|
SİZLER VE BİZLER[i]
Özellikle son üç dört yıldır basında ve yayında "siz"
ve "biz" çoğul adılları neredeyse unutulup yerlerine "sizler" ve
"bizler" kullanılır oldu. Bu gelişmeye takılanlar önce -ler (-lar)
ekini kullanmaya düşkün olduğumuzu anımsayabilirler: İngiliz, Fransız, Alman, vb.
"iyi gün", "iyi akşam", "iyi gece", "mutlu Yeni
Yıl", vb. diler. Oysa biz, onlar gibi dememize engel yokken "iyi günler",
"iyi akşamlar", "iyi geceler", "mutlu yıllar" dileriz.
Örnekler çoğaltılabilir: mutlu bayramlar, tatlı uykular veya düşler, iyi işler,
üstün başarılar, uğurlar, iyi yolculuklar, acil şifalar, uzun ömürler, "hoş
gelişler" ("Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa"), vb. dileriz.
"Merhaba" ve "selam" ile yetinmeyip "merhabalar",
"selamlar" deriz. "Saygı" ve "sevgi" yetmez,
"saygılar" ve "sevgiler" sunarız. "Teşekkür" değil
"teşekkürler" ederiz. "Eteğimiz" değil, "eteklerimiz"
zil çalar, vb. Böyle çoğul sözcükler kullanmaya düşkünüz.
Örneğin Ankara'dan İstanbul'a uğurlanan birine "iyi yolculuk" değil de
"iyi yolculuklar" dilenmekle yalnız o yolculuğunun değil, olası bütün
yolculuklarının da mı iyi geçmesi dileniyor? İyi yolculuklar'ın dengi de çoğul:
"Uğurlar ola" veya "uğurlar olsun". Birine "uzun ömür"
değil de "uzun ömürler" dilemek, onun için olası ömürlerin uzunlarını
dilemek gibi bir düşünce ve duygu inceliği de mi içeriyor? "O öldü."
yerine "sizlere ömür" demek bir incelik örneğidir. "Size" değil
de "sizlere" demenin bu incelikte özel bir payı olması gerekmiyor mu? Vb.[ii]
Deniyor ki: "+ lar (+ ler) ... eki, bazı deyimlerde kalıplaşmış olarak
kullanılır: sıhhatlar olsun, Tanrı sabırlar versin, iyi günler, iyi geceler, derin
saygılar, sonsuz sevgiler, üstün başarılar, çok çok teşekkürler vb."[1]
Bunlar gibi nice deyimde -ler kullanımı kalıplaşmış olsa veya öyle
sayılsa bile, kullanılan her -ler ekinin anlama bir katkısı olduğu söz
götürmez.
Burada denebilir ki -ler ekinin böyle öteden beri kullanılması,
"sizler" ve "bizler" sözcüklerinin son yıllarda gittikçe daha çok
kullanılmasını hızlandırmış olabilir.[iii]
Üzerinde durulan gelişme, Osmanlıcadaki çoğul sözcük bolluğunun Türkçeyi
etkilemiş olabileceğini düşündürebilir. Osamnlıcada bir sözcüğün birden çok
çoğulu olabilir. Aşağıdaki satırlarda ikinci ve üçüncü ve varsa dördüncü
sözcükler, ve ayraç içindeki sonuncular, birincilerin ayrı ayrı çoğuludur:
|
A) |
|
âşık, uşşâk, âşıkan (âşıklar)
felek, eflâk, fülük (felekler)
garib, gurebâ, gariban (garipler)
kâfir, kâfirûn, küffâr, kefere (kâfirler)
necib, encâb, necâib, nücebâ (necipler)
sene, senevât, sinîn (seneler)
seyyâh, seyyâhûn, seyyâhîn, (seyyahlar) gibi. |
Osmanlıcada çoğul çoğulu sözcükler de vardır. Aşağıdaki
satırlarda ikinci sözcükler birincilerin, üçüncüler de ikincilerin çoğuludur:
|
B) |
|
fetih, fütûh (fetih + ler), fütûhât (fetih + ler + ler)
feyz, füyûz (feyz + ler), füyûzât (feyz + ler + ler)
garibe, garâib (garibe + ler), garâibat (garibe + ler + ler)
harf, hurûf (harf + ler), hurûfat (harf + ler + ler)
kayd, kuyûd (kayd + lar), kuyûdat (kayd + lar + lar)
tacir, tüccar (tacir + ler), tüccârân (tacir + ler + ler) gibi. |
Adı çoğul bir sözcük olan Evliya Çelebi de -ler ekine
düşkündür; örneğin kâfir, hazîne, heykel, hakîm, hayvan, kasaba, râhib, tasvir
gibi birçok sözcüğün Osmanlıca çoğullarını -ler ile bir daha
çoğullayıp öyle kullanır: kefereler, hazâinler,heyakiller, hükemâlar, hayvanatlar,
kasabâtlar, râhibânlar, tasâvirler gibi.[2] Evliya Çelebi böyle çoğul
çoğulları türetip kullanmayı örnek almış veya öznel bir amaçla belki kendisi
düşünmüştür. Her ne ise, bu tutum ve bunun belki söyleşilerde de az çok
benimsenmesi, Osmanlıca kimi çoğul sözcüklerin Türkçede tekil olarak kullanılmaya
başlanmasını kolaylaştırmış olabilir:
|
C) |
|
garib, garibân, garibanlar
şakî, eşkıya, eşkıyalar
tacir, tüccar, tüccarlar
tâlib, talebe, talebeler
varak, evrak, evraklar
veled, evlâd, evlâdlar
velî, evliyâ, evliyalar gibi. |
Bütün bu çoğul çoğulu sözcükler anlamca değil, biçimce
çoğul çoğuludurlar; çünkü, örneğin "eşkıyalar" diyen kimse eşkıya
sözcüğünü tekil bilmekte veya saymakta, şakî sözcüğünü bilse de bilmese de
kullanmadığı için "şakiler" yerine "eşkiyalar" demektedir. Bu
tutum çok yaygın olunca şakî sözcüğünü bilenler ister istemez çoğunluğa
uyarlar. Nitekim Külebi, "Benim doğduğum köyleri / Akşamları eşkıyalar
basardı" (Bebek), demiştir. Tevfik Fikret: "Bugün açız yine
evlâtlarım, diyordu peder." (Balıkçılar)
"Sizler" ve "bizler" türeyişleri bakımından eşkıyalar, evlatlar,
evliyalar... sözcüklerine benzerler. Bir görüşe göre "biz" ve
"siz" sözcükleri ikil ve çoğul anlamlı sözcükler (boynuz, diz, göz,
omuz, ikiz, üçüz, dördüz, beşiz... biniz...) türetmeye yarayan -(i)z ekiyle
türetilmişlerdir. Şöyle: "ben-iz > biz ve sen-iz > siz".[3]
Diyelim ki siz ve biz böyle türetilmiştir. Ancak bu, sen + ler = siz, ve ben + ler =
biz demek değildir; çünkü siz ve biz, sen'in ve ben'in çoğulları (tek tek sen'lerin
ve ben'lerin toplamları) değildir, sen'i ve ben'i de içeren birer kümedir.
"Sizler" ve "bizler" yukarıda B maddesinde verilen Osmanlıca
sözcüklere de benzemez. Onlar,
|
fetih, fütûh (fetih + ler), fütûhât (fetih + ler + ler) |
gibi,
|
sen, siz (sen + ler), sizler (sen + ler + ler)
ben, biz (ben + ler)bizler (ben + ler + ler) |
biçiminde gösterilimezler. Onların çoğul çoğulu oluşu
Osmanlıca sözcüklerde görülene benzemez. Osmanlıca çoğul çoğulu sözcükler
tekil bir sözcüğe göre de öyledirler. Oysa "sizler" ve "bizler"
tekil sen'e ve ben'e göre çoğul çoğulu değildir. Onlar, çoğul siz ve biz
sözcüklerinin çoğulu oldukları için çoğul çoğuludurlar. Durum şöyledir:
|
sen, sen Ì siz, sizler (siz + ler)
ben, ben Ì biz, bizler (biz + ler) |
-(i)z ekiyle türetilmiş sözcükler, "siz" ve
"biz" gibi, -ler ekiyle bir daha çoğullanır: ikizler, üçüzler...
binizler... Üçüzler şu anlamlara gelir: 1) Birden çok üçüz: "Ankara'daki
üçüzler orada buluşacak." 2) Üçüz olanların (bir üçüz kümesindekilerin)
hepsi: "Komşunun üçüzleri okula başladı."
Çoğulluk söz konusu ise "sizler" ve "bizler" hangi anlamlara gelir?
Deniyor ki: "Bizler, 'biz'in çoğulluğunu daha da vurgular: Bizler
yoksul insanlarız." ve "Sizler, 'siz'in çoğulluğunu daha da
vurgular: Sizler iyi insanlarsınız."[4]
Ne demek biz'in ve siz'in çoğulluğunu daha da vurgulamak? Önce, onların çoğulluğu
başka türlü de mi vurgulanıyor ki o az bulunup "daha da" deniyor? Sonra,
biz'in ve siz'in çoğulluğu vurgulanınca ne oluyor? Karşılıklı konumda olup da en
az iki ve en çok bilmem kaç kişilik iki kümenin birey sayıları artmış veya
artırılmış mı oluyor? Yoksa o iki kümenin birer kümeler kümesi olduğu mu
bildirilmiş oluyor?
Kimi kaynaklarda "sizler" ve "bizler" üstüne deniyor ki:
1) "Çoğul kişiler için kullanılan biz ve siz sözcükleri -ler çoğul ekiyle
yeniden çoğullanabilir: bizler, sizler."[5]
Bu sözcükler neden böyle çoğullanır, çoğullanınca ne olur, bildirilmiyor.
2) "Anlatıma abartı katmak isteğiyle birinci ve ikinci kişi adıllarının
çoğulları -ler takısıyle bir daha çoğullanır: Sizler, bizler:
... böyleleri bizlerden ırak olsun. Biz çok iyiyiz, sizler
nasılsınız?"[6]
Verilen örneklerde anlatıma bir abartı katıldığı varsayılsa bile, siz ve biz
adıllarının salt bu amaçla bir daha çoğullanması anlanır gibi değildir; çünkü
bu, onların çoğulları başka amaçla kullanılmaz demektir.
3) "+ lar (+ ler) ... eki, çoğul kişi adıllarında ikinci bir çoğul kavramıyla
birlikte 'benzerlik' kavramı da verir: bizler 'bizim gibi olanlar'; sizler 'sizin gibi
olanlar' vb."[7]
Burada "sizler" ve "bizler" gerek biçim gerek anlam bakımından
çoğul çoğulu sayılıyor. Peki, "onlarlar" neden yok; -ler eki
"onlar" adılında niçin "ikinci bir çoğul kavramıyla birlikte
'benzerlik' kavramı" vermiyor? Onlarlar iki -ler'li biçimiyle
anlamca çoğul çoğulunun saçma bir varsayım olduğunu gösteriverdiği
için mi?[iv]
Siz ve biz -ler eki alınca ikinci bir çoğullukla birlikte "sizin gibiler" ve
"bizim gibiler" anlamlarını da edinirlemiş. Bu, bütün sizler ve bizler
için geçerli mi? "Bizler sizleri sevdik." tümcesi, "Bizim gibiler sizin
gibileri sevdiler." anlamına gelebilir mi?[v]
4) "... biz ve siz zamirleri çoğul oldukları halde, böbürlenme,
alçakgönüllülük, saygı ve nezaket maksadıyle bunların tek kişiler tarafından
kullanıldıklarını da görmekteyiz. Dahası var, biz ve siz çoğul oldukları halde,
bunların bizler ve sizler şeklinde katmerli çoğul yapıldıklarına
da raslamaktayız."[8]
Görüldüğü gibi siz ve biz çoğul adıllarının tek kişiler için de
kullanıldıkları, daha açıkçası "ben" yerine "biz",
"sen" yerine "siz" denerek konuşulup yazıldığı bildirilip bunun
"sizler" ve "bizler" ile ilişkisi olup olmadığına değinilmiyor;
yalnızca, onların biçim ve anlam bakımından çoğul çoğulu (katmerli çoğul")
oldukları söyleniyor.
5) Birinci ve ikinci tekil kişi adıllarının -ler ekiyle değil de -(i)z ekiyle
çoğullandıkları (ben-iz > biz ve sen-iz > siz) bildirildikten sonra deniyor ki:
"Bu çokluklar da topluluğu belirtmek için -ler ile çoklulanabilir
(bizler, sizler). Buna çoklunun çoklusu (pluriel double) deriz."
...
"Kişi zamirlerinin çokluları yalın ve çekim halleriyle çok defa nezaket,
ululama, veya ululanma yollu tekli yerine kullanılır. ... Bu kullanıştaki çokluya ululama,
veya ululanma çoklusu (Pluriel de majesté) deriz.
"Kimi zaman da 1. kişi çoklusunu kendimiz hakkında tevazu maksadıyle tekli yerine
kullanırız. Buna da küçüksünme çoklusu (pluriel de modestie) adını
veririz."[9]
Burada tek kişiler için (sen ve ben yerine) kullanılan siz ve biz ile
"sizler" ve "bizler" arasında ilişki kurulmuyor. Onlar, topluluk
bildiren siz ile biz'in "... topluluğu belirtmek için -ler ile"
çoğullanması sayılıyor. Anlanır gibi değil. Yoksa yazar, topluluk bildiren siz ile
biz'in tek kişiler için kullanılanlardan ayırt edilmeleri amacıyla -ler
ekiyle bir daha çoğullandıklarını mı söylemek istiyor? Bu amaçla böyle bir
çoğullamaya gerek yoktur; çünkü sözcükler açık seçik anlamlarını
kullanımları sırasında edinirler.
Yazar çoğul kişi adıllarının kimi amaçlarla tekil yerine kullanıldıklarını
söylüyor. Türkçede siz ve biz böyle kullanılır, "onlar" kullanılmaz.
Son iki alıntıda siz ve biz adıllarının böbürlenmek, küçümsemek,
alçakgönüllülük, saygı (ululamak) ve ince davranmak amacıyla sen ve ben yerine
kullanıldıkları bildiriliyor. Bu türlü kullanımın geçmişi araştırılırsa
Kâşgarlı Mahmut'Un Divanü Lûgat-it-Türk'ün "sen" maddesinde
şöyle dediği görülür:
"Sen: Sen. Türkler, bu kelime ile çocuk, uşak gibi kendilerinden yaşça ve urunca
[mevkice] küçüklere aytarlar. Urunu olan, sayılan kimselere karşı z ile siz
[z ve siz eski yazıyladır.] denir."[10]
Maddede siz'in çoğul olduğu anılır. Kâşgarlı'nın verdiği bilgilere göre bu
kurala titizlikle uyulur. Öyle ki o çağ Türkçesinde "senletmek" ve
"sizletmek" diye iki eylem bile vardır. Kâşgarlı şöyle yazar: "ol
anı senletti = o, ona karşı 'sen' dedirtti. ... Yukarıda söylemiş olduğumuz üzere
Türkler büyüğe 'siz' diye aytarlar; kurca [aşamaca] kendilerinden aşağı olana
'sen' diye aytarlar. Bundan alarak 'o anı senletti' derler ki, 'o, onu küçükletmek
için 'sen' diye hitap ettirdi' demektir." ve "men anı sizlettim = ben, birini
ona 'siz' diye hitap ettirdim."[11]
Divan hicrî 466 yılında (1072-3) yazılmıştır. Türkçede tek kişiye
"siz" diye aytamanın Divan'dan çok daha eski bir geçmişi olmalıdır. Tek
kişiye ikinci veya üçüncü çoğul kişi adıllarıyla aytamak başka dillerde de
görülür. Bunun geçmişi sınıflı toplumunkinden de eski olabilir; çünkü en ilkel
topluluklarda bile değer verilen kimi ıralarıyla üstünleşen bireyler vardır. Böyle
aytamak ve aytanmak, başlangıçta toplumsal-ekonomik (nesnel) koşullara bağlıdır.
Sonraları öznel gerekçelere de bağlanmış olabilir. Burada toplumsal-ekonomik
üstünlüğün dil ile de tanınması söz konusudur. Böyle olduğu içindir ki
"senletmek" bir çeşit sözvdürmek, "sizletmek" de bir çeşit
övdürmektir. (Tanışmadığı birinin kendisine "sen" diye seslenmesine
[kendisini seslemesine] öfkelenen kimseler günümüzde de belki bundan ötürü
vardır.)
Divan'da ben yerine biz denmesi ile "sizler" ve "bizler" çoğul
çoğullarının varlığı üstüne bilgi yoktur.
"Sizler" ile Oğuz Kağan Destanı'nda karşılaşılır:
"doy-dın song oğuz kağan beg-ler-ge il kün-ler-ge çarlığ birdi. dakı dedi,
kim: men sin-ler-ge boldum kağan" ... "sin-ler-din baş çalunğluk dilep men
durur."[12] Dil şöyle yinelenebilir: "Toydan sonra Oğuz Kağan
beylere, il künlere yarlık verdi. Dahi dedi ki: Ben sizlere oldum kağan. Sizlerden
baş eğme dilerim."
XIII. yüzyılda veya XIV. yüzyılın başlarında yazıya geçirilmiş bu Destan'da
"senler" çoğulunun da kullanılması, sizler'in kullanılmasını da yerinde
ve anlamlı kılar gibidir. Oğuz Kağan yarlık verip oğullarını getirttikten sonra
onlara der ki: "kün, ay, yulduz, dang sarı-ğa sen-ler barung; kök, dağ, dengiz,
dün sarı-ğa senler barung", ... "dakı ayddı kim: ay, ağalar, ya bolsun
sen-ler-nüng" ... "ay, iniler, oklar bolsung sen-lernüng". ...
"sen-ler-ge bire men yurdum."[13] Yenilenmiş dille: "Gün, Ay,
Yıldız [Oğuz Kağan'ın üçüz oğulları], tan yönüne senler varın; Gök,
Dağ, Deniz [Oğuz Kağan'ın ikinci üçüz oğulları], gece yönüne senler
varın". ... "dahi, eyitti ki: Ey ağalar [büyük kardeşler], yay olsun senlerin.
... Senlere veriyorum yurdumu."
Oğuz Kağan oğullarına (üçüzlerine) topluca siz demeyip senler diyerek onları ayrı
birer kişilik saymış oluyor. "Senelere veriyorum yurdumu"
tümcesinde yurdunu oğullarımın hepsine birden tüm (ortak yurt) olarak vermeyip
üleştirdiği anlamı vardır, denebilir.
Oğuz Kağan beylere, il künlere "sizler" diyor; çünkü toplumsal konumları
bakımından her bey bir siz'dir, her il kün de bir siz'dir; dolayısıyla
"sizler" beylerin ve il künlerin hepsidir. Oğuz Kağan onların topuna sizler
diyerek her birinin saygın varlığını tanımış ve bunu onlara göstermiş oluyor.
Hepsine birden "siz" deseydi, her birinin bir "siz" olduğunu göz
ardı etmiş olurdu.
"Katmerli çoğul", "çoklunun çoklusu" ("Çoklu çoklusu"
denmeliydi.) ve bu yazıda dendiği gibi "çoğul çoğulu", anlamca çoğul
çoğulluğu söz konusu edilirse, uyduruk ve saçma bir kavram adıdır. Anlamca çoğul
çoğulu olmaz. Çoğulluğu biçimce besbelli olan sözcüklerin çoğullandığı,
örneğin evlerler, kuşlarlar, düşüncelerler, sevgilerler, vb. dendiği bundan
ötürü hiç görülmez. "Sizler" her biri siz denmeye yaraşır kimselerden
oluşmuş bir topluluğa aytanırken kullanılabileceği gibi, bir topluluklar
topluluğuna aytanırken de kullanılabilir. Böyle bir topluluk, örneğin her sivil
toplum kuruluşunun üçer kişi (bir topluluk) ile katıldığı bir topluluk olabilir.
Biçim ve anlam bakımından çoğul bir sözcük bir daha çoğullanırsa, anlamca
değil, biçimce çoğul çoğulu olur.
Buraya dek bizler'den söz edilmedi. Burgâzî Anadolu'da XIII. yüzyılda yazdığı Fütüvvet-nâme'sinde
der ki:
"Bâb: Söz söylemekte dört edep vardur: Evvel katı söylemeye kim
ağzından yârı sıçramaya, bir kişiyle söyleşirken çevre yana bakmaya, sen ben
diyü söylemeye, siz biz diyü söyleye, eliyile söylemeye."[14]
Burgâzî "bir kişiyle söyleşirken" diyerek, fütüvvet ehlinin yalnız
"urunu olan, sayılan kimselere" değil, herkese "siz" diye
aytamasını öğütlüyor. Toplumsal-ekonomik bakımdan ayırım gözetmeden herkese
(bütün tüketicilere) saygılı ve eşit davranmak, üretici fütüvvet ehlinin
çıkarınadır.
Peki, herkese "siz" diyen kişi "ben" yerine niçin "biz"
diyecek? Biz'i böyle kullanmak alçakgönüllü olmanın dilsel belirtisi sayıldığı
için! Ben yerine biz, böbürlenmek amacıyla da kullanılır. Burada böyle bir amaç
olmadığı bellidir.
İyi anımsıyorsam, çocukluğumu geçirdiğim çevrede, özellikle ilkokulda, YERİLESİ
bir davranış veya düşünce söz konusu iken "Ben yaptım. Ben buldum." diye
ben'li konuşmak çok iyi karşılanırdı da, ÖVÜLESİ bir davranış veya düşünce
söz konusu olunca hoş karşılanmayıp biz'li konuşmak, "Biz yaptık. Biz
bulduk." demek, uygun biçimde dayatılırdı. Belli ki böylece bireylik dil ile
(de) ezilip silinmek istenirdi.
Ben adılının nesi eksik veya artık da kullanılmasın isteniyor? Kâşgarlı, yaş ve
urunca küçük veya büyük olmalarına göre kişilere "sen" veya
"siz" diya aytandığını söylemekle yetinmiş. Günümüzde bir kimseye
"sen" veya "siz" diye aytamak başka koşullara da bağlıdır.
Eskiden Tanrıya "siz" diye aytanmıştır: "Tengrim sizinge yükünür
men."[15] Oysa günümüzde Tanrıya "sen" diye aytanır:
Tanrım, sen bizi doğru yola ilet! Ayrıca, çok değerli kişilere coşkuyla aytanırken
ve yurt, ulus, bayrak, sancak gibi varlıklar için de sen adılı kullanılır. Bir adıl
herhangi bir eksiği veya artığı dolayısıyla değil, ideolojik bakımdan uygun
görüldüğü için şöyle veya böyle kullanılsın veya kullanılmasın istenir. Kişi
"ben" diye konuşarak alçakgönüllü olunabileceği gibi, böbürlenebilir de.
Fütüvvet ülküsü bireyliğin örgüt uğruna silinmesini amaçlar. Fütüvvet yoluna
girip bir ahîye bağlanan kişiden (terbiye'den, fetâ'dan) istenenler arasında şunlar
da vardır: "... vacibdürür terbiyeye kim cân ve gönülden ahîsine kul ola ...
Ahî destûrınsuz hiç iş işlemeye ... ahîden korka."[16] Görülüyor
ki fütüvvette sizli-bizli söyleşmenin ardında bireyliğin dilsel görünüşlerini
bile yok etmeyi amaçlayan çok katı bir disiplin vardır.
Fütüvvet ehline dayatılan bu konuşma biçimine göre sen-siz ve ben-biz yerine
siz-sizler ve biz-bizler demek gerekir; "sizler" ve "bizler" de
anlamca çoğul çoğulu değildir, yalnızca çoğuldur; çünkü onlardaki siz ve biz,
konumları karşılıklı birer kişiyi göstermektedir. Bir fütüvvet ehli bir
kişiyle söyleşirken sizli-bizli konuşabilir; ancak, birden çok kişiyle
söyleşirken, yanında sözcüsü olduğu bir veya birden çok yoldaşı varsa, disipline
uyup sizli-bizli konuşabilmek için "sizler" ve "bizler" demek
zorundadır; sizli-benli konuşsaydı "sizler" ve "biz",
senli-benli konuşsaydı "siz" ve "biz" diyecekti.
Sizler'in var olup kullanılması için bizler'in var ve kullanılır olması gerekmez.
Sizli-benli söyleşmek sizli-bizli söyleşmekten eski olmalıdır. Oğuz Kağan beylerin
ev il künlerin karşısında sizli-benli konuştuğu için "Ben sizlere oldum
kağan." diyor. Burada siz'in çoğullanması ve ben'in olduğu gibi kalması somut
toplumsal ilişkilere uygundur.
Sizli-bizli söyleşmek fütüvvet ehline Burgâzî'den önce de öğütlenmiş (!)
olabilir. Bu söyleşme biçimi fütüvvet ehlinin toplumsal-ekonomik konumuna uygundur:
Kimseyle takışmadan, herkesin gönlünü okşayıp anlaşarak yaşamak ve üretmek
fütüvvet ehlinin çıkarınadır. Alçakgönüllü olmak veya hiç değilse öyle
görünmek fütüvvet ehli için bundan ötürü önemlidir ve ben yerine biz deyip
sizli-bizli söyleşmek alçakgönüllü olmanın dildeki dışavurumu sayılmaktadır.
Böyle söyleşmede biz çoğul adılı ben yerine tekil olarak kullanıldığı için
ister istemez giderilmesi gereken bir eksiklik doğar: Çoğulsuzluk! Biz de -ler
ekiyle çoğullanmış siz gibi çoğullanıp "bizler" denerek bu
eksiklik giderilir.
Bu yazıda kullanılan yazılı verilere göre "sizler" ve "bizler"
Türkçede XIII. yüzyılda vardır ve doğumları daha eski olmalıdır.
"Bizler" de "sizler" gibi topluluklar topluluğu için
kullanılabilir. Örneğin, Yahya Kemal şöyle demiş: "... Fransız, İngiliz,
tatlı su Frengi, Rum ve Ermeniler hepsi Alman ordularının Liége önünde
mağlubiyetlerini candan ve gönülden temenni ediyorlardı.
"Bizlerden yalnız İttihatçı olanlar zıd bir ruhtaydılar. Liége'in
bir an önce düşmesini ... heyecanla bekliyorlardı. İttihatçı olmayan Türkler ise
şaşırmış, düşüngen bir halde idiler."[17]
"Sizler" ve "bizler" yabancı bir dile, örneğin İngilizceye
çevrilebilir mi? İngilizcede birinci ve ikinci çoğul kişi adıllarının
çoğulları yoktur; çünkü İngilizce konuşan toplumlar dillerinde o adılların
çoğulları olmasını dayatan ideolojik koşullarla karşılaşmamışlardır. Sizler
ile bizler'i İngilizceye çevirmek için you ve we adıllarının
çoğullarını türetip kullanma ataklığını hangi çevirmen gösterebilir? Ne var ki
İngilizce you ve we Türkçeye sizler ve bizler diye çevrilip duruyor.
Örneğin George W. Bush ABD Dışişleri Bakanlığı çalışanlarına you ve we
adıllarını (yalın ve çekimli olarak) kullanıp konuşuyor. Dilmaç hanım bütün o
you'ları ve we'leri sizler ve bizler diye çeviriveriyor.[18] Oysa Bush,
sizlerli-bizlerli değil, sizli-bizli bir mantıkla düşünüp konuşuyor. Dolayısıyla
ağzından çıkan bütün you'lar ve we'ler siz ve biz diye çevrilmelidir. Belli ki
dilmaç hanım siz ile sizler'i ve biz ile bizler'i özdeş tutuyor.
Çevirmenler dilmaçları yalnız bırakmıyorlar. Örnek: "Bizler
anlamkeşleriz."[19] Burada yadırgandıkça yadırganan
"anlamkeş" sözcüğünden önceki "bizler" belli ki İngilizce
metinde "biz" (we).
"... araştırması bizlere Mach sayısını vermiştir." Ve "...
çalışmalar, ... bizleri ... kanımızı gözden geçirmeye zorlamaktadır." Ve
"Bizler yalnız bazı şeylerin yanlış olduğunu söyleyebiliriz."[20]
Neden İngilizce us (bizi, bize) bizleri, bizlere ve we (biz) bizler
diye çevriliyor? Çevirmen "bizi, bize" ve "biz" demekte ne gibi bir
yanlış veya eksik buluyor olabilir?
"... çünkü bizler, aynı uzaklığı katetmak için, bir köpeğin yaktığından
daha çok kalori yakarız, ama bizim en yüksek hızımız daha yavaştır." ve
"O bizlerin hepimizin gerçek anlamda anası değil."[21] Önce
"bizler" diye çevrilen we sonra biz (Bizlerin değil, bizim.) diye,
daha sonra gene "bizler" (bizlerin) diye çevriliyor. Demek ki dilmaç gibi
çevirmen de biz ile bizleri düpedüz özdeşsayıyor. (İngilizce metinde we,
insan türü (Homo sapiens) anlamınadır.) İngilizce filmler Türkçe
sözlendirilirken de böyle davranıldığı oluyor.
İngilizce metinlerdeki her you ve we, "Biz, sizler ve bizler
değiliz, siz ve biz'iz." diye haykırıp dururken onları sizler ve bizler diye de
çevirmek, siz ile sizleri ve biz ile bizleri özdeş saymanın en kesin kanıtı değilse
nedir? Bu adıl çiftleri fütüvvet ehlinin dilinde özdeş değildi. Onun içindir ki
çoktan göçüp gitmiş fütüvvet ehline öykünüldüğü söylenemez. Öyle
görünüyor ki sizlerli-bizlerli konuşup yazmak, Türkçe söylemin günümüzdeki en
ince biçimi sayılıyor. TV ekranlarında söyleşen ünlüler ve ünsüzler böyle
konuşmaya boşuna çok özen gösteriyor olabilirler mi? Buna ek olarak, 1) Ülkemizde
papağanlık (psittacisme) ne yazık ki öteden beri yaygın olduğu için; 2)
BİREYLİK de durmadan ezilip silinmeye çalışıldığı ve insanlarımız bu yüzden
biçimdeşlenmede (conformation) bir çeşit güven buldukları için bol
sizlerli ve bizlerli konuşulup yazılmasına şaşmak gerekmiyor. 
1 Prof. Dr. Vecihe Hatiboğlu, Türkçenin
Ekleri, (TDK Yayınları, Ankara, 1981), s. 98.
2 Evliya Çelebi b. Derviş Muhammed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi,
I. kitap, 1. baskı, (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 1996), s. 14, 15, 16, 18,
19, 21, 22, 23, 24.
3 Tahsin Banguoğlu, Türkçenin Grameri, (TDK Yayınları 528,
Ankara, 1981), s. 358.
4 Büyük Larousse, 1986, "biz" ve "siz"
maddeleri.
5 Neşe Atabey, Dr. İbrahim Kutluk, Sevgi Özel, Sözcük Türleri,
(TDK yayınları, Ankara, 1983), s. 121.
6 Tahir Nejat Gencan, Dilbilgisi, 3. baskı, (TDK Yayınları,
İstanbul, 1975), s. 237.
7 V. Hatiboğlu, Türkçenin Ekleri, s.97.
8 Haydar Ediskun, Yeni Türk Dilbilgisi, (Remzi Kitabevi, İstanbul,
1963), s. 158.
9 T. Banguoğlu, Türkçenin Grameri, s. 358-9.
10 Kâşgarlı Mahmut, Divanü Lûgat-it-Türk, (çeviren Besim
Atalay, TDK), c. I, s. 339.
11 Divanü Lûgat-it-Türk, c. II, s. 346-7.
12 W. Bang, G. R. Rahmeti, Oğuz Kağan Destanı, (İstanbul
Üniversitesi Yayınlarından 16, İstanbul, 1936), s. 16.
13 Ay., s. 30, 32.
14 Yahyâ-bn-i Halil-ibn-i Çoban Fata-l Burgâzî,
"Fütüvvet-nâme", İ. Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, c. XV., s.
139.
15 Prof. Dr. Talât Tekin, "İslâm Öncesi Türk Şiiri", Türk
Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı I, Ocak 1986, s. 21.
16 Burgâzî, ay., s. 127.
17 Nihad Sami Banarlı, Yahya Kemal'in Hâtıraları, (İstanbul Fetih
Cemiyeti Yahya Kemal Enstitüsü Neşriyatı: 2, İstanbul, 1960), s. 127.
18 TRT 2, canlı yayın, 4 Ekim 2001, saat 17.30.
19 Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, 4.
basım, (çeviren Miyase Göktepeli, Tübitak Popüler Bilim Yayınları-Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, Kasım 1998), s. 283, 296.
20 Edmund Blair Bolles, Galileo'nun Buyruğu, 2. basım, (çeviren
Nermin Arık, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, Aralık 2000), s. 26, 44, 47.
21 Roger Lewin, Modern İnsanın Kökeni, 3. basım, (çeviren Nazım
Özaydın, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara, Şubat 1998), s. 28-29, 122.
i Öner Ünalan'ın 2001 ya da
2002'de yazdığı "Sizler ve Bizler" adlı inceleme yayınlanmamıştır.
(Daktilosuyla yazdığı özgün metinden aktardık.)
Öner Ünalan'ın el yazısıyla düştüğü nota göre, yazı Şubat 2002'de Varlık
dergisine gönderilmiş, ancak basılmamıştır.
ii Öner Ünalan, Türkçede çoğul sözcükler kullanma düşkünlüğü
konusunda, Dil Günlüğü adlı kitabında yer alan "29 Şubat '96"
tarihli günlüğünde şöyle söyler:
"İngiliz, Alman, Fransız, vb. 'iyi gün',
'iyi akşam', 'iyi gece' diler. Gözlemlerime göre biz 'iyi günler', 'iyi akşamlar',
'iyi geceler' diliyoruz. Dahası var: Başarılar, mutlu yıllar, iyi yolculuklar, vb.
diliyoruz. Belirli bir şeyin tekini değil de belirsiz bir çokluğunu diliyoruz.
Gönlümüz pek cömert olduğu için mi böyle konuşuyoruz? Yoksa kurnazlıkta epey
öndeyiz de sözle veya sözde verme fırsatını cömert görünmek
için mi kullanıyoruz?
"Andığım konuşma biçimi Türkçenin mantığına uygunsa, ki uygundur, o mantık
neden böyle işliyor?" (Bkz.: Öner Ünalan (Ragıp Gelencik), "Dil
Günlüğü", 1. baskı, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, Ocak 2012, s. 66.)
iii Öner Ünalan, "sizler" ve "bizler" sözcüklerinin
kullanılması konusunda, Dil Günlüğü adlı kitabında yer alan "18 Ekim
'95" tarihli günlüğünde şöyle söyler:
"Eskiden de böyleydi de ben mi
farkına varmadım, yoksa son yıllarda mı böyle oldu: Sizler, sizlere, sizlerin, vb.
deniyor. Bizler, bizlere, bizlerin, vb. de deniyor.
"Yeter tanışıklık yoksa veya saygı belirtisi olaraktek kişiye 'siz' denir
Türkçede. Sizler'li konuşanlar böylelikle karşılarındaki toplulukta bulunan
kişilerin her birini 'siz' denmeye uygun gördüklerini mi bildirmek istiyorlar? Ve
adına konuştukları gerçek veya sözde topluluğu da bu gözle gördükleri için mi
'bizler' diyorlar? Siz ve biz sıradan topluluklar için, sizler ve bizler seçkin
topluluklar için mi kullanılıyor? Yoksa 'sizler' denerek seslenilen topluluktaki
kişilerin birtakım kümelere (siz'lere) ayrıldıkları mı belirtiliyor? Ve adına
'bizler' diye konuşulan topluluk da bu gözle mi görülüyor? Bu soruların yanıtları
olumlu ise neden 'onlarlar' kullanılmıyor? Üçüncü topluluklar seçkin veya kümelere
ayrılmış olamazlar mı? 'Onlarlar' çoğul çoğulu olarak kulağa batıyor da sizler
ve bizler hoş mu geliyor?
"Bu sizler ve bizler örneğin İngilizceye veya Almancaya nasıl çevrilebilir?
Diyelim ki çevrilebildi. O dilleri konuşanların bu sizler'e ve bizler'e tepkileri
nasıl olur?" (Bkz.: Öner Ünalan (Ragıp Gelencik), "Dil Günlüğü", 1.
baskı, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, Ocak 2012, s. 153.)
iv Öner Ünalan, sonradan bu paragrafı yazısından çıkarmayı
düşünmüş ya da çıkarmış.
v Öner Ünalan, bu paragrafın yanına el yazısıyla "Sizlere
ömür" yazmış. Şunu demek istiyor olmalı: "Sizlere ömür" deyimi,
"Sizin gibilere ömür" anlamına gelebilir mi?
|
|