Yazıları

SÖZE ÖZGÜRLÜK, BARIŞA ŞİİR[i]

Söze Özgürlük, Barışa Şiir! Bu sözün değerini en iyi bilenlerin başında şairler gelir; çünkü söz onlar için hem araç hem amaçtır. Şairler söze aşık kişilerdir, sözün sırrına varmaya çalışan, sözün büyüsüne kapılmış kişilerdir. Edebiyat yapmıyorum. Edebiyat yapmadığım, bir şairin sözleriyle kanıtlanabilir. Bakınız, yedi yüzyıl önce Yunus Emre ne demiş:

Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı balınan yağ ede bir söz
Kelecilerin pişirgil yaramazını şaşırgil
Sözün us ile düşürgil dimeği çağada bir söz
Gel ahı ey şehriyarı sözümü anla bari
Hezaran gevher dinarı kara toprağ ede bir söz
Kişi bile söz demini demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz

Sözün büyüsüne kapılmadan bu cihan cehenneminin bir sözle sekiz cennete dönüşebileceği söylenebilir mi?

Şimdi, kısaca ve düpedüz söylenirse, Yunus Emre diyor ki: Kişi sözünü bilmeli, sözü gereği gibi kotarıp yerinde ve zamanında söylemeli, kötü sözden kaçınmalı; çünkü söz olağanüstü güçlüdür. Kuşkusuz, bunlar Yunus Emre'den önce de söylenmiştir. Ne var ki bunlar Yunus Emre'nin sözleriyle söylenince, kendimizi öğüt dinler gibi tatsız bir durumda bulmuyoruz. Tersine, kafamız daha aydınlık, gönlümüz daha duyarlı kılınıyor. Daha iyi kavrayıp daha iyi duyabiliyoruz; çünkü Yunus Emre'nin sözlerinde estetik var; Yunus Emre'de söz şiir oluyor. Sözün böylesine sınırsız özgürlük diyorum.

Şiir kendimizle, başka insanlarla ve doğayla ilişkilerimizi daha zengin ve daha güzel kılarak geliştirir. Burada var olmayan bir şeyi var sanmak söz konusu değildir. Gerçekliğin kimi yanlarını ancak böyle sözlerle, şiirle daha iyi kavrayabiliyoruz. Bu sözlerim edebiyatın tümü ve güzel sanatlar için de geçerlidir. Güzel sanatların birbirinden farkı, sözü farklı gereçlerle söylemeleridir. Onun içindir ki sanatsal söze sınırsız özgürlük diyorum. Bir yonuta tükürmek, bir tabloyu çürümeye bırakmak, bir ezginin seslendirilmesini engellemek, kitap veya film yakmak, özünde bir ve aynı eylemdir. Bütün bu yaratıların varlığında saldırıya uğrayan, yok edilmeye çalışılan, sözdür.

Peki, söz nedir? Sözcükler kavramların maddesel varlık biçimleridir. Söz ise düşüncenin maddesel varlık biçimidir. Ve doğal olarak söz, aynı zamanda, düşünceyi iletme aracıdır. Düşünce maddesel varlık biçimine kavuştuğu anda iletilebilir durumdadır. Sözsüz düşünce olmaz. Burada düşünmenin ve düşüncenin evrimi üzerinde durup sözü uzatmak ve konuyu dağıtmak istemiyorum. Düşünme ile dil arasında kopmaz bir bağ olduğu içindir ki düşünmenin ürünü olan düşünce ile onun maddesel varlık biçimi olan söz birbirinden ayrılamaz. Dolayısyla, söze özgürlük düşünceye özgürlük demektir. Düşünme bireyin beyninde veya zihninde yer alan bir etkinlik ise de, düşünce bireysel değil, bireysel-toplumsal bir üründür. Onun içindir ki sözü veya düşünceyi suç sayıp cezalandırmak, yalnız bireye değil, topluma da yöneltilmiş bir eylemdir. Düşünceyi suç sayıp cezalandırmak, bayağı bir suçtan ötürü suçluyu yakınlarıyla birlikte cezalandırma ilkelliğinin kalıntısı değildir; tersine, onu da aşan ve ondan daha korkunç bir ilkelliktir; çünkü toplumun tümüne yöneliktir, toplumun tümüne baskıdır.

Düşüncelerin yasalarca suç sayılmayıp insanların düşüncelerinden ötürü kovuşturmaya uğramaması, düşünce özgürlüğünün varlığı için kuşkusuz gerekir, ama yetmez. Düşünceye karşı kaba kuvvet kullanılması tümüyle önlenmelidir. İnsanlara düşünceleri dolayısıyla ekonomik ve başka yollarla baskı yapılması da düşünce özgürlüğü ile bağdaşmaz. Eğitim sistemi düşünce üretebilen insanlar değil de, dogmalara bağlı, düşünmeye ve düşünceye yabancı ve hoşgörüsüz insanlar yetiştiriyorsa, düşünce kaynağında kurutuluyor demektir. Okullarda ulusal dil gereği gibi öğretilmiyor, yabancı dille öğretim anaokullarına dek yaygınlaştırılıyorsa, yalnız ulusal varlığa değil, düşünmeye ve düşünceye de kıyılıyor demektir. Medya tekelleşip insanları belirli bir dünya görüşüne uygun koşullayarak beyin yıkıyorsa, düşünceyi boğan bir ortam yaratılıyor demektir.

Okuryazarlar geçim sıkıntısı yüzünden değil kitap, günlük bir gazete almaktan bile vazgeçmek zorunda bırakılmışlarsa, düşünce iletimi ve üretimi kösteklenmiş demektir. Toplumun büyük çoğunluğu toplumsal güvenlikten, sağlık koşullarından yoksun ve günlük geçim kaygısıyla sözümona yaşıyorsa, düşünmekten yoksun bırakılmış demektir. Onun içindir ki yalnızca birkaç yasa maddesini değiştirip düşünceyi suç olmaktan çıkarmakla düşünce özgürlüğü ve demokrasi kahramanı olunamaz. Düşüncenin hiç engelsiz serpilip gelişmesi için gerekli toplumsal ve ekonomik ortam yaratılmalıdır.

Düşünce üretmeyen toplum, kendisini de yeniden üretemez. Ve günümüzde Yeni Dünya Düzeni denen düzenin amacı, kendilerini yeniden üretebilen toplumları yok etmektir. Küreselleşme, yalnız belirli bir toplumsal-ekonomik yaşamı değil, belirli bir dünya görüşünü de bütün insanlığa dayatmaktır. Dayatmaya dayanan bu düzende küresel bir düşünce özgürlüğü ve küresel barış olamaz. Onun içindir ki gün, gerçekten, barışa şiir söylenecek gündür.


i Ragıp Gelencik, "Söze Özgürlük, Barışa Şiir", Evrensel Kültür (dergi), sayı 51, Mart 1996, s. 13.