Yazıları

ÇEVİRMENLİK KUTSUZLUKTUR[i]

Çevirmen nice ve nitelikli emek verirse versin, arada bir söylendiği gibi, isterse "metni yeniden yazmış" olsun, ortaya kendisinin olan bir yapıt koyamaz. Yazar-çevirmen ilişkisinde yazar hep üstün (superior), çevirmen hep astın (inferior) konumundadır.

Basın-yayın patronlarının gözünde çevirmenin yeri yazarınkinden hemen sonra bile değildir.

Hele Türkiye'de, yayımcıların, özellikle tek dilli ve eli kalem tutar yayımcıların gözünde, çevirmenin kendilerine getirdiği metin, üzerinde diledikleri gibi at koşturmaktan özel tat aldıkları bir alandır. Çeviri metinle gönüllerince oynarlar, çevirmenin görüşünü almaya hiç gerek görmezler. Bütün bunlardan doğan her türlü yanlışın ve aksaklığın sorumlusu da çevirmen olur.

Okurun gözünde metindeki her türlü pürüzden, kendi bilmezliği yüzünden var sandığı pürüzlerden bile, çevirmen sorumludur. Okur, yazarı yetkin sayar, yayımcının bıraktığı nal izlerini vb. görmez. (O izleri yalnız çevirmen, o da, basılı metni okursa görür.) Oysa yayımcı, metin boyunca bir tek sözcüğü, örneğin "sözde" sözcüğünü hep "şu" diye değiştirip bütün çevirinin, dolayısıyla özgün metnin canına okumuş olabilir.

Çevirmene karşı herkes önyargılıdır.

Bunları durup dururken yazmıyorum. Yıllar önce bir çeviride şu tümceye takılmıştım: "Sürekli akış öğretisi Herakleitos yönünden öğretildiği biçimiyle bizi güçlüklere uğratmaktadır ve gördüğümüz gibi, bilim onu çürütecek hiçbir şey yapamamaktadır." (Bertrand Russel, Batı Felsefesi Tarihi, üçüncü baskı, çeviren Muammer Sencer, Onur Basımevi, Eylül 1983, İstanbul, s. 53.) Bu tümcede beni düşündüren "bilim onu çürütecek hiçbir şey yapamamaktadır" ek tümcesiydi. Kitabın İngilizcesi elime geçer geçmez tümcenin özgününe baktım: "The doctrine of the perpetual flux, as taught by Heraclitus, is painful, and science, as we have seen, can do noting to refute it." (Bertrand Russel, History of Western Philosophy, George Allan and Unwin Ltd., London, 1961, p. 65.) Çeviri doğruydu. Ben şöyle çevirirdim: Herakleitos'un öğrettiği biçimiyle sürekli akış öğretisi çetindir ve, gördüğümüz gibi, bilim bu öğretiyi çürütecek hiçbir şey yapamıyor."

Evet, Russel'a göre, bilimin işi veya işlerinden biri, birtakım öğretileri çürütmektir.

Muammer Sencer'in çevirisiyle benimki biraz farklı; çünkü bireysel İngilizcelerimiz ve Türkçelerimiz farklı. Tek dilli ve eli kalemli yayımcıların hiç aldırmadıkları noktalardan biridir bu. Onlar için kendi bireysel dilleri toplumsaldır. Çevirmen biri, gerekseme, yayımcı, zamandaş, vb. sözcükleri kullanmışsa, onları kendi bireysel Türkçelerine göre birisi, gereksinim, yayıncı, eşzamanlı, vb. diye değiştiriverirler. Bu işi eksik yaptıkları zaman, bireysellik bakımından melez bir dil çıkar ortaya.

Yazarın bireysel diline saygı duyulur. Çevirmenin bireysel dili yok sayılır.

Redactor denen emekçiye gelince, o, güvenilir sayılan çevirmenin bulunduğu yerde varlığına hiç gerek duyulmayan kişidir. Redactor, tek dilli ve eli kalemli yayımcılar için diledikleri gibi at koşturacakları alanda göremeyecekleri engelleri ortadan kaldıran meydancıdır.


i Ragıp Gelencik, "Çevirmenlik Kutsuzluktur", Evrensel Kültür (dergi), sayı 52, Nisan 1996, s. 20.