyerek onlar da sözü edilen ilişkileri nicel olarak kolayca değerlendirebileceklerdir.


TÜRKİYE'DE KÖY YOĞUNLUĞU

Türkiye'de ilçelere göre, köy yoğunluğu 0,5-43,5 arasında değişmektedir ve ortalama 6,1'dir.[1] Köy yoğunluğu ortalamadan yüksek ilçeler, doğudan batıya, Şile'ye kadar, Karadeniz kıyıları boyunca; sonra Güney Marmara kıyıları boyunca; Ege'de kıyı şeridinin hemen doğusunda; Hatay, Gaziantep, Mardin, Tunceli illerinde toplanmıştır. (Bkz: HARİTA I)[ii] Ülkenin öbür kesimleri ortalamaya eşit ve ortalamadan küçük köy yoğunluğu gösteren ilçelerle kaplıdır. Bu ilçelerin dağılımında göze çarpıveren kopukluklar yoktur. Aynı ildeki ilçelerin çoğunluğunda köy yoğunluğu genellikle eşit değildir ve bazen büyük farklar göstermektedir.[2] Ayrı coğrafî bölgelerdeki ilçelerde aynı köy yoğunluklarına rastlanmaktadır. Toplam köylerin %75,6'sı (16.917 köy) yoğunlukları 2,1-7,6 arasında değişen 479 ilçededir. Bu 479 ilçe, toplam ilçelerin %77'si, ve toplam kırsal alanları Türkiye kırsal alanının %82,3'üdür. Yaygın köy yoğunluğu 2,1-7,6'dır. Köy yoğunlukları ortalamadan yüksek ilçelerin toplam kırsal alanı, bütük kırsal alanın %21,4'üne eşittir. Ve ilerde görüleceği gibi, Türkiye köylülüğü bu dar alanda büyük ölçüde yoğunlaşmıştır. İlçeler köy yoğunluklarına göre sınıflanınca TABLO I'deki durum ortaya çıkmaktadır.[3]

TABLO I

SINIFLAR
(Köy Yoğunluğu)
İLÇELER TOPLAM
KÖY SAYISI

Sayısı Bütün İlçelere
Oranla %

0,5-2,9
2,1-3,0
3,1-4,0
4,1-5,0
5,2-6,2
6,6-7,6
8,3
9,0
10,0
11,1
12,5
14,2
16,6
20,0
25,0
35,0
43,5
29
64
94
104
130
87
20
23
21
12
6
10
9
5
5
2
1
4,66
10,29
15,11
16,72
20,90
13,99
3,22
3,70
3,38
1,93
0,96
1,61
1,45
0,80
0,80
0,32
0,16
1.061
2.574
4.319
5.954
8.305
5.765
1.330
1.534
1.467
602
337
818
690
398
274
160
10

Toplam
622
100,00
35.598

KÖY YOĞUNLUĞU VE KIRSAL NÜFUS

1965 sayımı kesin sonuçlarına göre 20.542.717 olan Türkiye kırsal nüfusu, 1970 sayımı geçici sonuçlarına göre 21.880.934'e yükselmiştir. Artma %6,5'tir. Ülkenin kırsal nüfus yoğunluğu 1965'te 29 iken, 1970'te 31'e çıkmıştır. 1965 sayımı sonuçlarına göre, köy yoğunluğu 0,5-2,0 olan ilçelerde kırsal nüfus yoğunluğu 5 ile 27 arasında değişmektedir ve ortalama 13'tür. Kırsal nüfus yoğunluğu köy yoğunluğu ile birlikte oldukça düzgün bir artma göstermekte ve 25,0 köy yoğunluklu ilçelerde 160-246'ya ulaşmakta ve ortalama 195 olmaktadır. Köy yoğunluğu ile kırsal nüfus yoğunluğu arasında açık bir karşılıklı-ilişki (correlation) vardır. Bu karşılıklı-ilişkinin katsayısı 0,6813'tür.[4] Köy yoğunlukları farklı sınıflarda ortalama köy nüfusu pek büyük farklar göstermemektedir; ama değişim sınırları ve değişim genişlikleri arasında büyük farklar vardır. (Bkz: TABLO II ve açıklayıcı notu.) Nüfus durumu, ülke köylülüğünün genellikle dar bir alanda, köy yoğunluğu ortalamadan yüksek ilçelerde, büyük ölçüde yoğunlaştığını ayrıca kanıtlamaktadır.

TABLO II
KÖY YOĞUNLUĞU İLE KÖY NÜFUSU ARASINDAKİ İLİŞKİ

SINIFLAR
(Köy Yoğunlukları)
KÖY NÜFUSU

Ortalama Değişim Sınırları Değişim genişliği

0,5-2,0
2,1-3,0
3,1-4,0
4,1-5,0
5,2-6,2
6,6-7,6
8,3
9,0
10,0
11,1
12,5
14,2
16,6
20,5
25,0
782
738
697
587
545
534
532
596
619
621
472
627
624
606
779
402-1383
310-1477
280-1752
215-3070
207-3663
235-1091
355- 858
283-1928
313-1038
233-1072
333- 745
340-1142
301-1004
296- 935
692- 862
981
1167
1472
2855
3456
856
503
1645
725
839
412
802
703
639
170

Açıklayıcı not: Değişim sınırları, ortalaması alınan köy nüfusları içinde en düşük olan ile en yüksek olandır. Değişim genişliği de bu ikisi arasındaki farktır.

NOT: Sınıf 9,0'da Bornova hesaba katılmamıştır. Katılırsa, ortalama 672, değişim sınırları 283-2342, değişim genişliği 2059 olmaktadır. Sınıf 10,0'da Karşıyaka (İzmir) hesaba katılmamıştır. Karşıyaka ile birlikte ortalama 687, değişim sınırları 313-2051, değişim genişliği 1736 olmaktadır.

İlçelerde köy yoğunluğu ile kırsal nüfus yoğunluğu arasındaki karşılıklı-ilişki hemen şunu düşündürür: Köy yoğunluğu ile kırsal nüfus yoğunluğu artışı arasında da doğru bir karşılıklı-ilişki olmalıdır. Çünkü, bir ülkedeki çoğalma oranı genel ve aynı olmak koşuluyla, belirli bir alandaki nüfus artışı oradaki nüfusun çokluğuna özellikle bağlı olmak gerekir. Oysa, ilçelerde köy yoğunluğu ile kırsal nüfus yoğunluğu artışı (1965 kesin ve 1970 geçici sayım sonuçlarına göre hesaplanmış kırsal nüfus yoğunluklarının farkları)[5] arasında böyle bir ilişki yoktur. İlçelerde köy yoğunlu ile birlikte kırsal nüfus yoğunluğu da artmakta, ama kırsal nüfus yoğunluğu onlara uymamaktadır. Bulunan karşılıklı-ilişki katsayısı 0,0723'tür. Bunun başlıca nedenlerinden biri, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde köyden kente göçün çokluğu, oraların sürekli nüfus yitirmesi olabilir. Bu doğruysa, öngörülen karşılıklı-ilişki elbette ortadan kalkar, daha doğrusu bulunmaz. Bu durum şu varsayıma yol açar: İlçelerde köy yoğunluğu ile birlikte köyden kente göç etmeleri en olağan sayılabilecek hiç topraksız (özgürleşmiş) ve az topraklı ailelerin yoğunlukları arasında doğru bir karşılıklı-ilişki olmalıdır. Bu varsayım doğrudur:


KÖY YOĞUNLUĞU VE HİÇ TOPRAKSIZ AİLELER

Türkiye'de, ilçelerdeki köy yoğunluğu arttıkça, hiç topraksız (hiç topraksız tarım işçisi, hiç topraksız ortakçı, hiç topraksız kiracı) ailelerin yoğunluğu da artmaktadır. Karşılıklı-ilişki katsayısı 0,7928'dir. Gerçekte bu ilişki hiç topraksız tarım işçisi ailelerin yoğunlaşmasından doğmaktadır. Köy yoğunluğu ile hiç topraksız ortakçı ve kiracı ailelerin yoğunlukları arasında karşılıklı-ilişki yoktur.[6] Katsayı, hiç topraksız ortakçı aileler için 0,0255 ve hiç topraksız kiracı aileler için 0,0117'dir. Oysa hiç topraksız tarım işçisi aileler için bulunan karşılıklı-ilişki katsayısı 0,8002'dir. Demek ki köy yoğunluğu yüksek ilçelerde ortakçılık ve kiracılık ilişkileri çok zayıftır. Ve Türkiye'de köy yoğunluğu yüksek ilçelerde tarım proleteryasının da yoğunluğu yüksektir. Görülüyor ki ülkede tarım proleteryası da, sanayi proleteryası gibi, birbiçimli (uniform) dağılmış değildir ve bazı yerlerde yoğunlaşmıştır.


KÖY YOĞUNLUĞU VE TOPRAKLI AİLELER

İlçelerde köy yoğunluğu ile çeşitli büyüklüklerde işletmeleri olan ailelerin yoğunlukları arasındaki karşılıklı-ilişki katsayıları aşağıdaki gibidir:

0-10 dekarlık işletmesi olan aileler için 0,7509
11-25     »        »      »      »     » 0,7340
26-50     »        »      »      »     » 0,3205
51-75     »        »      »      »     » —0,0049
76-100     »        »      »      »     » —0,0253
101-200     »        »      »      »     » —0,1929
200+     »        »      »      »     » —0,1511

Görülüyor ki ilçelerde 0-10 ve 11-25 dekarlık işletmeleri olan ailelerin yoğunlukları köy yoğunluğu ile birlikte artmaktadır. İşletme büyüklüğü ayrımı yapılmayıp bütün işletmeler (topraklı aileler) gözönünde tutulursa, katsayı 0,4954 ve yalnız 0-50 dekarlık işletmeler için 0,7965 ve yalnız 50 dekardan büyük işletemeler için —0,0821 olmaktadır. Açıkça görülüyor ki işletmeleri geçimlerini sağlamalarına yetmeyecek kadar küçük olduğu için başka bir iş (örneğin "ücretli işçilik") de yapmak veya köyden kente göç etmek durumunda olan yarı-proleter aileler, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde yoğundur. Ama bunun tersi sayılabilecek şu durum da doğrudur: Az topraklı ailelerin geçimlerini sağlayabildikleri ilçeler de, köy yoğunluğu yüksek olanlardır. Ve 50 dekardan büyük işletmesi olan ailelerin yoğunluğu, köy yoğunluğu ile birlikte artmamaktadır. Onlarla ilgili katsayıların hep (—) eksi çıkması dikkate değerdir. Yalnız, bulunan katsayılar ters bir karşılıklı-ilişki olduğunu söylemeye yetecek büyüklükte de değildir.[*]

Bir de köyde toprağı olup da kasabada, kentte oturan aileler var. "Köy envanter etüdleri"nde topluca gösterildikleri, işletmelerinin büyüklüklerine göre sınıflanmadıkları için, onların durumu "envantere" dayanılarak aydınlatılamaz. Gerçekte onlar hem ayrı ve topluca, hem de topraklı ailelerle birlikte ve onlarla sınıflanarak gösterilmişlerdir. Dolayısıyla yukarıdaki ilişkiler onları da kapsamaktadır.

Böyle aileler ayrıca ele alınırsa, yoğunlukları ile köy yoğunluğu arasında zayıf bir karşılıklı-ilişki olduğu söylenebilir: Katsayı 0,2497'dir. Eldeki verilere dayanarak böyle ailelerle ilgili varsayımlarda bulunmak yanlış olur. Yalnız, şu söylenebilir: Köy yoğunluğu çok yüksek ilçelerde, böyle aileler, kasabada veya kentte otursalar da, topraklarını genellikle kendileri işletiyor veya işlettiriyor olabilirler; çünkü öyle ilçelerde ortakçılık ve kiracılık ilişkileri çok zayıftır. Ayrıca böyle aileler içinde köyden kente göç etmemiş (kentli), çeşitli amaçlarla köyde toprak edinmiş aileler de, herhalde vardır.


KÖY YOĞUNLUĞU VE DAĞINIK KIRSAL YERLEŞİM

İlçelerde köy yoğunluğu ile birlikte köy olmayan küçük kırsal yerleşim birimleri (kom, mezra, vb.) yoğunluğunun arttığı da söylenebilir. Bulunan katsayı pek büyük değilse bile, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde yerleşimin toplanma değil, parçalanma eğilimi gösterdiğini söylemeye elverir. Gerçekte köy yoğunluğunun artması da, başlıbaşına, parçalı yerleşim demektir. Ne var ki bu parçalı yerleşim dar bir alanda sık yerleşim anlamına gelir. Oysa köy yoğunluğu düşük ilçelerde parçalı ve sık değil, az parçalı ve seyrek bir yerleşim vardır. Başka bir söyleyişle, köy yoğunluğu yükseldikçe, kırsal yerleşim belirli bir alanda yoğunlaşmakta; köy yoğunluğu düştükçe, daha çok belirli noktalarda toplanmaktadır. Köy yoğunluğu ile köy olmayan küçük kırsal yerleşim birimleri yoğunluğu arasındaki karşılıklı-ilişkinin katsayısı 0,6150'dir.[7] Buraya kadarki bulguların ışığında, köy yoğunluğu yükselen ilçelerdeki yerleşim durumu çok anlaşılır ve olağandır. Arazi genellikle küçük özel mülkler halinde bölünmüştür. Köylü, kendi toprağına kurabileceği bir konutta barınabilir ve işletmesine yakın olma kaygısıyla böyle yapmayı gerekli bulabilir. Köy yoğunluğunun düşük olduğu ilçelerde ise böyle bir yerleşimi her şeyden önce özel mülk olan geniş toprakların varlığı engeller.[8]


KÖY YOĞUNLUĞU VE ORMAN

İlçelerde köy yoğunluğu ile birlikte "orman-içi ve orman-kenarı-köyler" yoğunluğu da artmaktadır. Köy yoğunluğu ortalamadan yüksek ilçelerin dağılımını gösteren haritaya (HARİTA I) şöyle bir gözatıvermek de böyle bir ilişkinin varlığını düşündürür. Köy yoğunluğu ile "orman-içi ve orman-kenarı-köyler" yoğunluğu arasındaki karşılıklı-ilişkinin katsayısı 0,5185'tir.

Köy yoğunluğu ile "topraksız ve az topraklı köylü aileler" yoğunluğu arasında doğru bir karşılıklı-ilişki olduğuna ve ormanlar devlet mülkiyetinde bulunduğuna göre, bu ilişki her şeyden önce "yoksul köylüler" ile "devlet", ve dolayısıyla "egemen sınıflar" arasında bir ilişkidir. Köy yoğunluğu yüksek ilçeler, "yoksul köylülerin" ormandan daha büyük pay almak için "egemen sınıflarla" daha çok çekiştikleri alanlardır.[9]


KÖY YOĞUNLUĞU VE OTLAKLAR

Köy yoğunluğu ile otlaklar (100 km. kareye düşen otlak alan) arasında, pek büyük olmasa bile ters bir karşılıklı ilişki görülmektedir. Katsayı —0,3424. Köy yoğunluğu arttıkça 100 km. kareye düşen otlak alanda azalma olmaktadır. Bunun tersi de doğrudur. Bu, olağan bir sonuçtur: Köy yoğunluğu ile birlikte her türlü (ormanlık, otlak, ekilebilir, vb.) alan artamaz. Ormanlık alan köy yoğunluğu ile birlikte arttığına göre, öbür alanlardan birinin, birkaçının veya hepsinin azalması gerekir.

Türkiye'de otlaklar köy ortak malıdır. Otlaktan bütün köylü yararlanır.[10] Bununla birlikte, köy yoğunluğu ortalamaya eşit veya yakın veya onun altında olan ilçelerin kapladığı geniş alan gözönünde bulundurulursa, şu sonuca varılır: Türkiye toplam otlak alanından en çok ve gerçekten yararlananlar genellikle büyük ve orta köylülerdir. Onun içindir ki böyle ilçeler, otlakla ilişki bakımından "yoksul köylüler" ile "büyük ve orta köylüler" arasında bir çelişki bulunan yerlerdir.


KÖY YOĞUNLUĞU VE OVALAR

İlçelerde köy yoğunluğu ile 100 km. kareye düşen ovalık alan arasında karşılıklı-ilişki yoktur. Katsayı 0,0649'dur. Harita I incelenirse, Türkiye'nin belli başlı büyük ve verimli ovalarında, genellikle, ortalamaya çok yakın ve ortalamadan küçük köy yoğunluklu ilçeler görülür. Ülkenin ovaları, büyük ve orta köylülerin başat olduğu alanalardır. Ve oralarda tarımın en çok kapitalistleştiğini, ve bunun epey önceleri gerçekleştiğini söylemekte hiç bir sakınca yoktur.[11] Dolayısıyla, Türkiye'nin büyük ve verimli ovaları, "büyük ve orta köylüler" ile "egemen sınıflar" arasındaki ilişkilerin ve çelişkilerin yoğunlaştığı yerlerdir. Buraları, ayrıca, "büyük ve orta köylüler" ile "tarım proleteryası" arasındaki çelişkilerin en keskin olduğu alanlardır.


KÖY YOĞUNLUĞU İLE DAĞLIK ARAZİ VE İKLİM

Köy yoğunluğu ortalamadan yüksek ilçelerin dağılımını gösteren haritaya şöyle bir bakıveremek, bu konuda doğru bir sonuca varmayı engelleyebilir. Yüksek köy yoğunluklu ilçeler genellikle dağlık alanlarda toplanmışsa da, İç Anandolu, Doğu ve Güney-Doğu Anadolu Bölgelerinde durum hiç de böyle değildir. İlçelerde köy yoğunluğu ile 100 km. kareye düşen dağlık arazi arasındaki karşılıklı-ilişkinin katsayısı 0,0190'dır. Ama yalnız Karadeniz Bölgesi için böyle bir katsayı hesaplansaydı, bunun tersi bir durumla karşılaşılabilirdi.[12] Dağlık alanlarda köy yoğunluğu büyük ve küçük ilçeler görülebilir.

Yüksek köy yoğunluklu ilçelerin dağılımını gösteren harita (HARİTA I) incelenince, onların en az 6 farklı iklim bölgesine dağılmış olduğu görülür. Kısaca, ilçelerde köy yoğunluğu ile iklim arasında ilişki olduğu söylenemez.[13]


KÖY YOĞUNLUĞU VE ANA GEÇİM KAYNAĞI EL ZANAATLARI OLAN KÖYLER

Türkiye'de ana geçim kaynağı el zanaatları olan 2483 köy vardır.[14] Bu, bütün köy varlığının %6,98'ine eşittir. Böyle 10 ve daha çok köyü bulunan ilçeler HARİTA II'de gösterilmiştir. İllerde "ana geçim kaynağı el zanaatları olan" köylerin toplam köylere oranı %0-53,37 arasında değişmektedir. Bu oranın en yüksek olduğu iller şunlardır: Isparta %53,37; Afyon %39,59; Kayseri %28,83; Manisa %25,28; Niğde %28,08; Burdur %19,62; Ordu %18,42; Artvin % 17,75; İstanbul %16,20; Kütahya %15,24. Böyle köylerin hiç bulunmadığı illerse Diyarbakır, Hakkâri, Malatya, Tekirdağ ve Urfa'dır.

Sözkonusu köyler 356 ilçeye, Türkiye'deki ilçelerin %57'sine dağılmıştır. Bu 356 ilçenin 227'sinde köy yoğunluğu ortalamadan küçüktür. Bu ilçelerde "ana geçim kaynağı el zanaatları" olan 1591 köy vardır ve ilçe başına, ortalama, 7,01 böyle köy düşmektedir. Geri kalan 129 ilçenin köy yoğunluğu ortalamadan büyüktür. Buralarda "ana geçim kaynağı el zanaatları olan" 892 köy vardır ve ilçe başına, ortalama, 6,91 böyle köy düşmektedir. Bu ortalamalar (7,01 ile 6,91) bile, ilçelerde köy yoğunluğu ile "ana geçim kaynağı el zanaatları olan köyler" yoğunluğu arasında ilişki olmadığını söylemeye yeter. Karşılıklı ilişki-katsayısı gene de hesaplanmıştır: 0,1229. Yalnız "ana geçim kaynağı el zanaatları olan köyler"in bulunduğu ilçeler gözönünde tutularak, oralarda köy yoğunluğu ile böyle köylerin yoğunluğu arasındaki karşılıklı ilişki araştırılıp şu katsayı bulunmuştur:[15] 0,2117. Görülüyor ki böyle ilçelerde bile, köy yoğunluğu ile ana geçim kaynağı el zanaatları olan köylerinki arasında sözü edilmeye değer bir karşılıklı-ilişki yoktur. Öyleyse, ilçelerde, böyle köylerin yoğunluğu ile 1. Kırsal nüfus yoğunluğu; 2. Hiç topraksız ve az topraklı ailelerin yoğunluğu; 3. Orman köyü yoğunluğu arasında da karşılıklı-ilişki yoktur. Böyle köylerin bugünkü dağılımı, kırsal alandaki topraksız ve az topraklı köylülerin el zanaatlarına bir geçim aracı olarak sarılmalarının sonucu değildir. Yoksa, sözkonusu köyler, genellikle, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde toplanmak gerekirdi. (Bu vargılar haritaların karşılaştırılmasıyla da irdelenebilir.) Onların dağılımını açıklamak için tarihsel bilgilere de başvurulabilir.[16]

Köylülüğün türdeş (homogeneous) veya birbiçimli (uniform) bir sınıf olmadığını söylemek, onun çelişkilerinin de türdeş ve birbiçimli olmadığını söylemek demektir. Bu pek genel ve doğru bilgi, köylülükle ilgili sorunlara yaklaşırken ancak bir çıkış noktası olabilir. Köylülüğün çelişkilerini genel ve teorik olarak bilmek de yetmez. O çelişkilerin yoğunlaştığı yerler (coğrafya) de bilinmelidir. Sorunların çözüm öncelikleri ancak o coğrafyayı iyi tanımakla saptanabilir. Ve o coğrafyada, köylülüğün kendisi gibi, türdeş veya birbiçimli değildir.


1 Nüfus yoğunluğu (1 km. kareye düşen nüfus) dışında, bütün yoğunluklar 100 km. kareye göre hesaplanmıştır. Ortalamalar hesaplanırken örneklemeye başvurulmamıştır.

2 Örneğin Hakkari'de yoğunluğun ilçelere göre değişim sınırları 1,0-3,0 ve değişim genişliği 2 olduğu halde, Kastamonu'da 5,2-43,5 ve 38,3'tür.

3 İstanbul ilinin Silivri, Çatalca, Beykoz, Kartal, Şile, Yalova dışındaki ilçeleri, kırsal karakterlerini yitirip dağınık bir büyük kentin parçaları haline geldikleri gerekçesiyle, Bozcaada ile Gökçeada ise özel durumlarından ötürü araştırma dışı bırakılmıştır.

4 Sayılamalı yöntemlere yabancı okurlara karşılıklı-ilişki (correlation) katsayısı üzerine şunları söylemek yetecektir kanısındayım: Bu katsayı özel bir yoldan hesaplanan ve —1 ile +1 arasında değişen bir sayıdır. Katsayı +1'e ne kadar yakınsa, araştırmaya konu olan iki şey arasında o kadar büyük bir doğru karşılıklı-ilişki var, biri artınca öbürü de artıyor demektir. Katsayı sıfıra ne kadar yakınsa, o iki şey arasında o kadar az bir karşılıklı-ilişki bulunduğu; katsayı sıfır ise, hiç bir karşılıklı-ilişki bulunmadığı anlaşılır. Katsayı —1'e ne kadar yakınsa, o iki şey arasında o kadar büyük bir ters karşılıklı-ilişki olduğu, biri çoğalınca öbürünün azaldığı anlaşılır. Pratikteki hesaplamalarda katsayının —1, +1 ve 0 (sıfır) çıkması pek zayıf bir olasılıktır. Yukarıda katsayı +0,6813'tür.

5 Geçici sonuçlarla yapılmış çalışmanın sonradan niçin kesin sonuçlara göre düzeltilmediğini sorabilecek okurlara şu gerekçe gösterilebilir: 1970'e kadarki son 8 nüfus sayımında geçici sonuçlar ile kesin sonuçlar arasındaki farkların ortalaması binde 1,97 veya yuvarlak %0,2'dir. Kesin sonuçlarda fark, ortalamnın 5 katı artarak %1'e bile ulaşsa, bu çalışmada verilen sonuçlarda sözü edilmeye değer değişikliklere yolaçmaz.

6 "Köy envanter etüdleri" Marksist bir anlayışla yapılmamıştır. Metinde bu etüdlerdeki deyimler kullanılıp "hiç topraksız tarım işçisi", "hiç topraksız ortakçı", "hiç topraksız kiracı" deniyor. Yalnız, bu deyimlerle Türkiye'deki feodal ve yarı-feodal ilişkilerin gizlendiği gözönünde tutulmalıdır. Örneğin Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'da "hiç topraksız tarım işçisi" bir aile, ortakçılıktan da geri ilişkiler içinde bulunabilir. Oysa, köy yoğunluğu yüksek ilçelerde böyle bir aile genellikle proleterleşmiş olmak gerekir. Bunlar göz önünde tutulduğu içindir ki "proleter", "yarı-proleter" terimleri yalnızca köy yoğunluğu yüksek ilçelerden sözedilirken kullanılmıştır. Şunu da eklemek gerekir: "Köy envater etüdleri"ndeki bu verilere dayanarak tarımda kapitalistleşmeyi hesaplamaya kalkmak yanlış olur.

7 Bu katsayı hesaplanırken küçük kırsal yerleşim birimleriyle ilgili veriler şu kaynaktan alınmıştır: Köysel Alanda Dağınık Yerleşim Deseni, Köyişleri Bakanlığı, Toprak ve İskân İşleri Genel Müdürlüğü, Araştırma ve Planlama Dairesi, Ankara 1971. (Çoğaltma)

8 Uyguladığı tarım tekniği, yetiştirdiği ürün, vb. köylüyü toprağıyla sıkı ilişkilere sokabilir, toprağına yakın veya çoğu zaman toprağında olmasını gerektirebilir; dolayısıyla köylü toprağına yerleşebilir. Ama bu durumda bile özel mülkiyetin varlığı önkoşuldur.

Bazı yerlerde, örneğin "içme ve kullanma suyu"nun az ve zor bulunur olması, su kaynağına yakın ve toplu bir yerleşimi gerektirmiş olabilir. Ama böyle haller ayraldır (istisnaidir).

9 1955 başından 1964 ilkyazına kadar, çok sayıda yeni köy kurulan iller, genellikle, yüzölçümlerinin %16,6'sından çoğu ormanla kaplı illerdir. Bkz: Türkiye'de Kırsal Gelişmeyi Etkileyen Faktörler ve Beklenen Gelişme, İmar ve İskân Bakanlığı, Planlama ve İmar Genel Müdürlüğü, Bölge Planlama Dairesi, Ankara, (çoğaltma), s. 2.

10 Bu, görünüşte veya sözde böyledir. Türkiye'de hiç topraksız köylüler (proleterler), otlaktan özgürce yararlanma hakları olduğuna göre, otlağa dayalı bir hayvancılık yapabilirler diye düşünmek, her şeyden önce otlaktan bütün yıl ve yeterince yararlanılabildiğini varsaydığı için değil, onların böyle bir olanağa kavuşabileceğini (kapital biriktirebileceğini) varsaydığı için doğru değildir. Özel mülkiyetin başat olduğu bir ülkede bazı alanların veya şeylerin ortak mülk veya devlet mülkü olması, kullanım eşitliği sağlayamaz. Türkiye'de devlet karayollarından en çok kimlerin yararlandığı, bunu gösteren bir başka örnek değil midir?

"Hayvancılık oranı yüksek olan yerlerde, yeni köy oranı düşüktür." Ay., s. 5.

11 Örneğin Adana ve İzmir yöresinde tarımda kapitalistleşmenin eskiliği ile ilgili bazı bilgiler için bkz: Tevfik Çavdar, "Türkiye'de Burjuva Demokratik Düzene Yönelik İlk Hareketler", Yeni Ülke, sayı 3, s. 132.

12 Giriş'te sayılamalı yöntemlere yabancı okurlara bildirilen önemli noktayla ilgili güzel bir örnek.

13 Burada "doğal koşullar"la ilgili olarak Marx'tan bir alıntı yapmak yerinde olur: "Toplumsal üretimin az ya da çok gelişmiş şekli bir yana, emeğin üretkenliği fiziksel koşullarla da engellenir. Bütün bunlar, insanın kendi yapısı (ırk vb.) ile doğal çevresine bağlanabilir. Dış fiziksel koşullar iki büyük ekonomik sınıfa ayrılırlar, (1) geçim araçlarındaki doğal zenginlik, yani verimli topraklar, balık dolu sular vb.; ve (2) çağlayanlar, ulaşıma elverişli nehirler, kereste, maden, kömür vb. gibi emek araçları şeklinde doğal zenginlik. Uygarlığın şafağında ağır basan birinci sınıf doğa zenginliğidir, daha yüksek gelişme aşamasında ise ikinci sınıf. ... Toprağın verimliliği ile iklimin elverişliliği ne kadar fazla olursa, üreticinin ... gerekli emek-zamanı o kadar kısa olur. ... Kapitalist üretim bir kez varsayılınca, diğer koşullar aynı kalmak üzere ve işgününün uzunluğu belli olduğuna göre artı-emek miktarı, emeğin fiziksel koşullarına, özellikle de toprağın verimliliğine bağlı olarak değişir. Ama bu, hiç bir zaman, en verimli toprağın, kapitalist üretim tarzının gelişmesi için en uygun ortam olduğu anlamına gelmez. Bu üretim tarzı, insanın doğa üzerindeki egemenliğine dayanır. ... Doğa, insana, kendisini geliştirmesi için herhangi bir zorunluluk yüklemez. ... Uygun doğal koşullar, bize yalnızca bir olanak sağlar; yoksa, ne artı-emeği, ne de dolayısıyla artı-değeri ve art-ürünü hazır durumda bize vermez." Karl Marx, Kapital, ikinci baskı, Sol Yayınları, Ankara, Mart 1978, c. I, s. 523-525.

14 Burada "el zanaatları" terimini kullanıyoruz. "Köy envanter etüdleri"nde "ev ve el sanatları" deniyor ve şunlar sıralanıyor: "iplik eğirme; ağartma; boyama; dokuma; örnek, nakış ve oya; halı ve kilim; marangozluk; doğramacılık; oymacılık; oyuncakçılık; hasır, sepet örmeciliği; kerpiç; tuğla; çömlek; çini; seramik; değirmen taşı; lületaşı; Hacbektaş taşı; Oltu taşı; bakırcılık; demircilik; akik, necef, altın, gümüş vb.; debbağlık; ayakkabıcılık; saraçlık; post ve kürk işleri."

Küçük ev ve el sanatları ise "doğrudan doğruya elle, küçük aletler veya el tezgâhları ile evlerde yapılan imâl faaliyetleri" olarak tanımlanıyor. Bkz: ".... Köyüne Ait Köy Envanter Etüdü Formu". Envanter çalışmalarında kullanılan bu etüd formunun basıldığı yer, tarih, vb. yazılı değildir.

15 Bu son iki katsayı örneklemeye başvurulmadan hesaplanmıştır.

16
HARİTA II incelendiğinde, ana geçim kaynağı el zanaatları olan köyleri 10 ve daha çok olan ilçelerin özellikle şu üç bölgede toplandığı görülür: 1. Batı Anadolu (özellikle iç kesimi); 2. Orta Anadolu; 3. Orta Karadeniz Bölgesi. Gene aynı haritada, aşağıda verilen çok kısa tarihsel bilgilerde adı geçen yerlere bakılırsa, ana geçim kaynağı el zanaatları olan köylerin oralarda büyük bir yığılma gösterdiği anlaşılır:

Marco Polo, 1271-2 yıllarında, Anadolu'da bulunmuştur ve Konya'da, Sivas'ta, Kayseri'de halı dokunduğunu yazmaktadır. İbni Batuta, Aksaray halılarını övmüştür. Konya halılarının o sıralarda dokunduğu merkezler Konya, Aksaray, Kayseri ve Sivas idi. Bergama ve Uşak, 14. yüzyılda halı dokunan yerlerdendir. Bursa'da, bugün Gemlik ile Orhangazi'nin bulunduğu yerde, 15. yüzyılın başlarında, halı dokunuyordu. (Bkz: Kurt Erdmann, Der Türkische Teppich des 15 Jharhunderts, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları 715, s. 93-97 ve 100-101.) Gördes, Kula, Fethiye, Milas, Avanos, 18. yüzyılda halıları ile ünlü idiler. (Bkz: Thames and Hudson, Oriental Carpets and Rugs, London, 1967, s. 16-55.) Demirci, Balıkesir, Sındırgı, Soma, eskiden beri halı dokunan yerlerdir. Isparta'da halıcılık 19. yüzyılın ikinci yarısında yaygınlaşmıştır. (Bkz: General Kâzım Dirik, Eski ve Yeni Türk Halıcılığı ve Cihan Halı Tipleri Panoraması, İstanbul 1938, s. 66, 71, 81, 87.)

Görüldüğü gibi, Anadolu'da, eski ve büyük iki halı bölgesi vardır: 1. Batı Anadolu; 2. Orta Anadolu. Ve bu halı bölgeleri ile "ana geçim kaynağı el zanaatları olan" köylerde, halıcılık önde geliyor olabilir. Ve bu, büyük bir genellikle, yüzyıllardan beri böyle olmuş olabilir. Öyle görünüyor ki, buna benzer bir tarihsel açıklama, halıcılıktan başka bir veya birkaç el zanaatı ile ilgili olarak, Orta Karadeniz Bölgesi için de yapılabilir.

"Köy envanter etüdleri"nde sözkonusu köyler hiç sınıflanmamış, yalnızca il ve ilçelere göre sayıları verilmiştir. Bu bir eksiklik ise de, elinizdeki çalışmanın amacı gözönünde tutulursa, önemsenmeyebilir.


* Böyle bir "ters karşılıklı-ilişki" bulunup bulunmadığını sorup izlenen yöntemin işlerliğinden kuşkulanabilecek okurlara şunlar söylenmelidir: Bu katsayılar aile veya işletme sayılarına dayanılarak hesaplanmıştır. Hepsi de 100 km. kareye düşen köy sayısı ile belirli nitelikteki ailelerin veya belirli nicelikteki işletmelerin sayısı arasındaki ilişkileri göstermektedir.

Köy yoğunluğu ile büyük işletmeler arasındaki karşılıklı-ilişkiyi daha açık ortaya koymak için, ilerde otlak, dağlık ve ovalık alanlar için yapıldığı gibi, 100 km. karedeki köy sayısı ile belirli nicelikteki işletmelerin 100 km. karede kapladığı alanlar arasındaki karşılıklı-ilişkiler hesaplanmalıdır. Ama açıktır ki o zaman "hiç topraksız aileler" için katsayı hesaplanamaz; çünkü onların mülkü olan alan "sıfır"dır. Bunlardan ötürüdür ki yöntem, kullanıldığı sınırlar içinde geçerli ve işlerdir. Ayrıca soruna aile veya işletme sayısı açısından bakmakla, işletmelerin kapladığı alanlar açısından bakmak bir ve aynı şey değildir.


i Ragıp Gelencik, "Türkiye'de Köylülüğün Dağılımı", Yeni Ülke (dergi), sayı 4, Temmuz-Ağustos-Eylül 1978, s. 188-202.

Yazıyı, Öner Ünalan'ın basılı metin üzerinde yaptığı sayısal verilerle ilgili düzeltmelerine uygun aktardık.

ii Derginin (Yeni Ülke, sayı 4) 191. ve 192. sayfalarında yer alan iki harita, doğal olarak küçük, haritada yer alan il ve ilçelerin adları okunaksız basılmış. Gene de, haritaların 'çözünürlüğü yüksek' örneklerini koyduk:

HARİTA I - "Köy Yoğunluğu Ortalamadan Yüksek İlçeler"
HARİTA II - "Ana Geçim Kaynağı El Zanaatları Olan 10 ve Daha Çok Köy Bulunan İlçeler"

Her ne kadar yazının içeriği ve amacı bakımından pek önemsenmeyebilir olsa da, özgün haritaları bulabilirsek, bu eksiği gidermeye çalışacağız.