|
GÜNEŞ-DİL TEORİSİ ÜSTÜNE[i]
Güneş-Dil
Teorisinin doğruluğuna inanmış tek kişi tanımıyorum. Tanıklar
ve belgeler gösteriyor ki bu teori ülkemizin ideolojik ve politik gündemindeyken
ona inanmış veya öyle görünmüş kişiler epeyce idi. Atatürk'ün
sağlığında bu teoriyi canla başla savunmuşların kimileri, daha
sonra onun uyduruk olduğunu, ama bu işte kendi payları bulunmadığını
yazmışlardır.
Kimilerine
göre Güneş-Dil Teorisi Dr. Phil. Orient H. F. Kvergitch'in malıdır.
Kimilerine göre ise Atatürk, Kvergitch'in La Psychologie de
quelques éléments des langues turques (Türk Dillerindeki Birtakım
Öğelerin Psikolojisi) adlı basılmamış yapıtından özellikle
esinlenip Güneş-Dil Teorisinin ana çizgilerini saptamıştır. Bu
yapıt TDK kitaplığında ve arşivinde yoktur.[1] Ahmet
Cevat Emre ile Agop Dilaçar ellerinde bu yapıtın kopyası bulunduğunu
yazmışlardır.[2] O kopyaların nerede olduğunu bilene
rastlamadım.
12
Eylül 1980'den hemen sonra TDK'ye karşı bir kampanya başlatılıp
Güneş-Dil Teorisi yeniden gündeme getirildi. O günlerde teoriyi
aracısız ve ayrıntılı öğrenme gereğini duyup epey belge taradım.
Kvergitch'in anılan yapıtını bulabilseydim, o belgeleri hiç
beklemeden değerlendirecektim. Ömer Asım Aksoy anılarını Cumhuriyet'te,
TDK'de 42 Yıl adı altında yayımlamaya başlayıp Güneş-Dil
Teorisinin adını şöyle bir anıvermekle yetinince, derlediğim
belgeleri anımsadım. Onların kimilerini belirli sınırlar içinde
değerlendirmek bana ilginç göründü.
Ulusal
dilimiz nasıl geliştirilmeli? Bu konudaki polemiklerde, adı anılınca,
Güneş-Dil Teorisinin kendisinden çok amacı veya amaçları üzerinde
durulur, yeni hiçbir şey söylenmeyip söylenmişler yinelenir. Bu
teorinin amacıyla ilgili birinci görüşü Falih Rıfkı Atay şöyle
dile getirir: "Güneş-Dil Teorisi üstünde durmak istemiyorum.
Ben bu teoriye hiçbir zaman inanmamıştım. Atatürk'ün maksadı
birçok yabancı kelimelerin Türkçe olduğunu isbat ederek, Türk lûgatını
dünyanın en zengin olanlarından biri haline getirmekti."[3]
"Güneş-Dil Teorisini, Dil Kurumu onun ölümünden sonra hiç ağzına
almamıştır. Acaba niçin?
"Bilindiği
gibi bu teorinin ortaya atılış gayesi, tehlikeli bir hal almış
olan 'tasfiyecilik, uydurmacılık ve özleştirmecilik' akımını
durdurmak ve 'Türk Milletinin anladığı her kelime Türkçedir'
prensibini kabul etmekti."[4]
Celal
Bayar da bu görüşü paylaşır: "Güneş-Dil Teorisine
gelince: Atatürk dilde uydurmacı ve tasfiyeci dediklerimize ilk
zamanları fırsat ve imkân verdi, fakat onların lisanımızı bir
çıkmaza soktuklarını görünce lisanımızda yerleşmiş
kelimelere dokunulmamasını ve kendi normal yürüyüşüne getirmek
istedi. Kendisi büyük bir kumandandı. Ric'at hissini verecek
herhangi bir hareketten sakınıyordu. İşte Avusturyalı profesörün
nazariyesini bu bakımdan uygun buldu."[5]
Güneş-Dil
Teorisiyle ilgili ikinci görüş, birincinin karşıtıdır:
"Güneş-Dil
Teorisi ile özleştirmecilik arasında bir ilişki yoktur. ...
"Güneş-Dil
Teorisini özleştirme ile ilgili göstermeye çalışanlar, Atatürk'ün
bir düşüncesini yanlış yorumlayanlardır. O düşünce şudur: Türkler,
çok eski çağlarda Orta Asya'dan dünyanın her yönüne göç etmişler,
birçok ulusları egemenlikleri altına almışlar ve onların
dillerine elbette birtakım öğelerimizi katmışlardır. Etimoloji sözlüklerinde
'kaynağı bilinmiyor' diye gösterilen sözcükler vardır. Bunlar
belki de eski çağlarda başka ulusların diline geçmiş Türkçe sözcüklerdir.
Güneş-Dil Teorisi, durumu aydınlatmaya yarayabilir."[6]
Bu
karşıt görüşleri paylaşanların şöyle bir üçüncü görüşte
birleştikleri de olur: "... Güneş-Dil Teorisi, Türkçenin
eskiliğini ve öteki dillere kaynaklık ettiğini ses ve yapı
bilgisi bakımından açıklayarak savunan bir etimoloji
incelemesidir. Ancak devrin dilcileri tarafından geliştirilerek
dildeki sözcüklere de uygulanmış, birtakım birimlerin kök
incelemesinde çözüm yolu olarak kullanılmıştır. Bu arada Arapça,
Farsça, Fransızca gibi yeni, Sümerce gibi eski dillerdeki birtakım
sözcükleri Türkçe köklere bağlayan etimolojiler türlü tepkiler
yaratmıştı."[7] Ve "Güneş-Dil Teorisinin özü,
Türkçenin eskiliği ve başka dillere kaynaklık ettiğinin bazı
ses inkişafları ile izahıdır. ... Fakat ... Sümerce, Hititçe,
Arapça, Farsça, Fransızca.. vs. gibi eski ve yeni dillere ait
kelimelerin Türkçe asıllı olduğunun iddia edilmesi, yurt içinde
ve dışında tepkiler uyandırdı. Bu yüzden teorinin manevi değeri
ve itibarı sarsıldı."[8]
Güneş-Dil
Teorisiyle ilgili yabancı görüşlere de yer vermek gerekir. III. Türk
Dil Kurultayı'nda Kvergitch şöyle konuşur: "Güneş-Dil
Teorisi, zamanın iptidaî teşekkülüne nüfuz etmiştir! ... Şimdi,
Güneş-Dil Teorisinin, Jung'un etüdlerini, bu etüdlerin de Güneş-Dil
Teorisini teyit etmekte olduğu anlaşılıyor. ... Güneş-Dil
Teorisi uzak insanlığın iptidaî ve samimi düşüncelerini tetkik
etmek yolunu bulmuştur. Onun önüne geçen başka hiçbir teori
yoktur. Dil bilginlerinin tamamiyle meçhulü olan bir saha üzerinde
ilerlemiştir."[9]
Prof.
Giese der ki: "Dünya Avrupa lisaniyatıyla Türk lisaniyatının
çok farklı olduğundan bahsedildi. Bizim için Güneş-Dil yenidir.
Biz henüz bu teoriye alışmadık. Hatta Kurultay günlerinin buna kâfi
olmadığını zannederim. Onun için kat'i bir hüküm vermek kabil
değildir. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki çok sevinçle karşıladığımız
bu teori çok enterasan ve meraklı bir şeydir. Bu hususta sarfedilen
mesai bizi hayret içinde bırakmıştır. Bu teoriyi tetkik edeceğim.
Bu esas büyük inkılap yapacaktır. Fakat şimdilik bu teori haklı
mıdır bunu tayin etmek kabil değildir fikrindeyiz!"[10]
1930'larda,
Tarih ve Dil Kurultaylarında, resmi tarih tezi ile dil tezi arasındaki
ilişki birçok kez dile getirilmiştir. Birinci Türk Tarih
Kongresinde Maarif Vekili Esat Beyefendi resmi tarih-dil ilişkisini
şöyle bildirir: "Dünya medeniyetinin Ortaasiyadan ve Türklerden
diğer yerlere ve milletlere geçtiğini ispat eden mühim ve kuvvetli
delillerden biri de Türk Dilidir. ... O halde Türk Dilinin esaslı
surette tetkiki ve diğer dillerle mukayesesi Dünya Tarihi için ve
bu arada bilhassa Millî Tarihimiz için ehemmiyetli bir mesele teşkil
eder. ... Muhaceretin Ortaasiyadan vaki ve muhacırların Türk
kabilelerinden ibaret bulunması yer ve medeniyet (lisan, ilim,
san'at) itibarile menşe birliğini ve binaenaleyh Türk Dilinin bir
anadil olduğunu ve ilk medeniyetin Ortaasiyadan ve Türkler tarafından
dünyaya yayıldığını gösterir. ... Filvaki ecnebi lisaniyat mütehassısları
en ziyade kendi dillerinin etimolojisi namına çok çalışmışlar
ve diğer bazı lisanlarla mukayeseler yapmışlarsa da bu arada Türkçeyi
pek az denecek derecede nazarı dikkate almışlardır. Bu noksanın
telâfisi bütün lisaniyat mütehassıslarımızın yüksek
ihtisaslarından ve büyük hizmetlerinden beklenir."[11]
İkinci
Türk Dil Kurultayında, Türk Dili Tetkik Cemiyeti Umumî Kâtibi İbrahim
Necmi Bey çalışmaların şöyle yürütüldüğünü söyler:
"Dilimizin tarihten öncesi üzerine araştırmalar, T. D. T.
C.'nin [Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin] öz kardeşi olan T. T. T.
C.'nin [Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin] kurduğu tarih tezinden
ilham alınarak ve onunla el ele verilerek ileri götürülmektedir."[12]
Maarif
Vekili Esat Beyefendinin söylediği gibi, Türkçe, resmi tarih
tezini doğrulayan bir delildir (kanıttır). Dil (Türkçe) kanıt
veya kanıtlama aracı olarak şöyle kullanılır: "Yunancada
bunun pek hayretbahş bir misalini arzetmek için size Atene'den
bahsedeyim.
"Malûmunuzdur
ki Atene bir harp ve cidal ilâhesidir. ...
"Fakat
Atene bir taraftan da akile ve müdebbir bir ev hanımıdır.
... Diğer taraftan sanayiin hamiyesi yani bir ilâhei nardır ki
demircilik ilahı olan Efestos'la sıkı sıkıya münasebettedir.
"...
aynı zamanda eşçar ve nebatatın da ilâhesidir. ...
"Ve
nihayet Atene Hipyas ünvanile at cinsinin de hamisidir. ...
"Şu
hale nazaran Atene öyle birtakım evsafı mütezadde ve mütearızaya
maliktir ki ilâhenin hakikî tabiatını bulmak cidden imkânsızdır.
Ve Avrupa uleması nazarında hakikaten bir muamma halindedir. Türkçenin
yardımı olmasa bu evsafı ilelebet muamma olmakta devam edecekti.
"Halbuki
Atene harp ve cidal ilâhesi olmak sıfatıyla Atun yani kale
demektir. Atun Türkçede şefî ve müdafî manasınadır. Bu kelime
Mançu lisanında sur, siper manasına kullanıldığı gibi Mogolcada
Hoton şeklini alarak şehir manasına kullanılmıştır. ...
"Sulh
ve refah ilâhesi olması da kalelerin sekeneye bir emniyet ve huzur
vermesinden ve öyle kolay kolay kaleye hücum ve tecavüz olunamayacağı
hasebile sulh ve refahı muhafaza edeceğinden naşidir.
"Ev
hanımı ilâhesi olması sıfatı yine Türkçe Atun kelimesindendir.
Atun hakikatte hatun lâfzının muhaffefidir. ...
"Sanayiin
hamiyesi olması ve Efestos'la sıkı münasebeti Türkçe ateş
manasına olan ot kelimesindendir. Bunun nihayetine kaideten bir 'N'
ilâvesile Otun-Odun olur. İşte Otun kelimesi Aten şekline girmiş
ve ateşi temsil etmek sıfatile Atenenin ismini teşkil eylemiştir.
"Kezalik
eşçar ve nebatat ilâhesi sıfatile Atene Türkçe Ot kelimesidir ki
buna da kaideten bir 'N' ilâvesile Otun yine Atene olmuştur.
"Ve
nihayet atların hamisi sıfatile Atene at kelimesidir ki, 'N' ilâvesile
Aten-Atene olmuştur."[13]
Birinci
Türk Tarih Kongresinde, Güneş-Dil Teorisiyle ilişki bakımından
daha ilginç bir gelişme görülür. Bu, Türkçedeki belirli
seslerle belirli kavramlar veya kavram kümeleri arasında ilişki
kurma çabasıdır: "Kendi şahsî tetkiklerimize göre Türkçede
Ko yahut Ka ve Kı bazları büyük bir kelimat zümresi başında
hararete ve ziyaya delâlet etmektedir. Kor kaynamak kavrulmak, Kuğ (Şerare),
kıvılcım, (diğer şekillerile Kavulcum ve Kuğulcum) gibi birçok
kelimeler bunun şahidi olarak ortada durmaktadır. ... Kü'nün yahut
Ku'nun gü şekline girmesine gelince gülmek, gürültü gibi
kelimeler bu lafzî tebadülün muhtelif kelimelerde cari olduğunu gösterir.
Gülmek bir ses çıkarmaktır. Gürültü, gürlemek ise Türk
dilinde gü maddesinin ses temsil eden bir unsur olarak yaşadığına
delalet eder. ... Armak, Varmak, Karmak, Yarmak
ilah ... fiillerinde (Ar) maddesi hep hareket gösterir."[14]
Samih Rifat Bey şöyle bir ilişki de kurar: "Araplar, Türkmenlerin
çadırlarına Haba derler. Türkçe ile Arapça arasında
vukubulan intikallerde de başa gelen saitler daima boğaz
harflerinden birine tahavvül eder. İs Türkçede idrak,
duygu; Arapça His, İz malûm, Arapça İza ve Hiza."[15]
Böylece, daha 1932'de, sonradan Güneş-Dil Teorisinde kullanılan
mekanizmanın ilkel örneğiyle karşılaşılır. Güneş-Dil Teorisi
III. Türk Dil Kurultayı gündeminin biricik maddesidir (1936). Prof.
Giese'nin dediği gibi, dört yıl boyunca şaşırtıcı bir emek
harcanarak Güneş-Dil Teorisine varılmıştır.
Atatürk,
Kvergitch'in Güneş-Dil Teorisine katkısını şöyle bildirir:
"Türk
diline ait lûgat kitaplarını önümüze aldık. Bu kitaplardaki tam
ve belli anlamlar ifade eden sözleri ve bu sözlerde ek olarak köke
yapışmış konsonları birer birer gözönünde tutarak, bunların kökte
yaptıkları mana nüanslarını etüt ettik.
"İşte
bu etüdümüz bizi aydınlığa götürmeğe başladı. Artık Türk
dili câmit olmaktan kurtuluyordu. Bu sırada 'Dr. Phil. Orient H.
F. Kvergitch'in Psychologie de quelques éléments des langues turques'
adlı basılmamış kıymetli bir eserini okuduk. Türk dilindeki süfikslerin
gösterici manalarını bulmak için Dr. Kvergitch'in bu
nazariyesini Türk Dil Kurumunun ekler hakkındaki geniş ve çok
misalli çalışmaları sayesinde anlayabildik ve istifade
ettik."[16] A. Dilaçar, bu istifadenin ne ve nice
olduğunu yazmıştır.[17] Eldeki belgelere göre, Güneş-Dil
Teorisi, büyük kesimiyle "yerli malı"dır.
Güneş-Dil
Teorisini anlatacak değilim. Teoriyi ayrıntılarıyla öğrenmek
isteyenler, III. Türk Dil Kurultayı tutanaklarını okuyup şu kaynağa
bakabilirler: Güneş-Dil Teorisinin Ana Hatları Hakkında, İbrahim
Necmi Dilmen'in Üçüncü Türk Dil Kurultayı'na sunduğu teze bağlı
Grafikler ve Analizler, TDK, İstanbul, 1936.
Güneş-Dil
Teorisiyle şaşırtıcı bir mekanizma geliştirilmiştir. Örneğin,
bu mekanizmaya göre elektrik sözcüğünün Türkçe olduğu,
yaltırık sözcüğünden geldiği, elektrik eğelektirik,
yaltırık ayağılığtırık biçimine sokulup gösterilir:
"Ve bu halde (eğelektirik) ile (ayağılığtırık) birbirinin
aynidir. Fonetikman, morfolojikman ve semantikman."[18]
Teoriye
göre, bütün dillere kaynaklık etmiş ana dil, "Güneş
Dil", tarih öncesi Türkçedir; ama her şey ulusal dilimizin
bugünkü sesleriyle açıklanır.
Güneş-Dil
Teorisiyle resmi tarih tezi ve dil tezi (Türkçe) ilişkisi doruğuna
varmıştır. İ. N. Dilmen, III. Türk Dil Kurultay'ında, yeni resmi
dil politikasını şöyle duyurur:
"Terimlerde
hedef
"Şimdiden
bu noktada başlıca şu iki esası düşünmekteyiz:
"I-
İlk ve orta okullar ders programlarına ait terimlerde hedef, Türk
çocuğunun kolaylıkla anlayıp öğrenmesi olduğu için bu
terimlerden:
"a)
Kökü Türkçeden gelen ve kültür dünyasında müşterek olan
(elektrik, dinamo, metre, gram ...) gibi kelimelerin olduğu gibi alınması;
"b)
Bunların dışında kalan terimlerin elden geldiği kadar okuyacak çocuğun
kendi bildiği ve konuştuğu Türkçenin sözleriyle Türkçe olarak
yaratılması;
"II-
İhtisas ve yüksek tahsil terimlerinin, doğrudan doğruya kökü Türkçe
olan kültür dünyası terimlerinden alınması."[19]
Güneş-Dil
Teorisiyle bu politika uyuşur; çünkü "Türk Tarih Tezinin
kardeşi olan Türk Dil Tezi, işte bu metodla bütün ilim dünyasına
dillerin ana kaynağı Türk Dili olduğunu göstermektedir."[20]
Peki, daha önceki dil politikası neydi? Ahmet Cevat Emre onu şöyle
özetler:
"Terminoloji
hakkında bundan dört yıl önce ne düşünülmüş olduğunu görelim:
"Türk
Dil Kurumunun lûgat-ıstılah kolu teşkilât ve çalışma programının
birinci maddesinde şöyle deniliyor:
"Istılah
kısmının işi, bugünkü ilim dilimizde kullanılmakta olan yabancı
dillerden alınmış ıstılahlar yerine bütün ilim mefhumları için
öz Türkçe ıstılahlar bulup, yani yaratıp koymaktır.
"Bu
maddenin yazılışında a priori verilmiş bir hüküm
sezilmektedir: Bugün ilim lisanımızda kullanılmakta olan ıstılahlar
yabancı dillerden alınmıştır hükmü!
"Maddede
'bazı ıstılahlar' denilmediğine göre ıstılahların hepsi veya
ekserisi kastolunmuş demektir. Umumî kanaatin bu yolda olduğunu
hepimiz biliriz. İşte bence önce şüphe ile karşılanarak
siyantifik araştırmağa tâbi tutulacak cihet burasıdır."[21]
Ahmet
Cevat Emre, yeni dil politikasıyla Güneş-Dil Teorisi ilişkisini de
şöyle dile getirir:
"Kullandığımız
ıstılahlar ne gibi sözlerdir, bunlar gerçekten yabancı dillerden
mi alınmıştır? Yoksa kaynakları öz ve arığ Türkçe midir?
"Şimdiye
kadar bu yolda araştırmalara cesaret edilemezdi, çünkü Türkçeden
ilim terimleri çıkmış olması hatıra bile getirilmiyordu; Türkçe
o derece fakir ve hakir sanılırdı; Türk dehasının lisan işlerinde
bütün ilim şartlarına uygun olarak kurduğu, tamamiyle orijinal Güneş-Dil
Teorisi yepyeni araştırmalarıyla, bugüne kadar gizli kalmış nice
nice hakikatleri ispat etmiştir. İşte şimdi de, hep beraber
terminoloji meselesinde Güneş-Dil Teorisinin prensipleriyle ve
pratik metodiyle bir araştırma yürütmeğe çalışalım. ...
"Avrupa
terminolojisinde kullanılan unsurların Grekçe ve Lâtince olduğuna
ayni imanla inanmakta devam edilebilir mi? Bu unsurların Türkçe
olduğuna ve olabileceğine içinizde samimi bir kanaat hâsıl olmadı
mı?"[22]
Görülüyor
ki Güneş-Dil Teorisiyle ilgili olup da yazımın başında andığım
görüşler, gerçeğin bir yanını belirli bir politik açıdan,
eksik de olsa yansıtmaktadır. Böyle olmasına da şaşılmaz; çünkü
bir ulusal dilin geliştirilmesine şöyle veya böyle karışmak, önce
ideolojik ve politik bir iştir.
Belgelerin
ışığında kısaca denebilir ki:
1)
Güneş-Dil Teorisi resmi tarih tezinin hem gereği ve sonucu hem de
dayanağıdır.
2)
Güneş-Dil Teorisiyle belirli bir dil politikası bırakılıp yerine
yeni biri benimsenmiştir.
3)
Güneş-Dil Teorisiyle özleştirme çalışmalarından tümüyle
vazgeçilmiş değildir.
4)
Güneş-Dil Teorisini yalnızca bir "etimoloji incelemesi"
saymak, onun ideolojik ve politik yanını görmemek veya görmezden
gelmektir. 
1 Bkz.: Atatürk'ün
Özel Kütüphanesi'nin Kataloğu, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı
Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Yayınları: 16, Ankara, 1973.
2 Ahmet Cevat Emre, İki Neslin Tarihi (Ankara,
1960), s. 342. / A. Dilaçar, "Atatürk ve Türkçe", Atatürk
ve Türk Dili (TDK Yayını, Ankara, 1963), s. 47-49.
3 Falih Rıfkı Atay, Çankaya (BATEŞ, İstanbul,
1980), s. 479.
4 F. R. Atay, "Atatürk'e Karşı Olan Kurum", Yaşayan
Türkçemiz 1 (Tercüman Gazetesi Yayınları, İstanbul, 1981),
s. 22.
5 Ferit Alpiskender, "Celal bayar'ın Sofrasında Güneş-Dil
Teorisi", ay., s. 19.
6 Ömer Asım Aksoy, "Atatürk'ün Dilimize Kazandırdığı
Güç", Türk Dili, Mayıs 1981, s. 669.
7 Dr. Kâmile İmer, Dilde Değişme ve Gelişme Açısından
Türk Dil Devrimi (TDK Yayınları: 422, Ankara, 1976), s. 90-91.
8 Dr. O. F. Sertkaya, "Atatürk'ün Dil Politikası",
Yaşayan Türkçemiz 1, s. 15.
9 Dr. Kvergitch, "Dünya Dilcilik Teorileri Karşısında
Güneş-Dil Teorisi", Üçüncü Türk Dil Kurultayı 1936,
Tezler, Müzakere Zabıtları (TDK, Devlet Basımevi, İstanbul,
1937), s. 330-331.
10 Ay., s. 471.
11 Birinci Türk Tarih Kongresi, Konferanslar, Münakaşalar
(T. C. Vekaleti), s. 7-8.
12 TDTC Umumî Kâtibi İbrahim Necmi B., Türk Dili
Tetkik Cemiyeti Bülteni, sayı 8, Eylül 1934, s.20.
13 Prof. Yusuf Ziya Bey, "Mısır Din ve İlâhlarının
Türklükle Alâkası", Birinci Türk Tarih Kongresi,
Konferanslar, Münakaşalar, s. 249-250.
14 Samih Rifat Bey, ay., s. 91-92, 230.
15 Ay., s. 231.
16 Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik Bakımdan Türk Dili
(Ulus Basımevi), s. 6-7.
17 Bkz.: A. Dilaçar, "Atatürk ve Türkçe", Atatürk
ve Türk Dili (Ankara, 1963), s. 48-49.
18 Üçüncü Türk Dil Kurultayı..., s. 220.
19 Ay., s. 22.
20 Ay., s. 83.
21 Ay., s. 190.
22 Ay., s. 191.
i Ragıp
Gelencik, "Güneş-Dil Teorisi Üstüne", Dil ve
Politika (Fe Yayınları, Ankara, Kasım 1993), s. 47-57. Bu yazı
ilk kez Tan dergisinde (Ragıp Gelencik, "Güneş-Dil
Teorisi Üstüne", Tan (dergi), sayı 11, Haziran 1983, s. 6-14.) yayınlanmıştır.
Melih Cevdet Anday, Cumhuriyet gazetesinin 15 Temmuz 1983
tarihli sayısında yayınlanan "Unutulmuş Bir Kuram" başlıklı yazısında,
Öner Ünalan'ın incelemesine değinir ve kimi görüşlerini eleştirir. Sayın Anday şunları söylüyor:
"... dil
devrimi, daha Atatürk'ün sağlığında, yabancı sözcüklerin tanımı açısından
yeni bir görüşle evrime aşamasını yaşamıştır. Bu da yabancı
dillerdeki kimi sözcüklerin (özellikle etimoloji sözlüklerinde 'kaynağı
bilinmiyor' diye gösterilenlerin) Türkçe olduğu görüşüdür.
Bugün artık adı anılmayan Güneş-Dil Teorisi'ne değinmek istediğim
anlaşılmıştır sanırım.
"Tan
dergisinin gene Haziran ayında yayımlanan 11. sayısında
bu konuyu ele alan bir yazının bulunması bana iyi bir rastlantı
olarak göründü. Sayın Ragıp Gelencik'in 'Güneş-Dil
Teorisi Üstüne' başlıklı yazısı, dil devriminin bir dönem
yaşamış olduğu önemli bir yaklaşım değişikliğine değinmekle
kalmıyor, olayı belgesizlik yüzünden gereğince inceleyemeyeceğimiz
gerçeğini de ortaya koyuyor. Demek, gününde bu teoriyi candan
benimsemiş olan bilginlerimizden bir çoğunun ölmüş bulunmaları,
geride kalanların ise konuyu susmakla geçiştirmeleri yüzünden kültür
yaşamımızın bir zamanlar çok yaygın bir ilgi alanı yaratmış
olan bir olayı artık karanlığa gömülmüş durumdadır. Ben
burada, Güneş-Dil Teorisi'nin yanlış ya da doğru olduğu sorunu
üzerinde durmak istemiyorum; çünkü bu konulardaki teorilerin
zamanla eskiyeceği, değerden düşeceği olağan karşılanmalı kanısındayım.
Örneğin; kökeyapışmış ünsüzlerin yarattığı anlam değişiklikleri,
başka bir deyişle, soneklerin gösterici nitelikleri üzerinde
ortaya atılan, incelemelere dayalı görüşler neden tartışılmasın?
Anlamı kökün mü, yoksa eklerin mi taşıdığı konusu bütün dil
bilginlerini uzun uzadıya uğraştırmamış mıdır? Burada sözkonusu
olan ise, bu soruların yanıtları değil; önemli olan, Güneş-Dil
Teorisi'nin dayandığı söylenen, Dr. Phil H. F. Kvergitch'in 'Psychologie
de quelques éléments des langues turques' (Türk dillerindeki birtakım
öğelerin psikolojisi) adlı yapıtının ortada bulunmayışıdır, çünkü bu kitap
basılmamıştır. Ragıp Gelencik'in yazısından öğrendiğimize göre, sözkonusu
yapıtın müsveddesi, Türk Dil Kurumu kitaplığında ve arşivinde bulunmadığı
gibi Atatürk'ün özel kitaplığında da yoktur. Bulunsaydı ne
olacaktı? III. Türk Dil Kurultayı'nın baş konusu olan Güneş-Dil
Teorisi, Kvergitch'in görüşlerinin savunulması için bulunmuş değildir;
Kvergitch, olsa olsa yardımcı olmuştur bu teoriye. Demek konu,
bizim konumuzdur; enine boyuna tartışırız onu, tümden doğru, ya
da tümden yanlış olduğunu saptamak için değil, birtakım ilginç
araştırmalara, yaklaşımlara varmak için. Oysa bugün bildiğimiz,
bir zamanlar ya o görüşün yanında, ya da ona karşı bir tutum alındığı
ve sonra da tümden susulduğudur. III. Türk Dil Kurulyaı'nda,
diyelim 'elektrik' sözcüğünün Türkçe olduğunu tanıtlamak
için yapılan konuşmaları bir yana bıraksak da; biz bugün Güneş-Dil
Teorisi'nin, bütün dillerin Türkçe olduğunu savunmak için ortaya
atıldığını da kesinkes bilmiyoruz. Türk dillerinin, bu aileden
olmayan diller üzerindeki etkileri çeşitli amaçlarla sözkonusu
edilebilir. Ayrıca dünyadaki bütün dillerin tek kaynaklı mı,
yoksa çok kaynaklı mı olduğu sorunu, dil bilginlerince önemini
hep korumuştur.
"Atatürk'ün
Güneş-Dil Teorisi'ne yakın ilgisini biliyoruz; bence bu ilgi,
bütün dillerin kardeş sayılması ve böylece insanlığın
aşağı ve üstün katmanlara bölünmemesi savından kaynaklanmıştı.
Tarih ve Dil teorilerinin koşutluğu da bu kaygıyı gösterir. Üzücü
olan, konunun işlenmemiş bırakılmasıdır. Kültür yaşanan bir
olgudur oysa, Güneş-Dil Teorisi'nin ideolojik ve politik bir yanı
olduğu elbette açıktır. Ama Hind-Avrupa dil ailesinin bütün
dillere üstün olduğu anlayışında Batı hiç mi ideolojik ve
politik amaçlı değildi! ..." (Melih Cevdet Anday, "Unutulmuş
Bir Kuram", Cumhuriyet (gazete), 15 Temmuz 1983, Cuma, s. 2.)
Vecihi Timuroğlu'nun Cumhuriyet
Kitap'ın 212. sayısında yayınlanan "'Dil ve Politika' Adlı Kitabı Dolayısıyla Ragıp Gelencik'le Konuşma"
adlı söyleşisinde Öner Ünalan, Güneş-Dil Teorisi konusunda şöyle
söylüyor:
"... Kvergitch'in yapıtı, ne yazık ki ortada yok. Bu belgeyi özellikle aradık. Bulsaydık ne olacaktı? Güneş-Dil Teorisi Kvergitch'in malıdır, diyenlerin doğru söyleyip söylemedikleri kesinlikle ortaya çıkacaktı. Ama teorinin değerini değiştirmeyecekti bu. Biliyorsun, Güneş-Dil Teorisi'nin bilimsel değeri üzerinde değil, belirli bir politikayla ilişkileri üzerinde durdum ben. Yeri gelmişken söyleyeyim: Güneş-Dil Teorisi'nin hiçbir bilimsel değeri yoktur. Her bilimsel teori birtakım olgulara dayanır. Oysa Güneş-Dil Teorisi hiçbir olguya dayanmaz. Bu sözde teorinin önemli yanı, dile karışan politikanın neler yapabileceğini gösteren çok güzel, belki de eşsiz bir örnek olmasıdır."
Bkz.: Vecihi Timuroğlu, "'Dil ve Politika' Adlı Kitabı Dolayısıyla Ragıp Gelencik'le Konuşma", Cumhuriyet Kitap (dergi), sayı 212, 17 Mart 1994, s. 7.
(Söyleşiyi okumak için buraya
tıklayınız.)
|
|