|
20 Ağustos '97[i]
Prof. Dr. Talat Tekin'in dünkü yazısında Şiar Yalçın'dan şu
alıntı var: "Ama aydınların diliyle halkın dili arasındaki bu ayrılık
okuma yazma oranının çok düşük olduğu o dönemde bütün milletlerin kaderi değil
miydi? Biz bugün belki o ayrılığı kaldırdık, ama ne büyük kayıplar pahasına!
Halkı o ifade kabiliyeti yüksek, esnek ve haşmetli dilin seviyesine yükseltecek yerde,
aydınlarımızı o dilin zenginliklerini temessül etmekten alıkoyarak ve yazılarını
altı bin kelimeyle sınırlayarak."[ii]
Bu alıntıda Prof. Tekin'in değinmediği bir nokta var: Kaldırmak, alıkoyarak,
sınırlayarak sözcükleri gösteriyor ki, bütün Osmanlıca tutkunları gibi Şiar
Yalçın da Osmanlıca'nın öldürüldüğüne inanıyor. İşin ilginç yanı,
Atatürkçüler de Dil Devrimiyle Osmanlıca'yı öldürdüklerine inanırlar. Oysa
Osmanlıca eceliyle ölmüştür. Kısaca ve kabaca şöyle:
Osmanlı İmparatorluğu'nda, XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Türkçe konuşan
kişiler için gazete, dergi ve kitap yayımı başlar. Yayınların satın alınır
olabilmesi için alıcıların anlayabilecekleri bir dil kullanılmak gerekir. Dilde
sadeleşme denen akımı başlatan önemli nedenlerden biri de budur. Sadeleştirilen
Osmanlıca'dır. Halkın kullandığı Türkçe, yazı dili olarak kullanılmaz;
sadeleştirilecek yanı da yoktur.
İmparatorlukta Türk ulusalcılığı uç verince tasfiyecilik (arıtmacılık) başlar.
Arıtılan dil Osmanlıca'dır. Türkçe'nin arıtılacak yanı da yoktur.
Ulusalcılığın gelişmesiyle birlikte, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde, birçok yazar
ve şair halkın kullandığı Türkçe'yle yazmaya başlar. Bunun sonucu, Osmanlıca'nın
yazın dili olarak daha 1920'lerde ölmesidir. Zamanın yayınları incelenince görülür
ki Cumhuriyet kurulup 1930'lara varıldığında Osmanlıca diye bir dil kalmamıştır;
yalnızca Türkçe karşılıkları olmayan birtakım Osmanlıca sözcükler vardır.
Osmanlıca, hiçbir resmi çaba ve zorlama olmadan, eceliyle ölmüştür. Onun içindir
ki diriltilemez.
1930'larda başlayan resmi dil çalışmaları Türkçe'yi eğitim ve öğretim dilini de
kapsayan bir bürokratik dil olarak geliştirmek içindir. Bu işi yazıncılar
yapamazdı.
Prof. Tekin yazısına "Osmanlıca Övgücüleri!" başlığını
koymuş. Bence "Osmanlıca Ağıtçıları" demek daha uygun olur.
Tarihsel-toplumsal bir zorunluluğa ister istemez boyun eğen Osmanlıca tutkunları,
Osmanlıca'ya ağıt yakıyorlar. Ağıtlarındaki çarpıtmalar eleştirilmeli; çünkü
gerçek amaçları yalnızca ağıt yakmak değil. 
i Ragıp Gelencik, "Dil
Günlüğü", Evrensel Kültür (dergi), sayı 78, Haziran 1998, s. 42.
ii "19 Ağustos '97" tarihli günlükten, Prof. Dr. Talat Tekin'in
yazısının Cumhuriyet gazetesinde (19 Ağustos 1997) yayınlandığını
öğreniyoruz.
|
|