Yazıları

NÂZIM HİKMET'LE İLGİLİ ANI KİTAPLARININ NESNELLİK DEĞERİ[i]

Edebiyatçılar Derneği'nin bu bildiri için saptadığı konu, "Nâzım Hikmet'le İlgili Anı Kitaplarının Nesnellik Değeri", dört nokta üzerinde durmayı gerektirir: 1) Nâzım Hikmet; 2) Genel olarak anı ve anı kitapları ve özel olarak Nâzım Hikmet'le ilgili anı kitapları; 3) Genel olarak anı ve anı kitaplarının, dolayısıyla Nâzım Hikmet'le ilgili anı kitaplarının nesnelliğini saptamada başvurulacak ölçütler; 4) Nâzım Hikmet'le ilgili anı kitaplarının nesnellik değeri.

Görüldüğü gibi konu çok geniştir; onun içindir ki bu bildirinin olanakları oranında ve olanaklara göre, biraz da değiştirilerek işlenecektir.


NÂZIM HİKMET

Nâzım Hikmet 15 Ocak 1902'de Selanik'te doğdu, 3 Haziran 1963'te Moskova'da öldü. 61 Yıllık ömrünün dörtte birinden çoğu (17 yılı) mahpushanelerde, altıda birinden çoğu (son on iki yılı) yurda dönüş yolları kapalı olarak yurtdışında geçti. Nâzım Hikmet'in yaşamı sapmaz bir dava adamının, yirminci yüzyıla özgü seçkin bir aydının, dünya çapında bir şairin coşkun, hızlı, yaratıcı, engellenmiş, özlemlerle dolu yaşamıdır.[ii] Nâzım Hikmet ardında onurlu bir ad ve ulusumuz için büyük övünç kaynağı olan yapıtlar bırakmıştır.

Nâzım Hikmet doğduğu çağın Osmanlı toplumunda kültürlü ve ilerici sayılan bir ailedendir. Baba yönünden dedesi Nâzım Paşa, şairliği de olan özgürlükçü bir kişidir, Mithat Paşa'nın yakın arkadaşlarındandır. Ana yönünden dedesi Enver Paşa dilci ve eğitimcidir. Babası Hikmet Bey, Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) mezunu ve Kalem-i Ecnebiye'de çalışan bir memurdur. Annesi Celile Hanım Fransızca bilen, piyano çalan, resimle uğraşan ve bu dalda epey başarılı olmuş bir kadındır.

Nâzım Hikmet'in yaşamı belirli tarihlerle başlayıp biten beş döneme ayrılabilir: Şöyle demek belki daha doğrudur: Onun yaşamında belirli tarihlerle başlayıp biten beş dönem vardır:

BİRİNCİ DÖNEM doğumu ile Anadolu'ya geçmek üzere yola çıkışı arasında kalan zaman dilimidir.

Nâzım Hikmet ilk ve orta öğreniminden sonra 1917'de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi'nden 1919'da mezun olur; güverte subayı iken, 1920'de, geçirdiği ağır bir hastalık yüzünden çürüğe çıkarılır.

Nâzım Hikmet çocuk yaşlarda şiirle uğraşmaya başlamıştır. İlk şiiri 16 yaşındayken yayımlanır. 1920'de Alemdar gazetesinin düzenlediği şiir yarışmasında birincilik ödülü ona verilir. Seçici kurulda o günün ünlü şairleri vardır. Bu dönemdeki şiirleri hece ölçüsüyle yazılmıştır.

İstanbul'un işgali üzerine, Anadolu'daki kurtuluş savaşına katılmak için 1 Ocak 1921'de İstanbul'dan yola çıkan Nâzım Hikmet, Edebiyat çevresinde yetenekli bir şair olarak tanınmış, 19 yaşında, yurtsever bir gençtir.

İKİNCİ DÖNEM Anadolu'ya geçişi ile 1924 Ekiminde Sovyetler Birliği'nden sınırı gizlice geçerek yurda dönüşü arasındaki zaman dilimidir.

Çetin bir yolculuktan sonra Ankara'ya varan Nâzım Hikmet ve arkadaşı Vâlâ Nurettin, bir süre sonra öğretmen olarak atandıkları Bolu'ya giderler.

Bu arada Anadolu gerçekliği ile karşılaşmışlar ve Almanya'dan dönmüş, Spartakist olduklarını söyleyen bir grup gençle arkadaşlık etmişler ve onlardan tarihsel materyalizm üzerine kabaca bilgi edinmişlerdir. Bolu'da Büyük Fransız Devrimi ve Sovyetler Birliği'nde yaşanmakta olanlar üstüne öğrendikleri de bunlara eklenince, bilgi bakımından pek yetersiz olduklarını kavrayan iki arkadaş, Sovyetler Birliği'ne gitmeye karar verirler.[iii] Bu kararda iki etkenin daha payı vardır: Birincisi, kılıkları ve çevrelerindeki insanlardan ayrılan, namaz kılmayan, oruç tutmayan birer genç olarak Bolu'da karşılaştıkları tutucu tepki. İkincisi, gizli polis örgütünün onlara karşı takındığı güvensizlik bildirir tutum.

İki arkadaş kararlarını uygulayarak Sovyetler Birliği'ne gidip Moskova'daki Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) öğrenci yazılırlar. Nâzım Hikmet bu üniversitede politik bilimler ve ekonomi öğrenimi görür. Ayrıca, o dönemde Sovyetler Birliği'nde uygulanmış ve tarihte benzeri görülmemiş, toplumsal bir eğitimden geçer.

Bu dönemde şiirinin içeriği zenginleşir; dolayısıyla kullanageldiği biçim yetersiz kalır. Genç Sovyet şairlerinden de etkilenerek kendine özgü, özgür bir biçim geliştirir; edebiyatımızda başlıbaşına bir çığır olup kalan ve giderek olgunlaşacak olan şiirinin başlıca ilkelerine ulaşır. Bu dönemde yazdığı kimi şiirleri, 1923'te, Yeni Hayat ve Aydınlık gibi dergilerde yayımlanmıştır.

Nâzım Hikmet yurda döndüğünde (Ekim 1924) dünyagörüşü ve davranışları disiplinli, yaşamı ve politik kişiliği sanatçı kişiliğinden ayrılmaz, sosyalist bir yurtseverdir. Ve hep öyle kalır.

ÜÇÜNCÜ DÖNEM, 17 Ocak 1938'de, Harp Okulu Olayı diye anılan dava dolayısıyla tutuklanmasına dek sürer.

Nâzım Hikmet 1924'te Aydınlık dergisinde çalışmaya başlar. Şeyh Sait Ayaklanması üzerine 4 Mart 1925'te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu uygulanarak kimi gazete ve dergiler kapatılır. 1 Mayıs 1925'te yayımlanan bir bildiri dolayısıyla Aydınlık dergisi yazarlarının çoğu tutuklanır. O sırada İzmir'de sakalan Nâzım Hikmet, Ankara İstklâl Mahkemesince, gıyabında 15 yıl hapse mahkûm edilir. Bunun üzerine yurtdışına çıkıp Sovyetler Birliği'ne gider. 1926'da çıkarılan af yasası üzerine, pasaport alıp yurda dönmek için Türk Elçiliğine başvurur. Başvurusuna yanıt verilmez. İlk şiir kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü'nü Bakû'de yayımlatır (1928). 1928 Ekiminde, gene sınırı gizlice geçerek yurda döner. Bu dönemde Nâzım Hikmet birçok kez tutuklanır, hakkında açılan kimi davalarda beraat eder, kimilerinde hapis cezasına mahkûm edilir ve son olarak Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla ilân edilen aftan yararlanır.

Nâzım Hikmet, 1928'de, Zekeriye Sertel'in çıkardığı Resimli Ay dergisinde yazmaya başlar. 1929'da, bu dergide Putları Yıkıyoruz başlığı altında, o günün büyük sayılan kimi şairlerine[iv] yönelttiği sert eleştiriler ve saldırılar büyük yankılar uyandırır. Kısa aralıklarla şiir kitapları çıkar: 835 Satır ve Jakond ile Sİ-YA-U 1929'da, Varan Üç ile 1 + 1 = 1 1930'da, Benerci Kendini Niçin Öldürdü ile Gece Gelen Telgraf 1932'de, Taranta Babu'ya Mektuplar 1935'te, Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı 1936'da yayımlanır. Kafatası (1932) ve Bir Ölü Evi (1932) adlı oyunları Darülbedayi'de, Unutulan Adam (1935) Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenir. Kimi kitapları dolayısıyla davalar açılır.

Nâzım Hikmet, ailesinin geçimini sağlamak için, çeşitli gazete ve dergilere, takma adlarla, fıkra, roman; tiyatrolara operet; İpek Film için senaryolar da yazmış, dublaj ve film yönetmenliği gibi işlerle de uğraşmıştır.

DÖRDÜNCÜ DÖNEM Harp Okulu Olayı davasından ötürü tutuklanmasıyla (17 Ocak 1938) başlayıp 17 Haziran 1951'de gizlice yurtdışına çıkmasıyla biter.

Nâzım Hikmet, Harp Okulu Olayı ve Donanma davaları dolayısıyla, "askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik" ve "askeri isyana teşvik"ten toplam 35 yıl hapse mahkûm edilir. Bu ceza, birtakım gerekçelerle, 28 yıl 4 aya indirilir. Böylece kesiksiz ve uzun mahpusluğu başlar.

Anılan davalarda büyük 8 hukuksal yanlış yapılmıştır. Bu davalarla ilgili belgelerin ve yayınların gösterdiği gibi, Nâzım Hikmet hukuken suçsuz bir mahkûmdur. Nâzım Hikmet, bunaldığı günler olursa da, bu suçsuz mahkûmluğa ve mahpusluğa psikolojik bakımdan büyük başarıyla katlanır, ama biyolojik bakımdan yıpranır. 1949'da sağlığı salıverilmesini gerektirecek kadar bozulmuştur. Özgürlüğüne kavuşması için 1949'da başlatılan çabalar, sonunda Nâzım Hikmet'in 15 Temmuz 1950'de yürürlüğe giren af yasasının kapsamına alınmasıyla sonuçlanır. Mahpusluğu 12 yıl 7 ay sürmüştür.

Özgürlüğüne kavuşan Nâzım Hikmet polisçe sürekli ve açıkça izlenir. Kitaplarını yayımlatma, oyunlarını oynatma olanağı yoktur. Bilindiği gibi Heybeliada Bahriye Mektebi'ni bitirip bir yıl subaylık stajı yapmış ve çürüğe çıkarılmıştır. Özgürlüğüne kavuştuğunda koroner yetmezliği vardır, karaciğeri bozuktur, vb. Yaşı elliye varmış, tıbben çökmüş bir insandır.[v] Bütün bunlara karşın askere çağrılır. Politik iktidar onun yurdunda barınmasını istememektedir. Nâzım Hikmet bu koşullarda yurtdışına çıkmaya karar verir.

Bu uzun mahpusluk döneminden birçok şiir, Kuvâyı Milliye Destanı ve dünya edebiyatında bir benzeri olmayan, şiir, destan, öykü, roman öğeleri taşıyan Memleketimden İnsan Manzaraları adlı yapıtı kalmıştır. Nâzım Hikmet mahpusahaneyi Türkiye toplumundaki aksaklıkların sonucu olan tipik örneklerle dolu bir ortam olarak incelemiş; yazdıklarını mahpuslara okumuş, onların tepkilerini gözlemiş, eleştirilerini dinlemiş ve bunları değerlendirmiştir. Mahpushanede karşılaştığı genç insanlara eğitmen ve öğretmen olmuştur.

BEŞİNCİ VE SONUNCU DÖNEM (17 Haziran 1951-3 Haziran 1963): Nâzım Hikmet artık özgürdür, Türkiye dışında bütün ülkelere gidebilir. Bu kez yurt özlemi çekmeye mahkûm edilmiştir.[vi] Birçok ülkeye gider, uluslararası çeşitli toplantılara ve etkinliklere katılır.

Son yapıtlarını bu koşullarda vermiştir.

Nâzım Hikmet'in yaşadığı 61 yıllık zaman diliminde insanlık, birinci büyük emperyalist savaşı, Büyük Ekim Devrimi'ni, faşizmin kükreyişini, ikinci büyük emperyalist savaşı ve ardından soğuk savaşın ilk perdesini yaşamıştır. Nâzım Hikmet bütün bunlardan en çok etkilenmiş insanlardan biridir. Denebilir ki, politik ve sanatçı kişiliğiyle, yapıtlarıyla, sevinçleri, acıları ve özlemleri ile Nâzım Hikmet, bütün bunların bir insanda yansımış sonucudur.


NÂZIM HİKMET'LE İLGİLİ ANI KİTAPLARI

Zamana bağlı olarak yerlerin, canlı ve cansız nesnelerin, olayların, kısacası, içinde yaşanan nesnel gerçekliğin belleğe yazılmış yansılarına anı diyoruz. Özyaşamöyküleri tabanları ve çatıları bakımından birer anı kitabıdır. Düzgün tutulmuş günlüklerden oluşan yapıtlar birer anı kitabıdır.

Anı kitabı olmayan veya sayılmayan kitaplar anılar içerebilir. Ayrıca, salt anılardan oluşmuş kitap yazmak olanaksızdır. Günlüklerde bile anı olmayan şeyler vardır.

Amaç Nâzım Hikmet'le ilgili anıları derleyip değerlendirmek ise, alışılagelmiş anlamda "anı kitabı" sayılan kitaplarla yetinmek doğru olmaz.

Nâzım Hikmet'le ilgili çok kitap yazılmıştır, daha da yazılacaktır. Aşağıda sunulan listedeki kitaplardan kimileri alışılagelmiş anlamda anı kitaplarıdır: Örneğin Vâlâ Nurettin'den Bu Dünyadan Nâzım Geçti, Orhan Kemal'den Nâzım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl, Fahri Erdinç'ten Kalkın Nâzım'a Gidelim böyledir. Kimileri özyaşamöyküsüdür: Şevket Süreyya Aydemir'den Suyu Arayan Adam, Balaban'dan Şair Baba ve Damdakiler. Kimileri Nâzım Hikmet'in yaşamöyküsüdür: Zekeriya Sertel'den Mavi Gözlü Dev ile Nâzım Hikmet'in Son Yılları. Füsun Özbilgen'den Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum yarı röportaj, yarı derleme ve yarı inceleme sayılabilecek bir yapıttır. Nâzım Hikmet'in avukatı Mehmet Ali Sebük'ten Nâzım'ın Özgürlük Savaşı, Nâzım Hikmet'le ilgili anılar da içeren, hukuksal yanı ağır basan çok yönlü bir savunmadır...

Aşağıdaki liste bunlar göz önünde tutularak düzenlenmiştir. Dolayısıyla, listedeki kitapların ortak yanları, Nâzım Hikmet'le ilgili anılar içermeleridir. Bu kitaplardaki anılar, nicelikleri ve ilgili oldukları dönemler bakımından farklılıklar gösterir. Ve kuşkusuz, Nâzım Hikmet'le ilgili kitaplara daha geniş bir açıdan bakılırsa, listeye eklenebilecek başka kitaplar da olabilir.

Nâzım Hikmet'le ilgili anılar içeren kitaplar, ilgili oldukları dönemelere göre şöyle sıralanabilir:

BİRİNCİ DÖNEM

Nâzım, anlatan Samiye Yaltırım, yazan Aydın Aydemir.
Bu Dünyadan Nâzım Geçti, Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû).
Nâzım Nâzım, Aydın Aydemir.

İKİNCİ DÖNEM

Bu Dünyadan Nâzım Geçti, Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû).
Suyu Arayan Adam, Şevket Süreyya Aydemir.
Nâzım, anlatan Samiye Yaltırım, yazan Aydın Aydemir.
Nâzım Nâzım, Aydın Aydemir.

ÜÇÜNCÜ DÖNEM

Bu Dünyadan Nâzım Geçti, Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû).
Nâzım Hikmet ve Babıâli, Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Yıldız Sertel.
Mavi Gözlü Dev, Zekeriya Sertel.
Nâzım Nâzım, Aydın Aydemir.
Nâzım'la 1933-1938 Yılları, A. Faik Bercavi.
Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum (Semiha Berksoy'un anıları), Füsun Özbilgen.
Nâzım, anlatan Samiye Yaltırım, yazan Aydın Aydemir.
Harbiye Kazanı, Kerim Korcan.[vii]

DÖRDÜNCÜ DÖNEM

1938 Harp Okulu Olayı ve Nâzım Hikmet, A. Kadir.
Harbiye Kazanı, Kerim Korcan.[viii]
Nâzım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl, Orhan Kemal.
Şair Baba ve Damdakiler, Balaban.
Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum (Semiha Berksoy'un anıları), Füsun Özbilgen.
Nâzım Nâzım, Aydın Aydemir.
Bu Dünyadan Nâzım Geçti, Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû).
Bir Dönemin Tanıklığı, Müzehher Vâ-Nû.
Nâzım, anlatan Samiye Yaltırım, yazan Aydın Aydemir.
Nâzım'ın Özgürlük Savaşı, Mehmet Ali Sebük.
Gülerek, Refik Erduran.

BEŞİNCİ VE SON DÖNEM

Gülerek, Refik Erduran.
Nâzım Hikmet'in Son Yılları, Zekeriya Sertel.
Nâzım Hikmet ve Bulgaristan, Fahri Erdinç (Bu kitap derlemedir. Ön kapağında Fahri Erdinç'in adı varsa da, kitapta Fahri Erdinç imzalı yazı yoktur.)
Kalkın Nâzım'a Gidelim, Fahri Erdinç.
Nâzım'dan Anılar, Aleksandr Fevralski.
Nâzım'la Söyleşi, Vera Tulyakova Hikmet.
Bu Dünyadan Nâzım Geçti, Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû).
Nâzım Hikmet ve Babıâli, Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Yıldız Sertel.


ANILARIN NESNELLİĞİ VE ÖZNELLİĞİ

Anılar nesnel gerçekliğin belleğe yazılmış yansıları oldukları için nesnellikleri (nesnel gerçeklikle ilgili yanları) vardır. Ve anılar bir insanın (öznenin) belleğine yazılmış nesnel gerçeklik yansıları oldukları için özneldirler (özne ile ilgili yanları vardır). Her insan biyolojik bakımdan tek veya eşsizdir. (Tek yumurta ikizleri bile tümüyle özdeş değilidr.) İnsanlar duyarlıkları, dikkat ve algılama yetileri, bellek güçleri... gibi bakımlardan farklılıklar gösterirler. İnsanlar toplumsal varlıkları bakımından da özdeş değillerdir. Toplumsal konumları, ilişkileri, gördükleri eğitim ve öğretim bunlara bağlı düşünüş ve davranışları bakımından farklılıklar gösterirler. Bütün bunlardan ötürü, örneğin bir veya aynı olayı birlikte yaşamış insanların anılarında farklılıklar vardır.

Bir anının nesnel gerçeklikle ilgili yanını (nesnelliğini) yoklamak için, aynı konudaki anılar karşılaştırılıp ortak yanları araştırılır. Bu, günlük yaşamda başvurduğumuz bir yoldur. İkinci bir yol da, anıyı konusuyla ilgili her türlü yazılı, görsel ve işitsel belgelerle karşılaştırmaktır. Bu türlü yoklamalar her anı için yapılamaz. Unutmayalım ki her birimizin tek başımıza yaşadıklarımızdan kalmış anılarımız vardır. Ve anılan başvuru kaynakları her anı için, daha doğrusu çoğu anı için var değildir.

Nesnellikleri irdelenemeyen anılar belirli bir sakınma koşuluyla değerlendirilmek gerekir.

İnsanlar kendi dünyagörüşlerini paylaşan kimselerin anılarında güvenilir bir nesnellik olduğunu kabul etmeye eğilimlidirler. Ayrıca, insanlar zamanla gelişip değiştikleri için, anılarına verdikleri değerler de değişir. Anılar zamanla silikleşebilir, tümüyle yitebilir. Düzgün tutulmuş günlüklerdeki anıların daha güvenilir sayılmaları bundandır.


ANI KİTAPLARININ NESNELLİK DEĞERİ

Anı kitapları anılardan başka şeyler de içerir: Çeşitli bilgiler, izlenimler, kanılar, sanılar, düşünceler ve yorumlar gibi. Bunlar da göz önünde tutulursa, bir anı kitabının nesnellik değerini saptamak ne demektir? Görülüyor ki konu çok geniş ve karmaşıktır.

Nâzım Hikmet'le ilgili incelemeler, araştırmalar yapacak, onun yaşamöyküsünü yazacak kişilerin yapmaları gereken iş, önce Nâzım Hikmet'in içinde yaşadığı nesnel gerçekliği anı dışı kaynaklara dayanarak saptamak, sonra da anıları o nesnel gerçeklikle ilgili oldukları yerlere koymaktır. Böyle yapılınca anılar o nesnel gerçekliği tümleyen birer öğe olacaklardır; çünkü kaynakları o nesnel gerçekliktir.

Ve Nâzım Hikmet'le ilgili anılar hiç de azımsanabilecek[ix] bir çoklukta değildir.


KAYNAKLAR

A. Kadir, 1938 Harp Okulu Olayı ve Nâzım Hikmet, ikinci baskı, İstanbul, Şubat 1967.
Aydemir, Aydın, Nâzım Nâzım, Broy Yayınları, İstanbul, 1986.
Aydemir, Şevket Süreyya, Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1961.
Balaban, Şair baba ve Damdakiler, Cem Yayınevi, İstanbul, 1968.
Bercavi, A. Faik, Nâzım'la 1933-1938 Yılları, Cem Yayınevi, birinci basım, İstanbul, 1992.
Erdinç, Fahri, Kalkın Nâzım'a Gidelim, Varlık Yayınevi, ilk basım, İstanbul, 1987.
Erdinç, Fahri, Nâzım Hikmet ve Bulgaristan, Evrensel Dostluk Yayınları, Ankara, Ocak 1977.
Erduran, Refik, Gülerek, Cem Yayınevi, İstanbul, 1987.
Fevralski, Aleksandr, Nâzım'dan Anılar, çeviren Ataol Behramoğlu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1979.
Korcan, Kerim, Harbiye Kazanı, e Yayınları, İstanbul, Kasım 1989.
Müzehher Vâ-Nû, Bir Dönemin Tanıklığı, Cem Yayınevi, İstanbul, (Basım tarihi yok.).
Orhan Kemal, Nâzım Hikmet'le Üç Buçuk Yıl, Sosyal Yayınlar, İstanbul, (Yayımlandığı tarih yok.).
Özbilgen, Füsun, Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum, 2. basım, Broy Yayınları, İstanbul, Kasım 1985.
Sebük, Mehmet Ali, Nâzım'ın Özgürlük Savaşı, Cem Yayınları, İstanbul, 1990.
Sertel, Zekeriya, Mavi Gözlü Dev, Ant Yayınları, İstanbul, 1969.
Sertel, Zekeriya, Nâzım Hikmet'in Son Yılları, Milliyet Yayınları, ikinci basım, İstanbul, Kasım 1978.
Sertel, Zekeriya; Sertel, Sabiha; Sertel, Yıldız, Sertel'lerin Anılarında Nâzım Hikmet ve Babıâli, Adam Yayınları, birinci basım, İstanbul, Ekim 1993.
Tulyakova Hikmet, Vera, Nâzım'la Söyleşi, Türkçesi Ataol Behramoğlu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1989.
Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû), Bu Dünyadan Nâzım Geçti, 2. baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1969.
Yaltırım, Samiye (anlatan); Aydemir, Aydın, Nâzım, Cem Yayınevi, İstanbul, 1979.


i Ragıp Gelencik, "Nâzım Hikmet'le İlgili Anı Kitaplarının Nesnellik Değeri", Nâzım Hikmet Günleri (30-31 Ocak 1994), 1. baskı, Edebiyatçılar Derneği Yayınları: 2, Ankara, Ocak 1994, s. 14-19.

Öner Ünalan'ın 30 Ocak 1994'te, Şinasi Sahnesi'nde Edebiyatçılar Derneği'nin düzenlediği Nâzım Hikmet Günleri Sempozyumu'nda sunduğu bildirinin metni. (Daktilosuyla yazdığı özgün metinden aktardık.) Konuşmayı izlemek için buraya tıklayınız.

ii Buraya, el yazısıyla, Nâzım Hikmet'in şu dizeleri eklenmiş:

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim

iii Sayfa kenarına kurşunkalemle şu ad yazılmış: A. Ceza Re. Ziya Hilmi.

iv Sayfa kenarına kurşunkalemle şu adlar yazılmış: Abdülhak Hâmit, M. E. Yurdakul.

v Burada yer alan, kırmızı keçe kalemle yazılmış kısa tümceyi okuyamadık.

vi Buraya, el yazısıyla, Nâzım Hikmet'in şu dizesi eklenmiş:

Çınarlarında kolan vurdum, mahpushanelerinde yattım

vii Satıra kurşunkalemle soru imi (?) konmuş.

viii Satıra kurşunkalemle soru imi (?) konmuş.

ix Sözcüğün yanına kurşunkalemle soru imi (?) konmuş.