Hakkında Yazılanlar | Yazılar

BEN HALKIM[i] | Faik Dikmen

Sevgili arkadaşım Öner Ünalan'ın anısına...


 Yaz tatili kısa bir zaman önce bitti. Doğa, önce sonbahar hüznü, sonra da kış uykusu yolculuğunda... Yunus Emre Öğretmen Okulu ise doğaya inat, yaz aylarının mahmurluğundan silkinip hareketlenmeye hazırlanıyor. Çünkü 1971 yılı "Güz Dönemi Bütünleme Sınavları" başladı ve öğrencilerin bir kısmı okulda. Yemekhane, dersliklerin bir kısmı, yatakhane ve hamam uzun bir sessizlikten sonra faaliyette. Az da olsalar öğrencilerin sesleri ve buluşmalarının coşkusu okul bahçesini anlamlandırıyor.

Öğretmenler tam kadro olarak görevdeler. Onlar, enerjik bir döneme girmenin tatlı heyecanını yaşarlarken, bir yandan da olumsuz duygular içindeler. Daha duyarlı olanlar ise stres topuna dönüşmüş durumda.

Stres kaynağının nedeni, içinde bulunduğumuz zaman dilimi. Çok nazik bir dönemdeyiz.

12 Mart 1971'deki askeri darbenin seyrinin nasıl olacağı belirsiz. Ülkemizdeki çağdaş yaşam özleminin sürmesini önceleyenlerin benliği, bu belirsizlik sarmalına hapsolmuş durumda. Çünkü darbe, Başbakan Süleyman Demirel'in defalarca, "Bu Anayasa bize bol geliyor." söylemlerinin ardından geldi. Oysa 1961 Anayasası, dünyanın en ileri anayasalarından biriydi. Demirel ve onun gibi düşünen muhafazakâr görüşlüler bu anayasaya karşıydı. Anayasanın getirdiği özgürlükler, devletin yapısına kazandırdığı kurumlar ve bu kurumlar nedeniyle oluşan güçler ayrılığı yapısı, onların kâbusuydu. Çünkü bu anayasayla ülkeyi yönetmek, kapasitelerinin üstündeydi. İşte, Demirel'in yukarıdaki söylemi; "Bizi bu anayasadan kurtarın." feryadıydı.

Sonuç olarak; artık kazanılmış bütün haklar tehlikede, bu hakların takipçisi olanlar da topun ağzındaydı. Doğal olarak öğretmenler de bu grubun içindeydiler. Bu anı yazısının içerdiği zaman diliminden 2 hafta sonra, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS)[ii] kapatıldığını (20 Eylül 1971) hatırlarsak, bu tedirginliğin ne kadar haklı zemine dayandığı daha iyi anlaşılır sanıyorum. Doğal olarak, Öner Ünalan arkadaşımızın liderliğinde, Hamidiye Köyü'nde kurduğumuz TÖS Şubesi de bu kapatma kararından payına düşeni alacaktı.

İşte böyle bir dönemde, okulumuzun müdürü Abdurrahman Özöğretmen, 31 Mart 1971'de ataması çıkarak okuldan ayrıldı. Yerine 3 Mayıs 1971'de Hasan Bozalp müdür olarak atandı.

1971 Ağustos sonu ya da Eylül başı gibi, Hasan Bozalp'in başkanlığında, sınav komisyonu olarak odasında toplantı halindeyiz. Müdür odası, "İdare Binası" denen binanın üst katında. Üst kattaki yan odalar misafirhane olarak kullanılıyor. Binanın alt katında döner sermaye ve PTT bürosu, yan tarafında da okulumuzun garajı bulunuyor. Binanın arkasında ise Seydi Suyu uzanıyor. O zamanlar bu derede bol bol balık tutabiliyorduk.

Komisyondaki arkadaşlardan birini hatırlıyorum: Ertuğrul Çolpan. Bir kişi daha var ama o beleğimde değil.

Sınav sorularını hazırladık ve sınav zamanını bekliyoruz. Bu arada sohbet ediyoruz. Müdür odasının kapısı çalındı ve içeriye elindeki zarflarla bir okul çalışanı girdi. Zarfları müdüre uzatarak; "Efendim, bu günkü postalar geldi." dedi. Müdür zarflarla ilgilenirken, biz komisyon olarak kendi aramızda sohbete devam ediyorduk. Bir ara okul müdürü elinde tuttuğu bir zarfla bize seslenerek "Ne garip insanlar var." diyerek söze girdi. Belli ki bize de anlatmak istiyordu. "Olay nedir müdür Bey?" diyerek sorduk.

Anlatmaya başladı: "Öner Ünalan diye biri yakın zaman önce okula gelmiş. Okulu dolaşmış. Sonra üşenmemiş, bir de bana mektup göndermiş. Benden hesap soruyor: Yok efendim elma bahçesi, tarım alanları ve okul bahçesi bakımsızmış. 'Bunları takip etmek yönetici olarak sizin göreviniz, saydığım yerler birçok insanın emeğiyle ortaya çıkarılan değerlerdir, devlet size bu işleri takip etmeniz için para ödüyor.' gibi saçma sapan şeyler söylüyor." dedi. Çok sinirliydi.

Öner Bey okulumuzda tarım öğretmenliği ve tarım şefliği gibi görevler yapmış bir dostumuzdu. 1969 yılında Darwin'in "Türlerin Kökeni" kitabını tercüme etmek ve daha başka alanlarda ülkesine hizmet etmek için görevinden ayrılmıştı. Okulumuz edebiyat öğretmeni olan eşi Gönül Ünalan arkadaşımızın Ankara'ya ataması çıkınca (1970) oraya yerleşmişlerdi.

Okul müdürünün bu kaba yaklaşımı canımı çok sıkmıştı. Söze girerek; "Müdür Bey, Öner Bey çok çalışkan, bilgili, birikimli ve değerli bir arkadaşımızdır. Okulumuza ve ülkemize büyük yararları vardır. Uyarıları varsa, dikkate almakta yarar vardır." der demez, müdür; "O kim oluyor da beni eleştiriyor? Kendi işine baksın. Beni zaten denetleyenler var." diyerek sözü kesip attı.

Yapacak bir şey yoktu. Onun değerlendirmesi, içinde bulunduğumuz zaman dilimine ve kendi yapısına uygundu. Ama geçmişi "Köy Enstitüsüne" dayanan bu kurumun yapısına da o derece aykırıydı.[iii] Müdür, "Bu kişi kimdir, söylediklerinde haklılık payı var mıdır, bu eleştirileri ve önerileri niçin yapmıştır, ben ne yapabilirim?" gibi soruları kendine sorması gerekirken, saldırının hafifliğini seçmişti.

Benim açımdan ise Öner Bey'in emek verdiği çalışma alanlarını merak etmesi, bu nedenle okula uğraması özel bir davranış biçimiydi. O, bu ziyareti ve mektubuyla ülkenin yararını, emeğe verdiği değeri ve sorumlulukta sürekliliğin önemini gösteriyordu. Tabii ki anlayana!

İşte, 12 Mart Darbesi bizim okulumuza, olaylara böyle yaklaşan bir zihniyetle yansımış oluyordu. Bu değerlendirmem, sadece bu olaya ilişkin değildir. Okul müdürü 4 ay önce okula geldiğinde böyle değildi. Neşeli bir görüntü veriyor ve bizlere karşı mesafeli durmuyordu. Demek bilgilendirilmişti! Kimlere nasıl davranacağı konusunda yaz tatili boyunca çalışmalar yapmıştı! Şimdi ön yargılarını gösterme zamanıydı. Ben dahil, altı arkadaşımın sürgün kararnamelerinin hazır olduğunu bir iki hafta sonra öğrenecektik. Gerçi ben ve Ertuğrul Çolpan arkadaşım, 18 aylık askerlik hizmetine başlamamız nedeniyle, bu sürgünü yaşamamıştık ama askerlik dönüşü, eş durumundan okula atanmam konusunda, bakanlık aracılığıyla bana zorluklar çıkartmıştı. Doğal olarak, bu davranış tercihleri, onun ileride yükselme araçları olacaktı.

Bir hafta sonra bir başka sınav için, komisyon olarak yine müdürün odasındaydık. Sınav için gereken görevlerimizi yapıp tamamladık ve sınav saatini bekliyoruz. Bir ara kapı çalındı ve görevli içeri girerek, o gün sabah gelen postaları müdüre teslim etti. Müdür zarfları açıp gelen evraklara göz atarken, biz de sınav komisyonu olarak kendi aramızda sohbet ediyoruz. Müdür birden celallenerek, "Adama bak yahu, neler saçmalıyor?" diyerek bizim sohbetimizi böldü ve devam etti; "Geçen hafta bana mektup gönderen ve beni eleştiren kişi (Öner Ünalan'dan bahsediyor) bana yanıt vermiş." diyerek, mektubun bir kısmını okumaya başladı:

"Müdür Bey, benim daha önce size yazdığım ve görevlerinizi hatırlattığım mektubuma yanıt vermişsiniz. Mektubunuzda bana seslenerek, 'Beni bağlı olduğum kurumlar zaten denetliyor ve buna göre değerlendiriyorlar. Siz kim oluyorsunuz da beni denetleme ve eleştirme yetkisini kendinizde buluyorsunuz?' diyorsunuz. Sayın müdür, ben, sizin bağlı olduğunuz Mahmudiye Kaymakamı'nı, Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü'nü, Eskişehir Valiliği'ni ve Milli Eğitim Bakanlığı'nı da olanaklarım ölçüsünde denetlerim. Gerekirse eleştiririm. Seni mi denetleyemeyeceğim ya da eleştiremeyeceğim? Bu hakkımı sen mi engelleyeceksin? Hani, 'Sen kimsin? Ne oluyorsun?' diyorsun ya, söyleyeyim: Ben yukarıda saydığım, senin bağlı olduğun bütün makamların da üstünde olan biriyim, çünkü BEN HALKIM."

Müdürün mektubu okuması bitmişti. Bu yanıtı anlamlandıramadığı her halinden belliydi. Oysa ben bu yanıt karşısında, kendi adıma, büyük bir hayranlık duymuştum.
Çünkü Öner Bey;

* Tarım alanlarında ve okul çevresindeki ağaçlandırma çalışmalarında hem kendinin hem de öğrencilerinin emeğinden bahsetmiyor;

* Sıfırdan başlayarak yarattığı "Elma Bahçesi"nin geleceğini merak etme hakkı olduğundan da söz etmiyordu.

Bu söylemiyle tartışmadaki en büyük kozlarını yani tüm savunma araçlarını üzerinden silkip atıyordu. Bunların yerine, kendisini halkın arasına katıp haklarını daha da yücelterek, "BEN HALKIM!" diyordu.

Selam sana toplumcu arkadaşım!

26 Ocak 2021

NOT: Bu anı yazısı, Arkadaşım Öner Ünalan'ın aramızdan ayrılışının (27 Ocak 2011) 10. Yıldönümü üzerine kaleme alınmıştır. Bu anı/öykü, daha önce Öner Ünalan hakkında yazdığım "Elma Ağaçlarının Kardeşliği"[iv] anı yazımın devamı sayılabilir. Önceki öyküyü okumayanlar, bu öyküyü eksik değerlendirebilirler. Bu nedenle önceki öykü, Öner Ünalan adına ailesi tarafından ve internet ortamında düzenlenmiş onerunalan.net sitesine ulaşılarak okunabilir. Ayrıca, Öner Ünalan hakkında daha derin bilgiler edinebilirler.


i Sayın Faik Dikmen'in, Öner Ünalan'ın ölümünün 10. yıldönümü dolayısıyla yazdığı yazı. (Yazıyı, kendisinin izniyle aktarıyoruz.)

Bir eğitimci (Fizik öğretmeni) olan Sayın Faik Dikmen, Öner Ünalan'ın Eskişehir'deki Yunus Emre İlköğretmen Okulu'nda tarım öğretmenliği yaptığı dönemden dostu, 1969'daki ünlü Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) boykotunda mücadele arkadaşıdır.

ii Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Türkiye'deki tüm öğretmenleri temsil etmek ve demokratik haklarını savunmak amacıyla 1965'te kurulmuştu. Genel merkezi Ankara'daydı. Kısa sürede örgütlenerek, şube sayısını 535'e çıkarmıştı ve çoğu ilkokul öğretmeni olan 70.000'den fazla üyesi vardı. 1968'de, Devrimci Eğitim Şûrası'nı topladı. 1968-69'da, Türkiye genelinde toplantılar, gösteri yürüyüşleri ve boykotlar düzenledi (Büyük Eğitim Yürüyüşü, Genel Öğretmen Boykotu, vd.). 12 Mart Muhtırası'nın ardından yöneticileri gözaltına alındı, bir kısmı tutuklandı ve yargılandı. 1971'de Anayasa'da yapılan bir değişiklikle öğretmenlerin sendika kurmaları yasaklanınca, mal varlığını, aynı yıl kurulan Tüm Eğitim Öğretim Emekçileri Birleşme ve Dayanışma Derneği'ne (TÖB-DER) devretti ve kapandı.

Öner Ünalan, öğretmenlerin sendikalaşma hareketi ile ilgili şöyle söyler: "Köy Enstitüsü mezunlarının kökeni kırsal halktır. ... Bu halk çocukları, politik iktidarın baskısı karşısında örgütlenmişler ve Türkiye'de, ilk defa, politik iktidara karşı örgütlenmiş bir bürokratik kesim oluşturmuşlardır. Daha sonra, 1960'larda, öğretmenlerin sendikalaşmasında çok etkin bir rol oynamışlar, ve demokratik kavgaya katılmışlardır." Bkz.: "Köy Enstitüleri (Soruşturma)", Çağdaş Atılım (dergi), sayı 3, Nisan 1976, s. 5-13. (Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)

iii Öner Ünalan'ın Köy Enstitüleri ile ilgili görüşleri için, bkz.: "Köy Enstitüleri (Soruşturma)", Çağdaş Atılım (dergi), sayı 3, Nisan 1976, s. 5-13. (Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)

iv Faik Dikmen, "Elma Ağaçlarının Kardeşliği", ABECE (dergi), Eğitimciler Derneği (EĞİT-DER) yayını, sayı 295, Mart 2011. (Yazıyı okumak için buraya tıklayınız.)