Kitapları | Alıntılar

19 Aralık '97[i]

Bir Alamancı Türkçenin yoksul bir dil olduğunu bana şöyle kanıtladı: "Bizim hepsine çam deyip geçtiğimiz ağaçların Almancada ayrı ayrı adları var!"

Alamancının gözlemi doğru da yorumu yanlış. Türkçede de var o ağaçların adları: karaçam, sarıçam, kızılçam, ağlayançam, Halepçamı, sahilçamı, fıstıkçamı, akladin, karaladin, kızılladin, maviladin, Kazdağı köknarı, Uludağ köknarı, Toros köknarı, katranağacı (sedir), vb.

Bu bana şunu anımsattı: Bir çevirimde "ket vurmak" deyimini kullanmıştım. Basılmış metni gözden geçirirken gördüm ki yayımcı onu kaldırıp yerine "engellemek" sözcüğünü koymuş. Gerekçesini sordum. O deyimi daha önce hiç işitmediği için değiştirmeyi uygun bulduğunu söyledi. Ona göre, kendisinin bilmediği bir deyimi ve sözcüğü büyük bir olasılıkla okur çoğunluğu da bilmezdi.

Bilinmez, anlanmaz varsayımıyla birtakım deyimleri ve sözcükleri kullanmazsak nereye varır bu işin sonu?

Türkçe dersinde başarısız öğrencilerin velileri, Türkçe öğretmenlerine şöyle sorarlar: "Bizim çocuğumuz Türkçe bilmiyor mu?"

Usları pazara çıkarmışlar, herkes gene kendi usunu almış. Öyle görünüyor ki, Türkçe pazara çıkarılsa, herkes gene kendi Türkçe payını alacak.


i Ragıp Gelencik, "Dil Günlüğü", Evrensel Kültür (dergi), sayı 80, Ağustos 1998, s. 50-51.